Çok Kutuplu Dünya

Prof. Dr. Anıl Çeçen

Dünya artık geçen haftadan bu yana çok kutuplu bir yapıya sahip oldu.

Türkiye iç gerginlikler ve meseleler ile uğraşırken, sessizce dünyanın yeni kutup merkezi olarak öne çıkan dört büyük ülkesi Rusya’nın Ural dağlarının kıyısında bulunan Yekaterinburg isimli kentte bir araya gelerek bir kaç zirve toplantısını bir arada gerçekleştirdiler.

Osmanlı paşası Baltacı Mehmet’e oyun oynayan Rus çariçesi Katerina’nın kenti olan bu yerleşim merkezinde, bu kez dünyanın yeni büyük devletleri eski süper güç ABD’ye karşı birçok kutupluluk oyunu oynamak üzere bir araya geldiler.

Bütün dünya basını, yirmi birinci yüzyılda dünyanın alacağı yeni biçimle ilgili en önemli toplantılardan birisi olan Yekaterinburg zirvesine en başta yer verirken, içeride gerginlik yaratmaya kilitlenen Türk basını ve medyası bu çok önemli olayı görmezden geldiler.

Türk halkının geçmişten gelen koşullanmalar ile batı bloğunun çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesine alet olan Türkiye’deki medya ve basın, küresel sermayeye teslim oldukları için, yeryüzünde meydana gelen ve ülkemizi yaşamsal düzeyde etkileyen hiç bir önemli olayı ya da toplantıyı Türk kamuoyuna yansıtmama konusunda kararlılık göstermektedirler.

Bu nedenle, Yekaterinburg zirvesi üzerinde Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından biraz durmak gerekmektedir.

İstanbul’un yeniden mütareke kenti konumuna geldiği bu aşamada, Kuvayı Milliye’nin başkenti olan Ankara’da dünyanın tek kutupluluktan çok kutupluluğa dönüşmesi olgusu üzerinde durmak gerekmektedir.
 
Bugün Türkiye’yi yönetmekte olan kuşaklar, yirminci yüzyılın soğuk savaş ortamında iki kutuplu dünyada doğmuşlar ve yaşamışlardır.

Bu nedenle, normal bir Türk insanı sanki dünya sürekli olarak, İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan Amerika ve Rusya ikilisi tarafından yönetiliyormuş gibi bir bakış açısına sahip bulunmaktadır.

Stalin’in Türkiye’den toprak istemesi üzerine batı bloğu içine giren Türkiye’de hala bu nedenle patron olarak ABD görülmekte ve Rusya’da geçmişin koşullanmaları nedeniyle düşman olarak kabul edilmektedir.

 Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne neden olan büyük savaşlar nedeniyle, Türk halkında ciddi bir Moskof korkusu bulunmakta ve Amerikan emperyalizmi de bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, Türkiye’yi merkezi coğrafyada ana üssü konumuna getirmektedir.

Bu koşullarda Amerika, Avrupa ve İsrail gibi batılı merkezlere yanaşan Türkiye zaman içerisinde fark etmeden bir batı sömürgesi ülke konumuna sürüklenmiş ve batılı merkezler Türkiye’nin bu zaafından yararlanarak, eski emperyalist politikalarını Türkiye üzerinden merkez coğrafyaya ve Avrasya kıtasına yönlendirmişlerdir.

Bu nedenle, Atatürk döneminde başlatılmış olan tam bağımsız dış politika sürdürülememiş, batı ülkelerinde yetiştirilen mandacı zihniyetteki politikacılarla Türkiye batının bir uydusu olarak yönetilmeğe başlanmıştır.

Sovyet korkusu pompalandıkça, Türkiye ABD ve batının kucağına daha fazla oturtulmuş ve resmen dışarıdan yönetilmeğe başlanmıştır.

Bundan sonra Türkiye batı denilince ABD’ye teslim olmuş ve Amerikan emperyalizminin kuklaları siyaset sahnesinde öne çıkarılınca Türkiye soğuk savaş döneminde batı sömürgesi yapılmıştır.

