İlk ulusal kongresini topladığı 1921’den bu yana ülke siyasetinde etkili olan ÇKP, Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1949’daki kuruluşundan bugüne ülkeyi tek parti olarak yönetiyor. Parti, 20. yüzyıldan 21. yüzyıla uzanan serüveninde modern Çin’i şekillendiren merkezi siyasi güç oldu.
Çin, bugün, Küba, Vietnam, Laos ve Kuzey Kore ile dünyada komünist partilerin iktidarda olduğu 5 ülkeden biri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının ardından komünist sistemi sürdüren tek büyük güç konumunda bulunuyor.
Kuruluş yılları
Çin Komünist Partisini meydana getiren hareketin ilk nüvesi, Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Versailles Barış Antlaşması ile savaşın başlangıcında Almanya’nın elinde olan Çin’in Şandong eyaletindeki liman bölgelerinin işgalci güç Japonya’ya devredilmesinin ardından ülke genelinde üniversite öğrencileri ve entelektüellerin 1919’da başlattığı protesto hareketinden doğdu.
“4 Mayıs Hareketi” adı verilen protesto dalgası, ülkede genç nesiller arasında milliyetçiliği ve devrimci fikirleri uyandırdı.
ÇKP, 1921’de kuruldu ve aynı yılın yaz aylarında ilk ulusal kongresini topladı. Kurulduğu yılda 57 üyesi olan parti, ilk zamanlarda Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve onun öncülüğündeki Komünist Enternasyonel’in (Komintern) desteği ile faaliyetlerini yürüttü.
Şanghay şehrinin Fransız İmtiyaz Bölgesi’nde bir binada yapılan ilk kongre, Fransız polisinin binaya baskın yapacağı istihbaratının alınması üzerine komşu Ciaciang eyaletinde bir gezinti teknesinde tamamlandı.
Partinin kurucuları ve fikir önderleri Çın Duşiu ve Li Dacao’nun katılmadığı kongrede, sonraki yıllarda partinin en önemli siması haline gelecek Mao Zıdong, Hunan eyaleti delegesi olarak yer aldı.
"Birleşik Cephe" ve Japon işgali
ÇKP, ilk 6 yılında Komintern’in yönlendirmesiyle 1912’de kurulan Çin Cumhuriyeti’nin hükümeti olan Milliyetçi Parti (Koumintang) ile "Birleşik Cephe" kurdu, şehirlerde işçi komiteleri örgütledi.
Çin Cumhuriyeti’nin kurucusu Sun Yat-Sen’in ölümünün ardından Koumintang’ın başına Çan Kay-şek geçti. Muhafazakar ve sağ eğilimli Çan, ÇKP üyelerini tasfiye hareketine girişti, 1927'de Şanghay ve diğer kentlerde 10 bine yakın komünist Koumintang güçlerince öldürüldü.
Parti, kent örgütlenmesine yönelik darbenin ardından kırsalda örgütlenmesini sürdürdü. Bu dönemde köylerdeki silahlı milis güçlerini örgütleyen Mao ve diğer askeri liderlerin parti içinde ağırlığı arttı.
Mançurya’yı 1931’de ilhak eden Japonya’nın, 1937’de tüm ana karayı işgale başlamasıyla ÇKP ve Koumintang arasında direniş için geçici ittifaklar kuruldu. Bu dönemde taraflar arasındaki çatışmalar ve etki mücadelesi sürdü.
İç Savaş ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve Japon işgalinin bitmesinin ardından iki örgütlü silahlı parti arasında iç savaş başladı. İç savaşta Mao önderliğindeki komünistler, Şan önderliğindeki Koumintang güçlerini mağlup ederek iktidara geldi. 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi. Koumintang güçleri ise Tayvan Adası’na çekilerek burada geçici hükümet kurdu.
Çin Cumhuriyeti’nin kuruluşundan Mao’nun 1976’daki ölümüne kadar geçen yıllar, partinin otoriter ve merkeziyetçi yönetim tarzının şekillendiği bir dönem oldu.
ÇKP, Soğuk Savaş’ın başladığı 1950’lerin başlarında Sovyetler Birliği çizgisinde bir siyaset benimsedi. Bu dönemde az gelişmiş bir ülke olan Çin’de, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle sanayileşme ve imar hamleleri yapıldı.
