Düşman işgali altındaki Osmanlı başkenti İstanbul’da herkes şaşkınlık İçinde...
Fransız generalin İstanbul'a işgal için geldiğinde, protesto amacıyla Süleyman Nazif, gazetede "Kara gün" adını taşıyan bir makale yayınladı.
Fransız generali önce onu kurşuna dizdirmek İster ama eş dost aracılığı ile sürgüne gönderilmesine rıza gösterir.
Süleyman Nazif, sürgünde bulunduğu Malta’da, ordu komutanı Yakup Şevki Paşa’ya şunu söyler:
"Sınırları nehirler çizer.
En doğrusu budur.
Paşam ben Diyarbakır'lıyım, siz Harput'lusunuz.
Bu iki şehir de Fırat ve Dicle nehirleri içindeki bölgelerdir.
Siz de ben de Iraklı olarak Bağdat hükümetine katılmalıyız.
Osmanlı İmparatorluğu'ndan umut yoktur.
Başımızın çaresine bakalım."
Atatürk hakkında eserler yazmış olan Falih Rıfkı Atay, işgal kuvvetlerinin baskısı ile Saray kuvvetleri tarafından tutuklanıp askerler arasında cezaevine götürülürken, Yahya Kemal, onunla göz göze gelip selam vermemek için, Haşan Ali’yi yan bir sokağa sürükler.
Bu kaos döneminde, geleceğe ait bu vb kişisel umutsuzluklar nedeniyle, Osmanlı Devleti’nin artık tek başına ayakta kalamayacağına inanıp, yıkılmamak İçin başka devletlere bağlanmak İsteyen birçok aydın vardı.
Yahya Kemal’in bütün İsteği, daha fazla parçalanmadan, Türkiye’nin Amerika’ya, İngiltere’ye veya Fransa’ya bağlanmasıdır.
İstanbul'daki diğer vatansever ve milliyetçilerin en önemli problemi, yakın tarihte öldürülmüş olan Ermenilerin katilini bağışlatıp, Türkiye mandasını Amerika'ya nasıl kabul ettirilebilir meselesidir.
5 Aralık 1918 tarihli bir dilekçe, "Türk Wilsoncular Birliği" adına, Türkiye'deki dinler ve ırklar meselesinin çözümlenmesi için, ABD'nin o dönemki başkanı Woodrow Wilson’a verildi.
Türkçesi ortadan kaldırılmış, daha sonra aslı, Amerika Dışişleri Bakanlığı arşivinden alınıp AÜ Tarih Araştırmaları Dergisi'nin III. cild 4-5'inci sayısında ek olarak yayınlanmış olan (Aydın Taner; Atatürk ve Milli Hakimiyet, A.Ü. Türk. İnkılâp Tarihi, Suat. Yay. Ankara, 1933. s. 8. Falih Rıfkı ATAY; Çankaya, İst., 1969. s. 213.) bu belgedeki imzalar:
Birinci İmza Halide Edip, sonrası sıra ile; Yunus Nadi, Ahmet Emin, Velid Ebuzziya, Celal Nuri ve Necmeddin Sadak.
İçeriği Atatürk’ün "Nutuk"unda mevcut olan 10 Ağustos 1919 tarihli mektubunda Halide Edip, Atatürk’e, İsmet Bey (İnönü] ve Refet Bey (Bele) de içinde olmak üzere birçok yurtsever kimsenin Anadolu’da kurtuluş savaşı verilebileceğine inanmadıklarını, Amerikan mandası altına girmekten daha iyi bir çare görmediklerini anlatarak, "Biz İstanbul'da kendimiz için bütün eski yeni Türkiye sınırları içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz" demektedir.
İsmet Bey de (İnönü’nün) Kazım Karabekir’e "Kardeşim
Kazımcığım" diye başlayan mektubunda, Halide Edip'in düşüncesini destekliyor:
"Eğer Anadolu'da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde Amerika Milleti'ne müracaat edilse pek ziyade faydası olacaktır deniyor ki, ben de tamamiyle bu kanaattayım."
Ayrıca Atatürk'ün, Falih Rıfkı Atay’a söylediklerine göre, İsmet Bey (İnönü) 19 Mayıs 1919’dan önce, yeni evlendiğini ileri sürerek Anadolu'ya gelmek teklifini reddediyor.
Padişah İle Damat Ferit ise; Türkiye’yi daha fazla parçalanmadan, Amerika yerine İngiltere’ye bağlamayı tercih ediyor.