NATO’ya üye olmakla Türkiye iki kutuplu dünyada batı kutbunun ülkesi durumuna gelmiş ve Sovyet bloğuna karşı sürekli olarak ABD öncülüğünde batı bloğunun ülkesi olarak yönetilmiştir.

Bu nedenle, siyaset ya da kutup denilince akla Türkiye’de sadece ABD gelmekte, başta Rusya olmak üzere diğer kutuplaşma girişimlerine karşı mesafeli davranılmaktadır.

Hele, Rusya’nın oluşturacağı dört kutup girişimleri ise Türkiye açısından çok ciddi tehdit olarak algılanmaktadır.

Bu koşullarda Türkiye’de sürekli olarak komünistlerin yani oyunbozanların Rusya’ya gitmeleri dile getirilirken, küreselleşme aşamasına gelindiğinde komünizmin çöktüğü ama komünistlerin gidemediği Rusya’ya kapitalistlerin gitmek zorunda kaldıkları görülmüştür.

Böylece dünyadaki değişimi Türk toplumu anlayabilmiş, yıllarca düşman görülen Rusya’ya Türk işadamlarının giderek yatırım yapmalarından sonra küreselleşme olgusu daha iyi anlaşılabilmiştir.

ABD ve onun güdümündeki batı bloğu Rusya’nın öncülüğündeki Sovyet bloğunu çökerttikten sonra, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi federasyonları paramparça etmiş ve iki federal yapının dağılmasından sonra ortaya yirmi iki yeni bağımsız devlet çıkmıştır.

Türkiye bu dağılan devletlerin arasında kalınca önce ciddi bir şaşkınlık geçirmiş sonra da, ABD’nin gücü doğrultusunda bu kez tek kutuplu dünyaya doğru yönlendirilmeğe başlanmıştır.

İki kutuplu dünya düzeninde Türkiye batı bloğu içerisinde yer almasına rağmen zaman zaman diğer kutbun varlığından yararlanarak siyaset sahnesinde kendi çıkarları açısından dengeler oluşturmağa çalışmış ve böylece kurtuluş savaşından gelen bağımsız siyasal yapısını korumağa çaba göstermiştir.

Atatürk’ün batı emperyalizmine karşı Sovyet bloğu ile denge oluşturma siyaseti, zaman zaman Türk politikasında gündeme gelmiş ve böylece Türkiye yirmi birinci yüzyıla bir bağımsız devlet olarak girebilme şansını elde edebilmiştir.

Bu nedenle, dünyanın merkezinde bir orta boy devlet olarak Türkiye Cumhuriyetinin iki kutuplu dünya yapılanmasının denge siyasetlerinden bağımsızlığını koruyabilmek açısından yararlandığı söylenebilir.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Rusya gücünü yitirince, Türkiye iki kutup arasında denge politikasını uygulama şansını yitirmiş ve küresel sermayenin öncülüğünde batı emperyalizmi Türk ülkesini tam bir batı sömürgesi düzeyine düşürme şansını elde etmişlerdir.

ABD’nin kendisini dünyanın tek hegemon gücü olarak ilân ettiği bu aşamada, Türkiye’de diğer dünya ülkeleri gibi Amerikan emperyalizminin saldırganlığına uğramış ve tek kutuplu dünyanın çıkmazları içerisinde bocalamağa başlamıştır.

Kendisini dengeleyecek başka bir gücün kalmadığı bir aşamada ABD,  giderek saldırganlaşmış, kendi sözünü dinlemeyen ülkeleri haydut ilân edecek kadar kendisi gerçek anlamda haydutlaşmıştır.

Her türlü saldırganlığı küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda bütün dünya ülkelerine yönlendiren ABD, uzun süre küresel bir imparatorluk kurabilmek amacıyla ciddi baskı, tehdit ve saldırı örnekleri sergilemiş ama bu girişimlerinin tamamında başarısız kalmıştır.

Milattan tam yirmi yüzyıl sonra insanlık zorba bir devletin baskısı altına girmemiştir. Yirmi yıl süre ile bütün dünyanın başına bir ağ olarak geçirilmek istenen küresel politikalar zaman içerisinde iflas etmiş ve nelerin olamayacağı artık görülmeğe başlanmıştır.