Sovyetler Birliği'nin lideri Joseph Stalin'in 1953’teki ölümü ve yeni lider Nikita Kruşçev’in “de-Stalinizasyon” adı verilen Stalin dönemi uygulamalarını eleştiren bir ideolojik yönelimi başlatması, Çin ile Sovyetler Birliği arasında ayrılığa yol açtı. Mao, tüm Sovyet danışmanların ülkeden ayrılmasını isterken, Sovyetlerin yeni ideolojik çizgisine mesafe koydu.
“İleriye Doğru Büyük Atılım” ve “Kültür Devrimi”
Mao, 1958’de ülkenin az gelişmişlik ve yoksulluktan kurtuluşunun yolu olarak gördüğü “İleriye Doğru Büyük Atılım” hareketini başlattı. Bu dönemde tarımda kollektifleştirme ve kaynakların hızlı sanayileşme hamlesine aktarılmasını öngören çabalar, açlık ve kıtlıkla sonuçlandı. Köy fırınlarının çelik üretimi için kullanıldığı bu dönemde 4 yılda yaklaşık 30 milyon kişi yaşamını yitirdi.
İleriye Doğru Büyük Atılım döneminin yarattığı sosyal sıkıntılar, parti içinde çatışmalara ve hizipleşmelere yol açtı. Mao, bu dönemde iktidarını korumak ve güçlendirmek için “Çin toplumundaki kapitalist ve gelenekçi unsurları temizleme” şiarıyla 1966’da “Kültür Devrimi” adını verdiği hareketi başlattı.
Kültür Devrimi, çok sayıda eğitimsiz gencin, “Kızıl Muhafızlar” adı verilen devrim komitelerinde örgütlendiği, Mao’nun çizgisine uymadığı düşünülen parti yöneticilerinin tasfiye edildiği, eğitim kurumlarının, entelektüellerin, sanatçıların ve sıradan insanların hedef alındığı bir siyasal şiddet ve baskı dönemine tanıklık etti.
Mao’nun 1976’daki ölümüne kadar devam eden süreçte, üniversite giriş sınavları yapılmadı, çok sayıda kitap, el yazması, tarihi eser ve yapılar yok edildi, eğitimde ülkenin ihtiyaç duyduğu birikim büyük zarar gördü.
Reform ve dışa açılma
Mao’nun ölümünden 2 yıl sonra 1978’de, partinin ve ülkenin gelecek yıllardaki doğrultusuna damgasını vuracak Dıng Şiaoping iktidara geldi. Kültür Devrimi döneminde partiden dışlanan Dıng, Mao’nun aksine dışa açılmaya dayalı kalkınma siyasetini ve idarede reformist bir anlayışı benimsedi.
Kapitalist üretimin, gelişiminin erken aşamasındaki sosyalist bir toplumda kalkınmasını destekleyebileceğine inanan Dıng, Çin ekonomisinin dışa açılmasını başlattı. “Sosyalist piyasa ekonomisi” olarak tanımladığı bu sistemde, partinin denetiminde özel girişime ve yabancı yatırıma izin verildi.
Dıng, “Çin karakterinde sosyalizm” adını verdiği kavram ile dünya devrimi ve sınır çatışmasına dayalı Marksist kuramın "ideolojik dogma" olarak algılanmasına karşı çıkarak, üretimin geliştirilmesi ve ekonomik büyüme için Çin’in gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uyan, pratik ve sonuca dayalı bir yaklaşımı savundu.
Ekonomide liberalleşmeye yönelik adımlarına karşın Dıng, siyasal alanda partinin iktidar tekelinin sürdürülmesi gerektiğini düşünüyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasına giden sürecin başladığı 1989’da Tienanmın Meydanı’nda siyasi reform talebiyle başlatılan gösteriler, kanlı şekilde bastırıldı.
İdarede kurumsallaşma ve profesyonelleşme
Dıng’ın ardından gelen liderler onun çizdiği reform ve dışa açılma doğrultusunu sürdürdü. Bu dönemde, idarede kurumsallaşma ve profesyonelleşme yönünde adımlar atıldı.
1990’larda ülkenin liderliğini üstelenen Ciang Zımin, partinin yönetiminde o zamana dek devrimin ilk kuşağının oluşturduğu askeri ve siyasi kişilikler dışında kurumsal bir yapıyı ve sivil bürokrasiyi iktidara taşıdı. Kendisi elektrik mühendisi olan teknokrat kökenli Ciang, parti yönetimindeki atamalarda kişinin eğitim geçmişini, teknik bilgi ve birikimi ile yönetim tecrübesini gözeten, liyakati önceleyen kural ve teamüller getirdi.
