DEVLET GAZİLİĞİNİ VERMEDİ, ALLAH ŞEHİTLİĞİNİ VERDİ

Nuray Başaran

O (Mesut Kılıçarslan) , tarihler 25 Haziran 1994’ü gösterdiğinde er olarak Kato Dağı’ndaydı. 

Ve terörle mücadele ediyordu. 

Onlara göre, bu vatan borcu ve en onurlu görevdi.

Can verilir, vatan verilmezdi…

Her zamanki gibi sıradan bir operasyon için gelmişlerdi… ama bu kez sonuçları öyle olamayacaktı.

O gün el yapımı bir bomba yüzünde patlayacaktı…

En acısı da o gün patlayan bomba, sadece vücutlarında değil, yüreklerinde de iz bırakıp ölünceye kadar kanayacaktı!

El yapımı bombanın patlaması sonucu ömür boyu parmaklarını kaybetmişti. Gözündeki şarapnel parçaları ise  yıllarca gözünde duracaktı. 

Günlerce GATA'da tedavi görmüştü. O günleri yıllar sonra şöyle anlatıyordu:

“Doktorlar, en uygun buldukları yerden kesti parmaklarımı. Ancak gözlerime müdahale edemediler, şarapnel parçalarını çıkaramadılar. GATA'da bir buçuk ay tedavi gördüm. Gözümde şarapnel parçası ile yaşamamı istediler.’’

Sadece bu olsa , iyi evine döndüğünde kendisine dönüp bir de, ‘’ Gazi olamadın ‘’dediler.

Yıllarca gazi olabilmek için çabalayacaktı. Kendisi gibi terörle mücadele edip ‘gazilik’ ünvanı alamayan arkadaşları için bir dernek kurdu 6 yıl önce…

Hak ettikleri o ünvanı alıp,  Türk Bayrağına sarılarak bu dünyadan ayrılmak istediklerini söyledi her platformda...

Çocuklarına olmayan parmaklarını anlatırken, göğsünü gere gere, ‘Bu vatan için gazi oldum’ diyebilmek istiyordu.

Zaman zaman bu noktada röportajlar verdi. Şöyle dedi:

  “Bu ülkede tırnağı kırılan gazi oluyor da,  parmakları kopan neden gazi olamıyor”

Bununla da kalmadı. Sesini duyurmak için çalmadığı kapı, söylemediği söz bırakmadı.

Şöyle sesleniyordu:

 “Gazilik cetvelle ölçülmez. Bu kahraman vatan evlatlarının kimisi uzvunu vatana feda etmiş,  kimisi kalbinin üzerinde terör kurşunu ve şarapnel ile yaşıyor. Kimi gazimiz de vücudundaki şarapnellerin zehirlemesi sonucu yavaş yavaş ölüme mahkum ediliyor.”

Her yıl ‘gaziler günü’ yaklaştığında ya da o günlerde medyada da seslerini duyurup mutlu oluyordu.

Sakarya Meydan Muhaberesi'nin kazanılmasının ardından, 19 Eylül 1921'de Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'e Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından "Mareşal" rütbesi ile "Gazi" unvanı verildi ve bu tarihten itibaren 19 Eylül, "Gaziler Günü" kabul edilmişti.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Sağlık Yeteneği Yönetmeliği'ne göre ise terör saldırıları sonucu yaralanıp, yüzde 40’ın altında maluliyeti (sakatlık) bulunan görevliler, gazi olarak kabul edilmiyordu.

Bu düzenleme nedeniyle yaklaşık 20 bin kişi yasal olarak gazi kabul edilmediğinden, sosyal hak ve yardımlardan faydalanamıyordu.

Mesut Kılıçarslan da 27 yıldır gazi unvanı almayı beklemiş , 6 yıl önce kurulan Malul Sayılmayan Gaziler Derneği'nin genel başkanlığını yürütüyordu.