1918 yılı İstanbul'unda, kargaşa döneminde, Türk Milleti'ne son derece güvenen Mustafa Kemal ise "mandacı zihniyet"ten farklı olarak "Uygun bir zaman ve fırsat kollayarak İstanbul'dan kaybolmak, basit bir tertiple Anadolu'nun İçine girmek, bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra millete felaketi haber vermek" niyetinde idi.
Mustafa Kemal, kimseye açmadan, böyle bir karar vermemiş gibi buluşma ve konuşmalara devam ediyordu.
Daha sonra kendisine kader arkadaşı olacak, o dönemde barış konferansı için askeri hazırlıklar komisyonunda çalışan İsmet Bey’i, bir gün Mustafa Kemal evine çağırdı.
Mustafa Kemal masanın üstüne bir harita açtıktan sonra İsmet Bey'e "Mesela hiç bir sıfat ve yetkim olmaksızın Anadolu’ya geçmek, orada milleti uyandırarak kurtulma çarelerini aramak için en elverişli bölge, beni o bölgeye götürecek en kolay yol hangisi olabilir" gibi bir soru sorar.
İsmet Bey, harita üzerinde derin derin düşünür ve "Yollar çok, bölgeler çok" der.
Mustafa Kemal, o günlerde Anadolu'ya görevli olarak gönderilen bütün komutanlarla yakından ilgileniyordu.
Kulağından rahatsız olarak hasta yatağında iken Ulukışla tarafından demiryoluyla Ankara'ya nakledilmek üzere 20'inci kolordu komutanlığına atanmış olan Erkân-ı Harbiye mektebinden sınıf arkadaşı Ali Fuat Paşa kendisini ziyaret ettiğinde Mustafa Kemal, kolordunun başında bulunmasını, bundan sonra önemli şeylerin olacağını, kolordusuna hakim olmasını, etrafına güven vermesini, özellikle halk ile yakından temas etmesini söyler!
Mustafa Kemal'in bu niyetinden habersiz, İngiliz işgali altındaki İstanbul'da, birkaç Türk aydını da bu işgalden kurtulmak için toplantılar yapar.
Toplantı yerlerinden biri de göz hekimi Esat Paşa’nın evi.
Toplantıya katılanlar arasında Profesör Akçoraoğlu Yusuf ve Ferit (Tek) beyler de var.
Hepsinin birleştiği nokta, İstanbul'un düşman baskısı altında olduğu fakat burada bir şeyin yapılamayacağı?!
Onlara göre tek çıkar yol, Anadolu halkını buna hazırlamak!
Fakat bu işi kim yapabilir?!
Anadolu’ya kimi göndermeli?!
Bir türlü karar veremiyorlardı...
Gazze savaşlarından tanınmış Jandarma Komutanı Refet Bey’i (Bele'yi) bu konuda kendilerine yardımcı olmak üzere toplantıya davet ederler.
Refet Bey, onlara Anadolu’daki halkı organize etmek için Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesini tavsiye eder.
Bir gün, Harbiye Nazırı Şakİr Paşa Mustafa Kemal'i konağına çağırdı?!
Bir tek kelime söylemeden önüne, okumak için bir dosya uzattı?!
Mustafa Kemal, dosyayı baştan sona gözden geçirdi.
İtilaf makamları tarafından verilen raporların özeti şu idi:
"Samsun ve çevresinde birçok Rum köyleri her gün Türklerin saldırısına uğramaktadır.
Hükümet bu barbarca saldırıların önüne geçememektedir.
Onların emniyet ve huzurunu temin etmek insanlık namına borcumuzdur."
Raporlar İstanbul Hükümeti'ne verilirken bir de protesto eklenmiştir:
"Eğer siz aciz iseniz, bu vazifeyi biz üstümüze alacağız."
Mustafa Kemal, dosyayı okuduktan sonra emrini öğrenmek için Harbiye Nazırı'nın yüzüne bakar ve aralarında konuşmaya başlarlar.
Harbiye Nazırı, Mustafa Kemal’e bu konuda kanaatini sorduğunda, o, böyle olduğunu sanmadığını, bir şeylerin olma ihtimalinin mevcut olduğunu söyler.
Harbiye Nazırı sözlerine şöyle devam eder:
"Böyle midir, değil midir, önce bunu meydana çıkarmak için oralara bizim gidip tetkikler yapmamız lazım.
Ben Sadrazam Paşa (Damat Ferit) ile görüştüm.
Sizi münasip gördük.
Gider ve meselenin ne olduğunu anlarsınız."
Fakat hürriyet ve İtilafçıların çoğu Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gönderilmesine pek taraftar değillerdir.
Özellikle, partide çok nüfuzlu olan Zeynelabidin, O’nun Anadolu'ya geçmesine hiç taraftar değildir.
(Arkası Yarın)