Ciang, “Üç Temsil” adını verdiği teorisiyle ÇKP’nin işçi sınıfı temsil ettiği görüşünü revize ederek, “partinin, Çin’deki gelişen üretici güçleri, gelişen kültürün ve Çin halkının çoğunluğunun çıkarlarını temsil ettiğini” vurguladı.
Ciang’ın ardından 2002’de iktidara gelen Hu Cintao ise tek adam yönetimine karşı parti yönetiminin kollektif iradesine ve istişareye dayalı bir tarzı benimsedi.
Hu’nun iktidarda olduğu dönemde Çin, büyük bir ekonomik büyüme ivmesi yakaladı. İktidarının ilk 5 yılında yıllık yüzde 10-14 arasındaki yakın tarihin en yüksek büyüme oranları kaydedildi. Ülkede, 2008’deki Küresel Mali Kriz’in dünya ekonomisindeki olumsuz etkisine rağmen sonraki 5 yılda da dünyaya kıyasla yüksek büyüme rakamlarına ulaşıldı.
2000’li yıllarda hızlı ekonomik büyümenin sonucu Çin’de ekonomik eşitsizlikler, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkları, ölü yatırımlar ve yolsuzluk arttı. Hu, bu sorunlara çözüm olarak “Kalkınmaya Bilimsel Yaklaşım” ve “Uyumlu Sosyalist Toplum” teorilerini önerdi.
Dıng ile haleflerinin, reform ve dışa açılma siyasetini sürdürdüğü dönemde Çin büyük bir kalkınma potansiyeline ulaşarak, ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline geldi.
Şi ve “yeni dönem"
Hu’nun ardından partinin başına geçen Şi’nin iktidar dönemi ise ülkede milliyetçilik ve otoriter eğilimlerin arttığı, karar mekanizmalarında tek adam etkisinin belirginleştiği bir dönem oldu.
Yolsuzlukla mücadele, Şi’nin iktidarında en önem verdiği sorunların başında yer aldı. Bu dönemde onlarca üst düzey yetkili, yolsuzluk soruşturmalarıyla görevden alındı. Soruşturmalar, Şi’nin Çin kamuoyu nezdinde itibarını artırırken, soruşturmaları parti içinde kendisine rakip gördüğü veya kendi çizgisine uymadığını düşündüğü kişileri elemek için kullandığı eleştirileri yapıldı.
Şi döneminde, ülkede sansür ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, temel hak ihlalleri arttı. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde 1 milyondan fazla Uygur Türkü’nün “aşırılıktan arındırma” kampanyası adı altında “yeniden eğitim merkezi”, “mesleki eğitim merkezi” adı verilen kamplarda alıkonulması ve buradaki insanlık dışı muamele iddiaları dünya kamuoyunun gündemine oturdu.
Şi döneminde, “sermayenin düzensiz genişlemesini” sınırlama gerekçesiyle özel sektör üzerinde denetimler ve düzenleyici baskılar yoğunlaştı, merkezi hükümetin ve devletin ekonomideki rolü arttı.
Sosyal politikalarda yoksullukla mücadeleyi ön plana çıkaran Şi, “her yönüyle ortalama refaha sahip toplum yaratma” hedefini ortaya koydu. 2020’de bu hedefe ulaşıldığını, 100 milyona yakın nüfusun yoksulluktan çıkarıldığını, ülkede mutlak yoksulluğun son erdirildiğini duyurdu. Şi, gelecek hedefin “modern sosyalist toplum yaratma” olacağını bildirdi.
Şi’nin “Yeni Dönemde Çin Karakterinde Sosyalizm” adı verilen düşünceleri, Parti Tüzüğü’ne ve Anayasa’ya girdi.
ÇKP, 2021'de parti tarihine ilişkin aldığı kararda, Şi’yi Mao ve Dıng ile “düşünce kurucu önder” olarak tanımladı.
Şi’nin, ÇKP’nin 20. Ulusal Kongresi'nde iktidarını üçüncü döneme taşıyarak "Mao'dan bu yana parti liderliğini ve devlet başkanlığını iki dönemden fazla sürdüren ilk yönetici" olması bekleniyor.