Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: Orta Vadeli Program'da Öngördüğümüz Üretime, Yatırıma, İhracata Ağırlık Veren Büyüme

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, "Bizim Orta Vadeli Program'da öngördüğümüz daha dengeli bir tüketim gidişatı ama üretime, yatırıma, ihracata daha fazla ağırlık veren bir büyüme." dedi

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Güven veren, sağlıklı bir ortam oluşturduğunuz zaman hem enflasyonu düşürmeniz hem de büyümeyi sürdürmeniz mümkün. Bunu tarihte yaptık biz, ikisi aynı anda iyileşebiliyor." dedi.

Yılmaz, Habertürk ve BloombergHT ortak yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Orta Vadeli Program'ın (OVP) toplumun hemen tüm kesimleriyle istişare edilerek hazırlandığını belirten Yılmaz, OVP döneminde depremlerin yaralarını sarmayı, enflasyonu kademeli bir şekilde tek haneye düşürmeyi, bunları yaparken istihdam ve büyümeyi olabildiğince korumayı ve sürdürülebilir sosyal refah ile sosyal adaleti güçlendirip, oluşturulan refahı toplumun bütün kesimlerine yaygınlaştırmayı hedeflediklerini söyledi.

Yılmaz, bu dört amaca, para, maliye politikaları ve yapısal reformlarla ulaşmayı öngördüklerini anlatarak, OVP'yi bir takvim içinde, iyi bir sıralamayla gerçekleştireceklerini, OVP'nin içeri ve dışarıda bir güven unsuru oluşturduğunu ifade etti.

"Son üç ayda rezervlerimizde 22 milyar dolar civarında bir artış oldu"

OVP ile cari açığı azaltmayı öngördüklerini dile getiren Yılmaz, programın sonunda cari açığın yüzde 2'lere düşmesini beklediklerini belirterek, şöyle konuştu:

"Bu ne demek? Dış kaynağa yine ihtiyacımız belli bir miktar olacak demek. Ama önemli olan bunu sağlam, sağlıklı kaynaklardan, uzun vadeli kaynaklardan elde etmek. Bunu da programla güven veren bir çerçeveyle sağlamak durumundayız. Türkiye bunu yaptı. Geçmişte 20 milyar dolarların üzerinde yıllık sermaye girişi oluyordu. Bir taraftan da uzun vadeli portföy yatırımları Türkiye için yine önemli kalkınmanın finansmanında. Bunların önümüzdeki dönemde rahatlıkla yapılabileceğine inanıyoruz. Bu sadece cari açığımızı finanse etmekle kalmayacak. Rezervlerimizde de artış getirecek. Nitekim son üç ayda rezervlerimizde 22 milyar dolar civarında bir artış oldu. Cari açığımız olduğu halde. Bu şu anlama geliyor. İşte bir sermaye girişi var veya sistemin dışında olan bazı kaynaklar, seçim sonrası güven ortamında, belirsizliklerin azaldığı bir ortamda sisteme, finansal sisteme girmiş oluyorlar. Dolayısıyla şu anda Merkez Bankamız biliyorsunuz 120 milyar doları aştı toplam brüt rezervleri. Net olarak da baktığınızda 22 milyar dolar sadece son üç ayda rezerv artışı oldu."

Ülkenin yatırım potansiyellerinin tanıtılmasıyla bunun daha fazla geliştirilebileceğine işaret eden Yılmaz, "Önümüzdeki dönemde, seçimlerini yaşamış, siyasi belirsizliklerini ortadan kaldırmış, teknik anlamda öngörülebilirliğini de Orta Vadeli Program'da sağlamış bir ülke olarak, iyi bir tanıtımla çok ciddi anlamda bir yatırım cezbedebileceğimize inanıyorum. Dünyanın hali de ortada. Mukayese edebileceğiniz başka ülkelere göre Türkiye çok daha iyi fırsatlar, imkanlar sunuyor." diye konuştu.