Yirmibirinci yüzyılda yedi milyar insanın iki yüz den fazla devletin çatısı altında yaşadığı bir aşamada artık ortaçağdaki gibi bir küresel imparatorluğun kurulamıyacağı kesin olarak anlaşılmıştır.

Bu nedenle iki kutuplu düzenin yıkılmasından sonra kurulmak istenen tek kutuplu dünya projeleri de yürümemiş ve giderek tamamen tersi bir durum ortaya çıkmağa başlamıştır.

Yirmi yıllık bir baskı ve saldırı döneminden sonra, ABD küresel bir düzeni Atlantik emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’inin çıkarları doğrultusunda kuramayınca, bütün dünyada haklı olarak tepkiler gündeme gelmiş ve dünya devletleri ile halkları bu saldırganlığa karşı kendilerini korumağa başlamışlardır.

Önce, Ekonomik Forum ve Bilderberg toplantılarına karşı dünya halkları ayağa kalkmışlar ve böylece dünya kamuoyunun ilgisi yeni emperyalizm üzerine odaklanmıştır.

Küresel sermayenin güdümündeki Dünya Ticaret Örgütü de Birleşmiş Milletlerin yerine ikame edilmeğe kalkışılınca bu duruma karşı çıkan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi dev ülkeler zaman içerisinde bir antiemperyalist blok oluşturmağa başlamışlardır.

Bu dev ülkelerin isimlerinin baş harflerinden oluşan BRİC kelimesi, yeni bir ittifakın simgesi olarak dünya kamuoyunda öne çıkmış ve ABD saldırganlığı ile bütün dünyaya baskı uygulayan küresel sermayeye karşı bozulan ekonomik ve siyasal dengelerin yeniden kurulabilmesi için tüm girişimlerin çerçevesini oluşturmuştur.

Dünya Ticaret Örgütü çatısı altında doğan BRİC bloğu artık dünyanın tek kutuplu olmadığının ve gelecekte de olamayacağının en açık göstergesi olarak günümüzde geçerlilik kazanmış ve ilk zirvesini geçen hafta içinde Rusya’nın Yekaterinburg isimli Ural kentinde yapmıştır.

Yekaterinburg kentinde iki zirve bir arada yapılmıştır. Bir yanda Brezilya’nın da katılmasıyla BRİC ittifakının ilk resmi toplantısı tamamlanırken, diğer yanda da İran’ın katıldığı Şangay Örgütü zirvesi aynı günlerde birbiri ardı sıra Urallar’da yapılmıştır.

Böylece tam bir batı karşıtı çizgide zirveler birbiri ardı sıra gündeme getirilmiştir. Bu toplantılarda ABD ve onun kontrolündeki batı emperyalizminin daha fazla dünya ülkelerini rahatsız etmemesi için çeşitli önlemler görüşülmüş ve tartışılarak karara bağlanmıştır.

Porta Allegre örgütlenmesiyle alternatif küreselleşmenin hem öncüsü hem de merkezi konumundaki Brezilya’nın da dünyanın öbür ucundan kalkarak Urallara gelmesiyle tam bir batı karşıtı yapılanma dünya kamuoyuna sergilenmiştir.

Alternatif küreselleşme arayışları artık çok kutuplu dünya girişimlerine yerini bırakmış ve ABD ya da batı saldırganlığını dizginleyecek ya da dengeleyecek yeni bir çok kutuplu dünya arayışı açıkça öne çıkarılmıştır.

İflas eden kapitalist sistemin bu durumu dikkate alınarak Dünya Ticaret Örgütünün ortadan kaldırılması ve yerine daha dengeli bir katılımcı yapı ile yeni bir örgütlenmeye gidilmesi önerilmiştir.

Ayrıca, ABD emperyalizminin Irak savaşı ile beraber küresel bir ekonomik krize girmesi nedeniyle dolara bağımlılıktan kurtulmak üzere, yeni bir küresel para sistemi önerilmiştir.

Kendi parasının avantajlarını dünyayı sömürmek üzere kullanan ABD’ye, artık izin verilmemesi gerektiği açıkça ifade edilmiştir.

İlke kararı olarak doların dünya parası olmaktan çıkarılması yerine yeni bir para sisteminin kurulması ile beraber,  uluslararası alanda farklı örgütlenmelere gidilmesi konuları karara bağlanmıştır.

