Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, bugünkü köşe yazısında AK Parti ve MHP tarafından TBMM'ye sunulan Yeni Seçim Yasası hakkında dikkat çeken yorumlarını sürdürdü. Daha önce "Yaptıklarında Allah'ın rızası yok!" diyen Dilipak, "Başlarında peygamber de olsa durum malum" ifadelerine yer verdi.
"Siyasette çoğu zaman 2 kere 2 = 4 etmez. Evdeki hesap çarşıya uymaz." diyerek AK Parti ve MHP'li vekilleri uyaran Dilipak, "Bakın AK Parti ve MHP’de, CHP, İYİ Parti ve HDP’de de bazı milletvekilleri aday gösterilmeyecek. Yeni aday olacaklar da var. Aday gösterilmeyeceklere dikkat! Onların bu süreçte nasıl davranacaklarını kestirmek kolay değil. Yasa meclisten geçsin, büyük ihtimalle parlamento aritmetiği ilk 6 ay içinde değişecek!" ifadelerini kullandı.
Yeni Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak'ın köşe yazısı şu şekilde:
"Siyaset pazarında genellikle “evdeki hesaplar çarşıya uymaz”.
Gün doğmadan neler doğar, bekleyip görmek gerek..
“Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”.
“Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, Arif an’ı seyreyler, Görelim Mevlam neyler…”
Kulağa hoş gelen sözlerin gerçekleşmesi her zaman ilk duyulan andaki “keyf”i sağlamaz, hatta bu “kısa süren keyif kalıcı hüsran”la, “pişmanlık”la da sonuçlanabilir.
“Dua ile istenen bela”ya da dönüşebilir. Dahası insan genelde bulunduğu halden şikayetçidir, sabırsızdır ve şükretmez..
Birileri birtakım hesaplar, angajmanlar, desteklerle Allah’ın belli bir kadere zorlayacağını sanıyorsa yanılıyor. Birilerinin sırtını ABD’ye ya da İngiltere, AB’ye dayayarak sonuca ulaşacağını sanıyorsa, o sonuç beklediği sonuç olmayacak. Allah onları sığındıklarının elleri ile hüsrana uğratacak.
Her topluluk sonuçta layık olduğu gibi idare olunur.
Çözümü sorarsanız, Akif’in deyişi ile “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!”
Daha önce yazdığım iki yazıyı son seçim yasa tasarısını okumadan yazdım ki, aktüel, reel politik kaygılardan bağımsız olarak işin fıkıh temelli çerçevesini özgürce tanımlayayım diye. Derdim kimsenin kazanması ya da kaybetmesi değil. Derdim ölçü ve tartının doğru tutulması.
“Ölçü ve tartıya hîle karıştıranların vay hâline!”( Mutaffifin 2).
Bu şekilde 15 ayet var. Mesela Enam 152’de denir ki; “Yetişkinlik çağına erinceye kadar, muhafaza ve yardım maksadıyla en güzel şekilde olanı dışında, yetimin malına yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı adâletle tam yapın. Biz hiç kimseyi gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmayız. Konuştuğunuz zaman, en yakınlarınızın aleyhinde bile olsa adâleti gözetip doğruyu söyleyin. Allah’a ve Allah için verdiğiniz sözleri yerine getirin. İşte bunlar, düşünüp ders almanız için Allah’ın size emrettiği hususlardır.”
AK Parti ve MHP’nin ortaklaşa hazırladığı tasarıya göre baraj %7’ye inecek.
Seçim kurulunda bir değişiklik düşünülmüş, “en yaşlı üye” yerine, “kura ile seçim” kuralı ile yeni atananlara da imkan sağlanıyor.
Sandık kurulu üyeleri içinde yeni düzenleme yapılmış. Küçük partilerin ittifakının işi epey zor bu durumda. Milletvekili transferinin önü alınıyor, partilerin seçime katılma şartları yeniden belirleniyor.
Oy pusulaları son adrese göre belirlenecek. Bu tasarı yasalaşırsa, erken seçim tartışmaları da son bir yıl içinde mümkün olmayacak.
Teklif, il seçim kurulu başkanı, asil ve yedek üyelerini de yeniden düzenliyor.
Bu durum mecliste yasa tartışmalarının sert geçeceğini gösteriyor.