"Büyümenin kompozisyonu çok önemli"

Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu'nda (YOİKK), kamu ve özel sektörün temsilcileriyle çok faydalı bir toplantı yaptıklarını aktaran Yılmaz, eylül ayı sonuna kadar bunu bir eylem planına dönüştüreceklerini ve yatırım ortamını iyileştirmeye dönük kanuni düzenlenmeleri içeren bir paketi de düşündüklerini kaydetti.

"Büyümeden taviz vermeden enflasyonu nasıl düşüreceksiniz?" sorusuna Yılmaz, şu yanıtı verdi:

"Özellikle 2002 sonrası biz bunu yaşadık. Güven veren sağlıklı bir ortam oluşturduğunuz zaman hem enflasyonu düşürmeniz hem de büyümeyi sürdürmeniz mümkün. Bunu tarihte yaptık biz, ikisi aynı anda iyileşebiliyor. Ders kitaplarında yazan her zaman olmuyor yani. Farklı unsurlarla iki şeyi aynı anda iyileştirme pratikte mümkün. Birincisi bu. İkincisi, büyümenin kompozisyonu çok önemli. Tüketim ağırlıklı bir büyüme yaparsınız. Bu enflasyonist bir büyüme olur.. Kompozisyonunu değiştirirsiniz. Arz, yatırım, üretim, ihracat ağırlıklı, dış talebe daha fazla önem veren bir kompozisyonda yaparsınız büyümeyi. O zaman büyüme enflasyonla dediğiniz kadar çelişmez. Tam aksine belli konularda arz açığınızı gidererek, enflasyona olumlu katkısı bile olabilir. Dolayısıyla büyümenin kompozisyonu çok önemli. Sadece düzeyi değil içeriği, bileşenleri çok önemli. Bizim Orta Vadeli Program'da öngördüğümüz daha dengeli bir tüketim gidişatı ama üretime, yatırıma, ihracata daha fazla ağırlık veren bir büyüme."

Kıdem tazminatı konusu

Yılmaz, "Kıdem tazminatlarının emeklilik sistemine dahil edileceğine dair bir şey konuşuldu. Çok da soruluyor. Öyle bir şey var mı?" sorusuna ise "Burada hükümetlerimizin yaklaşımı şu. İşçi kesiminin temsilcileriyle, istişare içinde bu işi sonuçlandırmak. Yani tek yanlı bir çözüm dayatmak değil. Çözülmesi gereken bir mesele mi? Evet öyle. Ama bunu istişarelerle, işçi ve işveren dengesi içinde ve özellikle işçi kesiminin temsilcileri, sendikalarla istişare içinde bu konuya yaklaşmak. Kıdem tazminatında maalesef çok ciddi problemler de var. Ödenmeme meseleleri var. Başka sıkıntılar var. Oluşturduğu bir belirsizlik var. Özellikle iş dünyası firmaları üzerinde. Dolayısıyla bir dönem bir fon oluşturup bununla bu problemi çözme gibi bir yaklaşım vardı. Dolayısıyla bunlar önümüzdeki dönemde yine Türkiye'nin gündemde olan konuları olacak." karşılığını verdi.

"En kritik konu, kayıt dışılıkla mücadele"

"OVP'de, vergi gelirinin 2024'te yüzde 73,2 artışı gözüme çarptı. Vergi oranları mı arttırılacak? 2024'te nasıl vergiler göreceğiz?" sorusunu Yılmaz, şu şekilde yanıtladı:

"Vergi gelirlerindeki artış her zaman vergilerdeki artışla olmak durumunda değil. Bu öngördüğümüz çerçevede dört önemli etkiden bahsedebiliriz. Birincisi şu, biz bu yıl tedbirler aldık biliyorsunuz. Bütçe açığımızı aşağıya çekebilmek, vergi gelirlerimizi arttırmak için bazı tedbirler aldık. O tedbirlerin bu yıla yansıması yani 2023'e yansıması yarım yıl. 2024'e yansıması ise tam yıl olacak. Dolayısıyla böyle bir fark var. İkincisi kayıt dışılıkla çok daha etkin ve dijital bütün imkanları kullanarak mücadele etme kararlılığımız var. Bunun birtakım vergi gelirlerimiz üzerinde etkilerini bekliyoruz. Tahakkuk tahsilat oranlarını arttırıcı idari tedbirler öngörüyoruz. Dolayısıyla bütün bunlar vergi gelirlerinde hiçbir oransal değişme yapmasanız bile toplam vergi gelirinizde bir farklılık oluşturacak. Dördüncüsü de tabii enflasyon, enflasyon dediğiniz hadise kamunun giderlerini arttırdığı gibi gelirlerini de arttırıyor. Vergi gelirlerini de artırıyor. Oradan da gelecek katkılar var. Dolayısıyla bütün bunlarla birlikte baktığınızda vergi gelirlerindeki artışı, büyük oranda en azından izah edebiliriz diye düşünüyorum."