İsrail’in güvenliği için Irak’a saldıran ABD’nin gene aynı çizgide İran’a saldırıya hazırlanması dikkate alınarak, bu duruma açıkça karşı çıkılması için her iki zirvede ayrı ayrı kararlar alınmıştır.

Böylece; Ural dağları yirmi birinci yüzyılda yenidünya düzeninin batıdan değil ama doğudan çıktığı bir yapılanmanın ev sahipliğini yapmıştır.

BRİC zirvesinde; batı emperyalizminin dünya ülkelerini sömürmesinin önlenmesi ve daha dengeli bir ekonomik düzenin çok kutuplu bir yapıda kurulabilmesi için gerekli kararlar alınmış Porta Allegre sürecine uygun bir yeni alternatif düzen ortaya çıkarılmağa çalışılmıştır.

Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin artık çok kutuplu dünyanın yeni kutup merkezleri olarak öne çıkmışlar ve güçlerini birleştirerek, Atlantik hegemonyasının saldırganlığına karşı yepyeni bir denge oluşturmuşlardır.

Yekaterinburg toplantısının ikinci zirvesi İran’ın da katılmasıyla Şangay Örgütü çerçevesinde yapılmıştır.

Yirmibirinci yüzyılda New York merkezli batı kapitalist sistemline karşı doğu merkezli yeni bir ekonomik yapılanmanın merkezi olarak öne çıkan Şangay Örgütü gelinen bu aşamada, ABD’nin Afganistan ve Pakistan hattında savaşları Asya kıtasına yayma girişimlerine karşı bir askeri güvenlik paktına dönüşme eğilimi göstermiştir.

Bundan önceki Bişkek zirvesinde Kırgızistan steplerinde bir askeri manevra yapan Şangay Örgütü Çin ve Rusya’nın öncülüğünde kurularak, tüm Orta Asya ülkelerini içine almış ve son olarak da İran’ı üyeliğe davet etmiştir.

İsrail ve ABD saldırganlığının yeni hedefi konumuna gelen İran ‘da, kendi güvenliği için Şangay zirvesine aday ülke olarak katılmıştır.

Daha yeni seçimlerin kesin sonucunu almadan İran cumhurbaşkanı da ayağının tozu ile Urallara giderek Yekaterinburg zirvesinde konuşma yapmıştır.

Böylece İran batı saldırganlığına karşı doğunun dünyanın diğer bölgelerinin desteğine sahip olduğunu kamuoyuna açıkça sergilemiştir.

ABD’nin Irak sonrasında İran, Pakistan hattında yeni savaşlar araması, Türkiye’yi bu hat üzerinde savaşlara sürüklemek istemesi aşamasında, Türkiye’nin sınırlarına çok yakın bir yerde yapılan bu alternatif zirvelerin etkisi fazlasıyla büyük olmuştur.

Brezilya’nın katılmış olduğu BRİC zirvesiyle beraber İran’ın da kakıdığı bir Şangay zirvesi birbirini tamamlamış ve bu zirvelere katılan dört yeni bölgesel kutup merkezi devlet artık ABD hegemonyasını ya da batı emperyalizmini tanımayacaklarını ve işbirliği yaparak dünyaya daha adil ve dengeli bir düzene kavuşturacaklarını açıkça ilan etmişlerdir.

NATO isimli savunma örgütünü küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda bir saldırı kuruluşuna dönüştüren ABD emperyalizmine karşı bir dur diyecek denge sağlamak üzere gündeme gelen Şangay Örgütü İran ile beraber benzeri saldırılara maruz kalan Türkiye’yi de üyeliğe davet etmektedir.

Çin ve Rusya’nın öncülüğünde kurulan Şangay yapılanması Hindistan’ı, İran’ı ve Orta Asya ülkelerini bütünüyle içine alarak bir Asya kıtası örgütüne dönüşmekte ve batı emperyalizminin Asya ülkelerini sömürmesini önleyecek bir denge arayışı içerisine girmektedir.