Bu seçimde ittifakla seçimlere katılma hesabı yapan partiler bu seçimde yine meydanlarda olacaklar, ama kazanmak için değil, Cumhur ittifakının kazanmaması için.
Böyle bir “cephe” sonuçları itibarı ile çok tehlikeli olabilir. Bağımsızlar hareketi gibi bir hareketle yerel alanda seslerini yükseltebilirler. Ya da seçime katılacak bir parti üzerinden seçime katılıp, seçimden sonra o parti kendini feshedince herkes yeni partiler kurup, sonra istedikleri parti ile ittifak kurabilir ya da partiler birleşme kararı alabilirler. Bakın her olağanüstü şart karşısında olağanüstü çözüm yolları bulunabilir.
Siyasette çoğu zaman 2 kere 2 = 4 etmez. Evdeki hesap çarşıya uymaz.
Bakın AK Parti ve MHP’de, CHP, İYİ Parti ve HDP’de de bazı milletvekilleri aday gösterilmeyecek. Yeni aday olacaklar da var. Aday gösterilmeyeceklere dikkat!
Onların bu süreçte nasıl davranacaklarını kestirmek kolay değil. Yasa meclisten geçsin, büyük ihtimalle parlamento aritmetiği ilk 6 ay içinde değişecek!
Tekrar tekrar söylememiz gereken şu: Siyaset vekalet müessesesidir. İktidar ne kurtuluş vesilesidir, ne kurtarıcı bir role sahiptir. Başlarında peygamber de olsa durum malum.
Vekalet müessesesi ile velayet müessesesini karıştırmamak gerek. Vekalet müessesesi kul hakkının en yüksek seviyede sorumluluk yüklediği bir meslektir.
Hz. Lut kavminin istediğini yapsa, Salih’lerden olmazdı, onların istediğini yapmayınca da iktidar olamadı.
Hz. Nuh da öyle değil mi? Peygamberler kurtarıcı değil, kurtuluşa davet makamında iken, hangi iktidar, hangi komutan, insanlara rızık, kader, zafer vaad edebilir!
Bizim doğruyu seçmek, akli ve ahlaki sorumluluğumuzdur. Yoksa bu Allah’ın takdirinin üstünde bir anlam ve değer taşımaz.
Mısır’da 7 yıl bolluk, 7 yıl kıtlık olurken başlarında aynı peygamber vardı. Ve Allah o peygamberi vesilesi ile kıtlığın afetinden, resullerinin dediğine uyan topluluğu afetin şiddetinden korudu. Hz. Yusuf Allah’ın rızasının, rahmetinin ve bereketinin tecellisinin vesilesi oldu.
Kim gelirse gelsin, her topluluk layık olduğu gibi idare olunacaktır.
Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
Allah cahil, zalim, fasık, müfsid, minafık, müstekbir ve mütrefinlere yardım etmeyecektir.
Biz “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” derken, inkarcılar karşısında adil şahidler olarak sesimizi yükseltmemiz gereken yerde sesini kısanlardan mıyız, ya da Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi miyiz, ona bakalım.
Peygamber evinde sapkınlar olabileceği gibi, Firavunun sarayında Musa’lar da olabilir.
Bizim davetimiz herkese olmalı.
Talut Calud kıssasında Talud’un ordusundaki 70.000 kişiden 69.700’ü “içme” denilen sudan kana kana içince olduğu yere yığılıp kaldı. Geriye kalan 300 kişiye de gerek kalmadan 14 yaşındaki Davud aleyhisselam sapan taşı ile Calud’un işini bitirdi.
Evet, evet, asıl soru şu: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime/kafire karşı olabiliyor muyuz.
“Adil şahidler” miyiz?
“Ama” ve/veya “Fakat” demeden, “bunlar bizden ise ben bizden değilim” diyebiliyor muyuz!
Malım, canım, sevdiklerim Allah ve Resulünün yolunda feda olsun diyenlerden miyiz.
Gerçekten, inanarak “Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!” diyebiliyor muyuz?
Siyaset, para, makam ya da sanat, ne fark eder, hepsi META’ değil mi, alınıp satılan.
Biz Materyalistleri kovarken, Metaryalistlerden mi olduk yoksa!
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış...!”.
“Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç
Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç
Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!”
“Ah! Küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap”.
Selâm ve dua ile."