Vergi reformu tartışmalarına değinen Yılmaz, doğrudan vergilerin payının artırılması gerektiğini, sosyal adalet açısından bunun önemli olduğunu ve bunun orta-uzun vadede, yapısal dönüşümle gerçekleştirilecek bir hedef olduğunu kaydetti.

Yılmaz, "Her zaman vergi gelirleri, oran artınca artacak diye bir kural da yok. Dengeli bir şekilde tüm toplumsal kesimlere bunu yayabilirseniz bazen vergi oranlarını bir miktar düşürseniz bile toplam vergi tahsilatını artırabilirsiniz. Burada en kritik konu, kayıt dışılıkla mücadele. Kayıt dışı hiçbir unsurun kalmaması lazım. Hele hele bugünkü dijital imkanları da düşündüğünüz zaman OVP'de de bunun altını çizdik doğrusu. Teknolojiyi, dijital imkanları bizim çok daha etkili bir şekilde bu alanda kullanmamız gerekiyor. Bunu yaptığınızda zaten doğrudan vergiler de artmış oluyor." diye konuştu.

"Kurla ilgili herhangi bir rakam açıklamış değiliz"

Döviz kuruna ilişkin soruya Yılmaz, OVP'de serbest kur rejiminin ifade edildiğine dikkati çekerek, "Dolayısıyla kurla ilgili herhangi bir rakam açıklamış değiliz. Ama o gün sosyal medyada işte tersine mühendislik dediğimiz bir şey var. 'Kur böyle açıklandı' diye haberler yapıldı. Ortalama veriliyor orada. Yıl sonunu lineer bir şekilde artırıp hesaplayanlar da var. Öyle bir şey doğru değil bir defa. Kurda öyle lineer bir artış olmayabilir. Kurdaki mesele şu. Dediğim gibi ne bir tahminimiz var ne bir hedefimiz ama şunu söyleyebilirim. Seçimlerden sonra uzun bir süre kurda bir değişim yaşanmamıştı. Bir düzeltme oldu diyebilirim. Yani önemli ciddi miktarda bir düzeltme oldu. Dolayısıyla bundan sonra benzer bir hareket beklememek gerekir. Yani o enerji diyelim zaten açığa çıktı, gerçekleşti. Bundan sonraki dönemde, bir taraftan enflasyonun seyri diğer taraftan Türkiye işte kaynak girişi, güven ortamı, bütün bunlar tarafından şekillenerek gidecek ama yıllık değil de orta vadeli baktığınızda enflasyonun üstünde bir seyir görmüyoruz doğrusu." yanıtını verdi.

"Hiç kimseyi enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz de"

Yılmaz, ücret artışlarının enflasyona göre nasıl düzenleneceğine ilişkin soruyu ise şöyle cevapladı:

"Birincisi şu. Biz biliyorsunuz bir oran veriyoruz. Mesela memura diyelim yüzde 15 dediniz, yıl ortasına geldiniz, yüzde 15'in üstündeyse farkını veriyorsunuz, enflasyona tamamlıyorsunuz. Bir defa böyle bir mekanizmamız var. Dolayısıyla bu anlamda hiç kimseyi enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz de. Yıl ortasına geldiğimizde neyse enflasyon o fark verilecek. Dolayısıyla bir taraftan da memurla ilgili biliyorsunuz bu yılın enflasyon farkı olacak. Seyyanen artış yaptığımız için oransal artış olmadığı için bu yılın oransal artışı daha sınırlı kalmıştı. Dolayısıyla gelecek yılın artışı daha yüksek olacak. Enflasyondaki bu yeni tahminlerimiz ışığında baktığımızda memura önemli bir artış olacağını söyleyebilirim. Hem yüzde 15 artı 2023'ün enflasyon farkı. Bu önemli bir rakam olacak. Artık enflasyon gerçekleşmesine göre. Bu da otomatik olarak memur emeklisine de yansıyacak zaten. Yani orada bir şey var, mekanizma var. Geriye işçi emeklisi ve asgari ücret alan emekliler kalıyor. Buradaki kesimlere dönük olarak da dengeleyici bir takım tedbirleri yıl sonuna kadar çalışmayı öngörüyoruz."

"Kur korumalı mevduat çözüldüğünde yabancı paraya gitmemeli"

Kur korumalı mevduattan belli bir süreç içinde, aşamalı bir şekilde çıkış olacağını ifade eden Yılmaz, "Kur korumalı mevduat çözüldüğünde yabancı paraya gitmemeli. Türk lirası bazlı araçlara yönelmeli ki kurdaki istikrarımız devam etsin. Yeni düzenlemelerle, karşılık ayırma şartlarıyla, makro ihtiyati dediğimiz bazı tedbirlerle o tarafa doğru bir yönlendirme olacak. Ama bu bir anda olmayacak. Tasarruf sahipleri de endişe etmesinler. Biraz da uzun vadeye yönlendirme amacı var burada. Bizim bankacılık sistemimizin klasik problemi. Çok kısa vadeli hesaplarımız var maalesef. Çok kısa vadeli mevduatla, çok uzun vadeli projeleri finanse etmeye çalıştığımız bir sistem. Bu da sağlıklı değil elbette. Dolayısıyla mevduat vadelerini de uzatmayı teşvik edici bir düzenleyici çerçeve içinde bunu aşama aşama, zaman içinde, doğa seyri içinde bir çıkış sağlayacağız. Ama ani bir hareket olmayacak burada." şeklinde konuştu.

Yılmaz, Türkiye'de bankacılık ağırlıklı bir finansal sistemin bulunduğu belirterek, "Bir finans reformuna da çok ciddi ihtiyacımız var. Dünyadaki kriterleri neyse bu işin. Bizde de bu çerçevede girişim sermayesi, proje sermayesi daha çok gelişmeli. Sadece parası olana değil. Gerçekten iyi projesi olana, üretecek olana kaynak veren, fırsat veren bir finansal sistem olmalı. Kadın girişimciliğe de destek olan, genç girişimciliğe, yeni teknolojik girişimleri olan insanlara destek veren bir finansal sisteme de ihtiyacımız var." sözlerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, İstanbul Finans Merkezi'nin sadece bir alandaki binalar olarak görülmemesi gerektiğini anlatarak, "Bu bir yeni bakış açısı aslında, yeni bir strateji. Mevzuatıyla, finansal okuryazarlıkla, yeni finansal enstrümanlarla, yeni kurumsal yapılarlar birlikte Türkiye bir finans merkezi haline dönüşecek." dedi.

Yılmaz, "Zor zamanda iyi yönetilen ülkeler ön plana çıkabilirler. Bizim de güçlü bir liderliğimiz, tecrübeli kadrolarımız var. Bu zor zamanları iyi yönetirsek Türkiye olarak dünyadaki konumu farklı bir yere taşıyacağız." dedi.

Dünya genelinde merkez bankalarının ekonomilerini korumak ve pandeminin etkileriyle mücadele için parasal genişlemeye gittiğini belirten Yılmaz, "Dünyada normal zamanlarda görmediğimiz parasal politikaların izlendiği bir dönem yaşandı ama şimdi dünya da farklı döneme girdi. Dezenflasyonist eğilimler güçlendi, istikrara dönük tedbirlerin hakim hale geldiği yeni bir döneme girmiş durumdayız. Bizde de her dönemin ihtiyaçları neyse o döneme göre güncellenmeler yapmak gayet tabii bir şey. Her dönemin kendine ait şartları var, o şartlar içinde politikalarınızı mutlaka güncellemek ve etkili bir şekilde uygulamak zorundasınız." ifadelerini kullandı.

