Yaklaşan yerel seçimlerin temel gündem maddesi “Beka sorunu” olarak belirlenmiş gibi görünüyor. Özellikle de Cumhur ittifakının sıkça dillendirdiği nasıl bir beka sorunu olduğu konusunda hiçbir bilgi veya açıklama yok. Cumhur ittifakının “Ülkenin beka sorunu var” çıkışına muhalefet ve Millet ittifakı; “Ülkenin nasıl bir beka sorunu tehlikesinde olduğu konusunda hükümeti açıklama yapmaya zorlaması gerekirken” “Ülkenin değil, hükümetin ve Erdoğan’ın Beka sorunu var” çıkışıyla karşılık veriyor. Muhtemelen hükümet bu beka sorununa karşılık olarak seçimlerden önce Suriye’nin kuzeyine bir operasyon düşünebilir.
Gerçekten de ülkenin bir beka sorunu var mı? Bu beka sorunu Suriye ve diğer dış politikalar nedeniyle mi yaşanıyor? Ülkeyi 17 yıldır yöneten iktidar partisi Suriye ve diğer dış politik gelişmeler nedeniyle beka sorunu olduğunu söylerse, kendi politikalarının ülkenin bekasını tehdit eder bir boyuta geldiğini itiraf etmiş olur ki; sanki başka bir tehlikenin varlığına dikkat çekiyormuş gibi geliyor. Ancak taraflar bir kördüğüm politikası yürüttüğü için, ülkemizin geleceğini bekleyen bu tehdidin ne olduğunu biz vatandaşlar öğrenemeden, konu kapatılmış olacak gibi görünüyor.
Cumhur ittifakının dikkat çektiği beka sorunu nedir? Nasıl aşılır? Bilemeyiz ancak, güneyimizde bir girdaba girdiğimiz konusunda şüphe götürmeyecek emareler ortada duruyor. Sorunu ortaya koyamadan çözümüne yönelik politikalar oluşturulması düşünülemez.
Birincisi; Rusya’nın dış politikalarındaki güvenilmezliği görmemiz gerekir. Rusya düşürülen uçağın psikolojik travmasının karşılığını vermeden, kolay kolay unutmaz. Kapalı kapılar ardından neler konuşulduğunu bilmeden, bu konuşmaların Rusya’yı ikna edip etmediğini de bilemeyiz ancak Rus faktörünü göz ardı etmemek lazım.
Önümüzdeki günlerde (yerel seçimlerinin hemen ardından) Rusya destekli Suriye rejim güçlerinin İdlip’e yönelik çok ciddi bir hava ve kara harekâtı yaşanabilir. Aslında çökmüş olan Astana mutabakatının fiilen sona erdiren böyle bir durumda, İdlip’e yığılmış olan ve çoğunluğu rejim karşıtı cihatçı veya ılımlı muhaliflerin olduğu, üç buçuk milyon nüfusun Türkiye sınırına yığılmasını bekleyebiliriz. Asıl soru şu; Türkiye bu nüfusu da hazmedebilir mi?
Ortadoğu’da sınırları belirleyen gizli Skyce Picot antlaşması 1916 yılında esasen Rusya-İngiltere ve Fransa arasında hazırlanmıştı. 1917 Bolşevik devriminden sonra Rusya Sykes-Picot anlaşmasından hem vazgeçmiş, hem de Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.
İlkokullarda hep öğretilirdi “Rusya tarihi boyunca sıcak denizlere, Akdeniz’e inmek ister, Türkiye bu baskıdan korunmak için NATO’ya girdi” diye. Peki, Rusya’yı Akdeniz’e bu kadar rahat ulaştıran, hem de iki deniz, iki de hava üssü kurmasına olanak veren gerekçeler nelerdir?
İkincisi; ABD-Rusya-Fransa arasında imzalanmış, Rusya’nın geri döndüğü yeni bir Sykes Picot antlaşması olabilir mi? Bu antlaşma neleri kapsıyor olabilir? Örneğin Çin ve İran enerji tehdidine karşılık olarak, Suriye’nin kuzeyi, Irakta kurulacak bağımsız bir Kürdistan’a bağlanarak, Lazkiye kuzeyinde (İdlip) Akdeniz’e açılacak bir devlet aracılığıyla enerji ve enerji geçiş yollarına hâkim olma isteği olabilir mi? Yoksa binlerce tır silahın, ABD, Fransa ve diğer batılı bazı güçlerin orda asker bulundurmasını nasıl açıklayabiliriz? Biten İŞİD için mi? Eğer vereceğimiz yanıtlardan emin değilsek ise işte o zaman bir beka sorunumuzdan söz edebiliriz. Çünkü Suriye politikalarındaki yanlışlar nedeniyle, hiç yokken kendi vatandaşlarımıza yönelik de bir “ötekileştirici” politikalar yürüttüğümüz iddiaları vardır. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde beka sorunumuzu ortadan kaldıracak yegâne politika, tüm vatandaşlarımızı kucaklayıcı, devletine bağlı tutacak ve başka arayışlara fırsat vermemekti. Aidiyet duygusunun zayıflamasına neden olan politikalar, bir beka sorununu karşımıza çıkarabilme potansiyeline sahiptir. Ancak ülkenin var olduğu dillendirilen bu beka sorununu ortadan kaldırmaya yönelik politika uygulamak yerine, iç politika malzemesi olarak kullanılmaya devam ediyor, bu da önümüzde bir beka sorunu olarak karşımıza çıkabilme ihtimalini güçlendiriyor. Unutulmamalıdır ki kırılan kalplerin tamiri güç olur.