Herkes biliyor dünyanın döndüğünü. Ama bazen gerçekler gözümüzün önünde olsa da hatırlatmakta fayda var. Gerçekler gözümüzün önünde olsa da çoğu zaman bu gerçeklerin alışkanlığı farkındalığı kaybettiriyor. İşte böyle durumlarda duygularımızın, düşüncelerimizin, hislerimizin ve beklentilerimizin ötesinde önümüzdeki gerçeklerin farkına varmalıyız. Günümüz bu açıdan dikkat kesilmesi gereken bir dönemdir.
Onun için bulunduğumuz konum, aldığımız mesafeler, hedeflediğimiz amaçların gerçeklerle paralelliği zaman zaman ölçülmelidir.
Geriye bıraktığımız haftayı dünya çok hareketli geçirdi. Nedeni her ne kadar New York’taki BM Genel Kurulu olsa da uluslar arası alanda liderler seviyesinde hızlı görüşmeler gerçekleşti.
Türkiye’de BM Genel Kurulu’na en üst katılımı ile Cumhurbaşkanı düzeyinde katıldı. BM Genel Kurlu dışında farklı platformlarda gerekli mesajlar dünyaya verildi. BM Genel Kurulunda verilen mesajlar ise hem bölgesel hem de dünya için ayrı öneme sahip.
Şu bir gerçek Türkiye bölgesel ve dünya dengeleri açısından müthiş bir konumda. Elindeki kozların ve bu kozların dünya dengelerini etkileme potansiyelinin farkında. Dengelerin elimizde olması bazen hareket tarzımıza da ciddi bir yük getiriyor. Sorumluluk getiriyor. Sahip olduğumuz denge potansiyelini elimizde çok iyi kullanmamız gerekmektedir. Çünkü sahip olduğumuz denge kozlarını elimizden kaçırdığımız da bunun en büyük zararı kendimize olacaktır. İşte o zaman dengeyi elinde tutarken dengesi bozulan konumda oluruz.
Çünkü dünya dengeleri hızla yer değiştireceğe benziyor. İngiltere’nin AB çıkış telaşının nereye varacağı belli değil. ABD dünyayı ABD-Çin eksenine çevirmek istiyor. Fransa’nın oynadığı oyunlar ortada. Almanya AB’nin geleceğini daha doğrusu kendi geleceğinin peşinde. İngiltere’nin AB’den kaçışı öyle görülüyor ki imkânsız hale gelmek üzere ve bu AB içindeki dengeleri alt-üst edecek cinste. Türkiye açısından hem AB hesaplarını, hem de AB üyeleri arasında ki ilişkilerini yeniden gözden geçirerek stratejilendirmek zorundadır. Özellikle İngiltere-Almanya-ABD ekseninde.
Diğer taraftan Suriye ve Kuzey Irak konusunda Türkiye’nin ABD’ye karşı yürüttüğü satranç oyunu çok uzadı. ABD’nin Münbiç ve Fırat’ın Doğusu konusundaki oyalamaları, Kuzey Irak bölgesi ile entegre çabaları aslında Suriye’nin Kuzeyinde oluşturmak istediği Kürt Koridoru fikrinden hiç bir şekilde vazgeçmediğini gösteriyor. Biz içerde her ne kadar Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları ile bu koridoru imkânsız hale getirdiğimizi düşünsek de ABD’nin her yolu denemeye devam ettiği unutulmamalıdır.
Suriye sınırı boyunca oluşturulması düşünülen güvenlik koridoru görüşmeleri ABD açısından bu hedeflerinin gerçekleşmesine zemin hazırlama fırsatına dönüştürülmemelidir. Türkiye’nin güvenli bölge konusunda ve ortak devriye konusunda her zamankinden daha dikkatli olmak zorunluluğu bulunuyor.
Hele hele güvenli bölgenin dar tutulması Türkiye’nin kendini sınırlaması manasınsa geleceği çok iyi bilinmelidir. ABD’nin Güvenli bölgenin dar tutulması Türkiye’nin bölgede elini kolunu bağlı duruma getirecektir. Bu açıdan 75-100 kilometre genişliğinden aşağı güvenli bölge ABD açısından başarı Türkiye açısından sınırlayıcı olacaktır. Ve ABD’nin hızla terör koridorunun oluşturmasına neden olacaktır.
Türkiye hem Kuzey Irak, hem Suriye konusunda son gelişmeler ışığında dikkatli olmak zorundadır. Dünya hızla dönüyor. Bugün kazanç gördüğümüz yarın zararımıza olabilir.
Türkiye bütün hazırlıklarını yaptığı ve hayati öneme sahip Fırat’ın doğusu konusundaki kararlılığını sürdürmelidir. ABD’ye verdiği süre hafta başı sona ermektedir. Türkiye’nin ABD’den çok bölgedeki yerel dengeler üzerinden stratejisini geliştirmelidir. ABD’nin yerel dengeler olmadan hareket etme kabiliyeti yoktur. Bunu Afrin’de gördük. Arkalarına bakmadan PYD’de YPG ve PKK’lıları yüzüstü bırakıp kaçtı. Yerel dengeler iyi kurulursa Fırat’ın doğusunda da garanti verdiği terör odaklarını yüzüstü bırakıp kaçmak zorunda kalacaktır.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…