Orta Vadeli Programların (OVP) yeni çıpaları olduğunu söyleyen Yılmaz, şöyle devam etti:

"Ama esas olan bu dönemin en olumlu tarafı mayıstaki seçimler. Siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrar olmuyor, bu ikisi bir arada gerçekleşiyor. Belirsizlik, ekonominin düşmanı, belirsizliğin olduğu yerde yatırım da başka işler de olmuyor. Mayıs ayında belirsizlik ortadan kalktı, 5 yıllık bir pencere açıldı önümüze. En kıymetli şey bu. Şimdi bunu toplum olarak değerlendirmemiz lazım, biz buna Türkiye Yüzyılı diyoruz. Cumhuriyet'imizin 100. yılındayız, bu yüz yıllık birikim temelinde bu kazanımlarımızı koruyarak yeni bir yeni yüzyıla adım atıyoruz. Bu yeni dönemde daha farklı bakmamız lazım. Bütün toplum kesimleri için bunu söylüyorum.

Türkiye olarak iddialı bir şekilde bu döneme girmemiz lazım. Zor bir dönemdeyiz ama zor dönemler aynı zamanda fırsatları getiren dönemler, sıralamaları değiştiren dönemler. Zor zamanda iyi yönetilen ülkeler ön plana çıkabilirler. Bizim de güçlü bir liderliğimiz, tecrübeli kadrolarımız var. Bu zor zamanları iyi yönetirsek Türkiye olarak dünyadaki konumu farklı bir yere taşıyacağız. OVP'de de bu sene ilk defa 1 trilyon doları aşıyoruz, 2026'ya geldiğimizde de 1,3 trilyon doları aşıyoruz. Dünya Bankası sınıflandırmasına göre yüksek gelirli ülkeler ligine adım atmış oluyoruz. OVP'nin en önemli çıktılarından biri bu olacak."

"Önemli olan cari dengenizi sürdürülebilir bir yapıda tutmak"

Rekabetçi kurla ilgili soruya Yılmaz, "Önemli olan cari dengenizi sürdürülebilir bir yapıda tutmak. OVP'de tasarruf dediğimiz hadise, kalkınmada olan bir ülkeyi ve biz şunu tercih ettik: Tasarruflarımızı artırarak, yatırımları daha fazla iç tasarrufla finanse edecek anlayışla hareket ettik. Bu, cari açığı sıfırlamıyor ama yüzde 2'ler civarında kolay, sürdürülebilir hale getiriyor. Cari açık, sürdürülebilir kalkınmanın önünde bir kısıt olmaktan çıkacak." yanıtını verdi.

500 ve 1000 liralık banknotların basılacağı iddiasına ilişkin Cevdet Yılmaz, böyle bir durumun kendi içlerinde söz konusu olmadığını söyledi.

Emeklilerin zam beklentisiyle ilgili soru üzerine Yılmaz, "Çalışmalar sürdürülüyor, 'Emekliler için ne yapabiliriz?' diye alternatiflere bakılıyor. Çok büyük bir sayıdan bahsediyoruz. 16 milyon emekli var. En küçük bir şeyin bile çok büyük etkiler oluştuğu bir alandan bahsediyoruz. Böyle bir alanla ilgili konuşurken çok dikkatli konuşmak gerekiyor. Maliyetleri, neler getirdiğini, bunun nasıl finanse edileceğini iyi planlamak gerekiyor. Biz şartlarımızı sonuna kadar zorlayarak emeklimizin, çalışanlarımızın yanında olmaya gayret ediyoruz. Etmeye de devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Birliği ile ilgili süreçlere ilişkin açıklamalarına yönelik soruya da şu yanıtı verdi:

"Cumhurbaşkanı'mız, NATO Zirvesi'nde farklı çıkış yaptı. 'Siz, (NATO'ya filanca ülke girsin) diyorsunuz ama bizi de 50 yıldır Avrupa kapısında bekletiyorsunuz.' gibi yeni bir denklem kurdu. Bunun da çok faydalı sonuçları oldu. AB'nin genişlemeden sorumlu yetkilisiyle görüştüm. Çok da olumlu gelişme oldu. Çeşitli başlıkları değerlendirdik. Bir tanesi Gümrük Birliği'nin güncellenmesi. Bizim şu anki Gümrük Birliğimiz sadece sanayi ürünlerini kapsayan, diğer alanları kapsamayan bir Gümrük Birliği. Bunu genişletmek, modernize etmekle ilgili çalışmalar başlayacak. 'Bir süreç başladı.' diyebiliriz. Zaten iki tarafta da özel sektör bunu destekliyor. Avrupa Birliği'nin de buna çok ihtiyacı var, objektif baktığınızda iki tarafın da menfaatine olan bir şey. Asıl sorun şu, bazı üye ülkeler kendi ülke menfaatlerini AB üzerinden sağlama peşindeler. Türkiye'ye dönük negatif tutum sergiliyorlar. Avrupa Birliği kurumlarını da kötüye kullanıyorlar. Avrupa'da yükselen yabancı düşmanlığı, içe kapanma, aşırı sağın yükselişi. AB Parlamento seçimleri var gelecek yıl. Yüksek sesle konuşmak istemedikleri bir dönem ama bir taraftan elbette devam edecek."

Vize serbestisiyle ilgili süreçte somut bir adımın atılıp atılmayacağı sorusu üzerine Yılmaz, "Nihai hedefimiz vize serbestisi ama AB, kısa vadede vize kolaylaştırması konusunda adımlar atılacağını söylüyor. İş dünyası, öğrenciler gibi belli kesimleri kolaylıklardan istifade ettirme, bir taraftan vize serbestisi çalışmalarını sürdürme. Vize serbestisinde karşılıklı çerçeve var. AB'nin de bizim de eksikliğimiz var. O süreç bir taraftan devam edecek. Vize kolaylaştırması, vize serbestisinin alternatifi değil. Ara süreçteki adım, öyle değerlendirebiliriz. Bu adımları atıp vize serbestisine dönük daha orta vadeli çalışmaları devam ettirmek, esas perspektif bu." değerlendirmesinde bulundu.

"Suyu geçirdiğimiz gibi denizin altından çift hatlı enerji aktarımını sağlayacağız"

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yapılan çalışmalara ilişkin de bilgi veren Yılmaz, Kıbrıs işlerinden sorumlu olduğunu hatırlattı.

"Ercan Havalimanı'nı açtık, denizin altından su götürmüştük." diyen Yılmaz, şunları dile getirdi:

"Şimdi içme suyunu aşağı yukarı bitirdik, sulamasına geçildi. Güzelyurt-Mesarya ovalarının sulamaları var. Kıbrıs, su konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşayan bir ülke. Dolayısıyla Tarım ve Orman Bakanlığımız, Devlet Su İşleri ve KKTC yetkilileriyle bir master plan çalışması başlatıyoruz. Bir taraftan da kablo. Suyu geçirdiğimiz gibi denizin altından çift hatlı enerji aktarımı sağlayacak enterkonnekte dediğimiz yapıya izin verecek proje çalışıyoruz. Fizibilite çalışmalarını başlattık. Bir mutabakat zaptı imzaladık. Bu da en az su projesi kadar önemli.

KKTC'ye enerji anlamında arz güvenliği oluşturacak. Oradaki yenilenebilir enerjinin Türkiye'de kullanımına imkan verecek. Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar da 'Rum kesimi isterse onlarla da paylaşabiliriz.' dedi. Türkiye kanalıyla KKTC ve Rum kesimi, bütün ada Avrupa'ya kadar enterkonnekte sisteme bağlanmış olacak. Bu, çok güzel bir şey ama buna da siyasi muhalefeti göreceğiz. Rum kesiminde ve KKTC'yi dışlayıcı yaklaşımlar maalesef devam edecek."