Son 6 yılda sosyal medya üzerinden örgütlenerek, seslerini duyurmaya çalıştıklarını anlatan Kılıçaslan, bir röportajında şu sözleri söylüyordu:

25 Haziran 1994'te Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde 2 bin 900 rakımlı Kato Dağı'nda, PKK tarafından tuzaklanmış, el yapımı bombanın patlamasıyla yaralandım. İki parmağımı kaybettim. Uzuv kaybım Yüzde 19 çıktı, yüzde 40 olması gerekiyor. Gazi kabul edilmem için parmağımın bir santim daha kopması gerekiyormuş! 

"Gazilik santimle ölçülemez, hak edilmiş bir mertebedir" diyen Mesut Kılıçaslan, 1953 senesinde çıkarılan 1053 sayılı nizamnameyi eleştiriyordu.

Kılıçaslan, "1'den 6'ya kadar derecelendirme yapmışlar. Kolları, bacakları olmayan, bir kol bir bacağı olmayan ya da elleri olmayan gibi çeşitli kriterler var. Kurşun ya da şarapnel parçası saplandı diyelim, hayatî önem taşıyan yerlerde değilse bu parçalar, gazi sayılmıyorsunuz! Ama örneğin, 3 milim daha saplansa kurşun ya da şarapnel parçası, gazi kabul ediliyorsunuz! İşiniz santime kalmış!" ifadelerini kullanıyordu.

 Kendisi gibi terör olaylarında yaralanarak gazi unvanı almayı bekleyen yaklaşık 20 bin asker ve polisin bulunduğunu belirten Kılıçaslan, dönem dönem kendilerine söz verildiğini ancak bunların tutulmadığını belirtiyordu: 

Siyaset dünyası ve bürokrasi, her sene 19 Eylül Gaziler Günü'nde mesaj yayımlayıp, bizi hatırlıyorlar. Sonra da 364 gün yüzümüze bakmıyorlar! Gittiğimiz kurumlardaki kişiler, görüştüğümüz siyasiler, 'Sizler bizim gönlümüzün gazisisiniz' diyorlar ama kimse elini yardım için uzatmıyor! Sayın Cumhurbaşkanı'na ulaşamıyoruz. Tenis topu gibi oynanıp duruyoruz.

Son olarak Mesut Kılıçaslan, aralarında vatan için uzvunu feda edenlerin, terör kurşunu ya da şarapnel parçalarıyla yaşayanların ve hatta şarapneller tarafından zehirlenme tehlikesiyle karşı karşıya kalanların bulunduğu kişilerin çoğunun terör olayındaki yaralanma sonucunda psikolojik sorunlarla da boğuşmak durumunda kaldığını anlatmıştı. 

Kendisinin de GATA'da 1,5 yıl hem ortopedi hem de psikiyatri bölümünde tedavi gördüğünü anlatan Kılıçaslan, "Yerdeki içecek kutularının, tenekelerin içine patlayıcı tuzaklanmış olabilir diye düşünerek tedirgin olduğum, ateş açılacak sanarak tepelere bile bakamadığım zamanlar çok oldu ama ben gazi olamadım. Parasından da geçtik, o unvanı, onuru bize verin, bunu yaşamak hakkımız" şeklinde konuşmuştu.

Ve…

Nasıl yazılır bilmiyorum?

Onu saatler önce kaybettik.

Hakkın rahmetine kavuştu.

Ailece kovid olmuştu. Yenik düştü…

Yorgundu, 27 yıldır hakkı olan ‘gazi’ ünvanını alıp, Türk bayrağına sarılarak bu dünyadan gitmek istiyordu..

Ama olmadı. Vermediler.

Son nefesini covid salgınından verdi.

İnancımız o ki, salgın ile ölenler ‘şehit’ kabul edilir..

Ne diyeyim ki:

Bugün sözün bittiği yerdeyim.

Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.

Güle güle Mesut Kılıçarslan. Bu vatan sana borcunu ödeyemez.

Bize hakkını helal et!

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.