ABD’nin NATO üzerinden Avrupa ülkelerini de peşinden sürüklemesi girişimlerinin başarısız kaldığı bir aşamada, Asya ülkelerinin Şangay Örgütü çatısı altında bir araya gelmeleri üzerinde ciddi olarak düşünmek gerekmektedir.

Avrupa ile Amerika’nın yolları ayrılırken, Asya’nın dev ülkelerinin yolları ABD saldırganlığına karşı biraraya gelmektedir.

NATO’da yol ayırımı kesinleşirken, Şangay’da yollar birleşmekte ve ortak bir yol olarak kendini savunma ile beraber dengeli ve adil bir yeni düzen arayışı önce çıkmaktadır.

Dünya tıpkı iki kutuplu düzenin çöktüğü gibi artık ABD hegemonyasına dayanan tek kutuplu bir yapıdan da çıkmaktadır.

Bu gerçekliğin tüm yönleri ile görülerek kabul edilmesi, dünyanın merkezi alanında orta boy bir ülke olarak varlığını sürdürmeğe çaba gösteren Türkiye‘nin daha gerçekçi bir dış politikaya yönelmesini sağlayacaktır.

Dünya artık tek kutuplu değil ama altı büyük devletten meydana gelen çok kutuplu bir yapıya sahiptir.

ABD ile beraber Avrupa Birliği, Brezilya, Rusya, Çin ve Hindistan çok kutuplu dünyanın değişik kıtaları üzerinde öne çıkan yeni kutup merkezleridir.

Ayrıca, Arjantin, Meksika, Türkiye, Mısır, İran, Endonezya, Güney Afrika, Kanada ve Avustralya gibi on ayrı büyük ülke de ikinci derecede dünya ekonomisini ve siyasetini etkilemeğe başlamıştır.

ABD bu gerçeği görünce hemen G-20 ülkeleri platformu oluşturarak çok kutuplu dünya düzenini önlemek istemiş ama çok geç kalmıştır, Yirmi yılı aşkın bir süredir tam bir haydut politikası ile dünya ülkelerine saldıran ABD’ye karşı artık dünya ülkeleri çaresiz değildir.

BRİC ittifakı ve Şangay Örgütü, Porta Allegre sürecinin tamamlayıcıları olarak yirmi birinci yüzyılın yenidünya düzenini daha adil ve dengeli bir doğrultuda kurabilmek üzere ABD ve onun batılı müttefiklerine karşı ortak bir işbirliğini her geçen gün geliştirmektedirler.

Bütün dünya ülkeleri ile beraber Türkiye’de bu gerçek durumu yerinde izleyerek kendi konumunu buna göre belirlemek durumundadır.

Çok kutuplu dünyada hiç kimse ya da hiç bir güç Türkiye gibi büyük bir ülkeyi eskisi gibi ABD emperyalizminin bölge karakolu, jandarması ya da üssü konumuna sürükleyemez.

Diğer dünya ülkeleri gibi Türkiye’de yeni dönemde ulusal çıkarlarını tam bağımsız bir biçimde belirleyerek,  sürekli barış ve güvenlik için çok kutuplu yenidünya düzeninin dengelerine oynamasını bilecektir.

Çariçe Katirina, Osmanlı hegemonyasının önünü kesmişti, şimdi de Yekaterinburg zirvesi, ABD hegemonyasının önünü keserek, çok kutuplu dünyanın önünü açmakta ve insanlığa daha güvenilir bir ortamda barış ve güvenlik müjdelemektedir.

Yekaterinburg zirvesinden sonra artık tek kutuplu değil ama çok kutuplu bir dünya vardır. Türkiye’yi yönetenlerin de ilk olarak dikkate almaları gereken reel politik faktör bu durumdur.

ABD hegemonyası ile Türkiye’yi bir yerlere sürüklemek eskisi gibi kolay olmayacaktır. Dünyanın merkezi ile artık tek kutup değil ama çok kutup ilgilenmektedir.

Yeni dönemin dengeleri yeni politik yaklaşımlar ve açılımlar gerektirmektedir. Umarız, Türk dışişleri yıllardır içine düşmüş olduğu batı rüyalarından kurtularak şöyle bir etrafına bakmayı becerebilir. Aksi Türkiye için çok tehlikeli yeni durumların ortaya çıkmasına neden olabilir.