KKTC'deki Pile-Yiğitler yol çalışmasında nasıl bir yol izleneceğine ilişkin soruya Yılmaz, "Oradaki esas muhatap KKTC ve insani bir mesele. Aynı köyde hem Kıbrıslı Türkler hem de Rumlar bir arada yaşıyor. Rum kesimine yol yapılmış, Kıbrıs Türkü olanlar da maalesef bu şansa sahip değiller. KKTC'nin yapmaya çalıştığı, insanını daha rahat şekilde şehirlere ulaştıracak yol projesi. Buna itiraz edilmesini doğru bulmuyoruz, çifte standart olarak görüyoruz. Burada yapılması gereken insanların ihtiyaçlarını karşılayacağı altyapıları belli bir mutabakatla oluşturmak. Köylülerin, Kıbrıs Türklerinin ülkelerine rahat gidip gelmelerine imkan verecek altyapı oluşturulacak. KKTC'de yol öyle ya da böyle bitecek." yanıtını verdi.

Rusya'nın KKTC'de temsilcilik açması

Rusya'nın KKTC'de temsilcilik açma kararının olumlu bir durum olduğunu belirten Cevdet Yılmaz, "Süreçteki gelişmeleri görmemiz gerekiyor, olumlu bir durum ve giderek farklı artmasını temenni ediyorum. KKTC, Azerbaycan'da kültürel bir etkinlik yapacak, orada da Sayın Aliyev'in katılacağını biliyorum. Bunlar önemli adımlar ve mesajlar." dedi.

AB ile göçmen meselesine ilişkin soru üzerine Yılmaz, şunları ifade etti:

"AB ile Türkiye arasında son dönemlerde objektif baktığınızda ortak menfaatler genişlemiş durumda. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı'nda çok daha belirgin hale geldi. Avrupa'nın enerji güvenliğini Türkiyesiz düşünemezsiniz. Terörle mücadele, göç meseleleri, ticaret alanlarında Türkiye ile Avrupa arasında ortak çıkarlar var. Akademik dünyalar arasındaki ilişkilerden tutun, gençlik programlarına kadar birçok ilişkimiz var. Dolayısıyla Türkiye, Avrupa'nın doğal bir parçası aslında. Avrupa'da son dönemlerde dışlayıcı siyasetin güçlendiğini görüyoruz. Bu, Avrupa'nın kendi geleceği açısından da endişe verici. İki Avrupa var, birinci Avrupa, Kopenhag Kriterleri, insan hakları, serbest piyasa. Bu, güzel bir Avrupa. Buna kim hayır diyebilir? İkinci Avrupa var. Daha dar bakan, içine kapanan, kimlik siyasetinin öne çıktığı, yabancı düşmanlığının, ırkçılığın yer yer kabarması. Kutsal kitabımıza yapılanları gördük. Bu, açık provokasyon, nefret suçu. İnanırsınız, inanmazsınız ama bu, açık provokasyon. AB'nin kendi içinde tartışması gereken çok şey var."

Son dönemlerde AB ile Türkiye arasında ortak menfaatlerin arttığını düşündüğünü dile getiren Yılmaz, "Bunun üzerinden de gerçekçi bir şekilde Türkiye'nin de Avrupa'nın da siyasal gerçekliklerine uygun bir şekilde karşılıklı adımlar atabiliriz. Bu, bir süreç. Sonuçta tam üyelik müzakereleri yapıyoruz. Uzun vadeli vizyonumuzu kaybetmeden yapıyoruz. Mevcut siyasal gerçekleri görmek durumundayız. Kafamızı kuma gömemeyiz. Avrupa'nın durumu, Türkiye'ye ilişkin tavırlar, bazı üye ülkelerin AB ilişkilerini bloke etme çabaları ortada. Bu gerçeklikte yürümek zorundayız. Sadece devletler arası müzakereler olmamalı, iş dünyaları, sivil toplum, akademik dünya, medya, farklı kanallarla bu etkileşimi artırmamız lazım. Avrupa'nın Türkiye'ye bakışının, terör örgütlerinin algıları üzerinden görülmemesini sağlamak lazım." değerlendirmesinde bulundu.

İsveç'in NATO üyeliği konusunda TBMM açıldığında bir gelişme olup olmayacağının sorulması üzerine Yılmaz, "İsveç'in NATO üyeliğiyle ilgili belli çerçeve oluştu, Vilnius'taki görüşmelerde mutabakat sağlandı. Birtakım pozisyonlar ortaya kondu ama Türkiye'nin istediklerini somut olarak alması, sahada görmesi çok önemli. Burada bizim bir kamuoyumuz var. Batı dünyasında kongreler, meclisler varsa bizim de Gazi Meclisimiz var. Dolayısıyla Meclisimiz, bu değerlendirmeyi yapacaktır. Demokratik bir ülkedeyiz. Onunla ilgili bağlayıcı söz söylememiz doğru olmaz." şeklinde konuştu.

Terörle mücadele

Terörle mücadelede Türkiye'nin muazzam başarı gösterdiğini söyleyen Cevdet Yılmaz, sınır ötesinde DEAŞ, içeride de FETÖ ve PKK gibi örgütlerle mücadele edildiğini vurguladı.

"Her biri bir ülkeyi istikrarsızlaştırmaya yetecek üç terör örgütüyle eş zamanda mücadele etti Türkiye ve bunu başardı." diyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, şunları ifade etti:

"Dışarıda DEAŞ'a ciddi kayıplar verdirdi, içeride FETÖ yapılanmasını tasfiye etti ve hala mücadelemiz devam ediyor. Bir taraftan da yine sınırlarımız içerisinde PKK'yı marjinalize edecek ölçüde büyük bir başarı sağlandı. Mücadele elbette bitmedi ama düzey olarak baktığınızda büyük bir başarı oldu. Bu da Türkiye'de güven ve huzur ortamını iyileştirdi. Terörden en büyük kaybı da Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan Kürt vatandaşlarımız gördüler. Terörün olduğu yerde ne sermaye durur ne nitelikli insan durur. Göç olur, nitelikli insan kalmaz. Huzurun, güvenin oluşturduğu ortam tüm Türkiye'ye fayda üretiyor, bölgede yaşayan insanlar için huzur üretiyor. Özel yatırımlar artmaya başladı. Diyarbakır'da, Urfa'da, Mardin'de turizm canlandı. Daha nitelikli insan gücü ve sermaye gitmeye başladı. Teröre rağmen kamu yatırımlarından hiç taviz vermedik. Geldiler, bombaladılar ama biz devam ettik. Şimdi Doğu ve Güneydoğu'da özel sektör zamanı. Yatırımların artması lazım."

"Konut arzının arttığını göreceğiz"

Barınma sorunu ve kira artışlarına ilişkin bir düzenleme olup olmadığına ilişkin soru üzerine Cevdet Yılmaz, bu konuda bazı yasal sınırlamalar getirdiklerini hatırlattı.

"Bir taraftan konut arzını artırmak gerekiyor." diyen Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bir taraftan sınırlamalar getirdik. Örneğin 'Yarısı Benden' programı açıklandı. Bütçeye 78 milyar lira ayrıldı, önümüzdeki dönemlerde sorunlarını çözmüş olanlardan, buralarda birtakım çalışmalar yapacağız. Yerel yönetimlerle daha fazla arz üretmeye dönük çaba içinde olacağız. Konut arzını belli bir noktaya taşımak durumundayız. Burada en önemli mesele arzı artırmak diye düşünüyorum. Uygun maliyetlerle bugünkü demografimize de uygun şartlarla konut arzını önümüzdeki dönemde daha fazla artırmak durumundayız. Burada yeni çalışmalar yapılıyor. Yeni yöntemler, yeni yaklaşımlar. Özellikle arsa üretme, kamu-özel işbirliği üzerinde ilgili kurumlarımız kafa yoruyorlar. Önümüzdeki dönemde konut arzının arttığını göreceğiz.

Bir taraftan deprem konutları zaten arzı arttırıyor diğer taraftan sosyal konut programları var. Buralara da belli arsalar tahsis edilmiş durumda. Belediyelere burada çok iş düşüyor. Anadolu'da sanayiyi daha fazla geliştirmemiz lazım."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri