Demek istediğim Reşat Nuri’nin “Diyet”i değil bildiğimiz diyet, yani perhiz yapmak. Ben bu yaşıma kadar hiç diyet yapmayan azınlık grubunda oldum. Ama inanın yedik içtiklerini sınırlamak zorunda olan insanlarla he zaman empati kurdum, neler hissettiklerini yüzde yüz anlamadıysam da onlar için kalbim şefkatle doldu. Ne zaman ki hiç istemediğim halde dört kilo birden aldığımı anladım, işte o zaman bu bilmediğim alana ivedilikle girmem gerektiğini anladım. Artık pantolonlarım dar gelmeğe, eteklerimin belleri güç kapanmağa başlamıştı. Gardırobumu baştan yenilemem bu günkü koşullarda ne kadar güç hatta çoğumuz için olanaksızdır tahmin edersiniz. Ayrıca yaşamı boyunca zayıf kategorisine girmiş olan bir insan için ne büyük şok yaşanmış olduğunu sanırım tahmin edersiniz.
Diyete başladım ve ilk iki gün pek keyiflendim. Hiç bilmediğim bir alana girmiştim. Bana sanki bir oyun gibi geldi, ama üçüncü gün, bir şey olmaz diye bir, iki kadeh içki içtim. İçkiyi boş içmeyi sevmem, azıcık (bir şey olmaz düşüncesiyle) atıştırdım ama akşam yemeğinde perhizime sadık kaldım. Dördüncü gün bütün ciddiyetimi takınacağım derken televizyonda sıklıkla paylaşılmakta olan yemek programlarından birine takıldım. Bir bey tombul bir dana parçasını almış, sinirlerini ayıklayıp, bütçeleri sarsan ilâvelerle yağlı kâğıda sararak fırına atıyor. Eti nasıl alacaksın, alamazsın ya, eklenen lezzetler de nesi, neyi buldun da neyini arıyorsun. Bütçeleri yetmeyenler için zorunlu diyet karşımızda duruyor. Keyfi bir diyet yapayım derken onu bile beceremiyorsun diye kendime kızdım.
Başka bir kanalda Istakozlar, balıklar, çeşitli deniz ürünleri türlü türlü işlemden geçirilip ağzınıza sağlık yemeklere dönüşüyor, izleyenlere ise ağızlarını sulandırarak diyet yapmak düşüyor.
Her zaman takıldığım sucuk reklâmları var; sanmayın ki sucuk sevmem, bayılırım ama Ramazanda iftar saatinde insanlar bir somun ekmekle mutlu olmaya çalışırken cazırdayan yumurta ve sucukların kızardığını görünce zorunlu diyet yapmanın yanı sıra onları bu hallere getirenlere de beddua ediyorlardır sanırım.
Yalnız yiyeceğin diyeti olmaz, yaşam lüksünden vazgeçmek de bir özveri olduğu için diyet sayılabilir. Ne de olsa yapmaktan mutlu olduğunuz bir etkinliği belki ötelemiş olursunuz ya da bu işi ekonomik nedenler yüzünden tümüyle yaşamınızdan çıkarmak durumundasınızdır. Diyetle özdeşleştirdim çünkü ben diyet yaparken gözümün önünde uçuşan aklımdan çıkmayan yiyecekleri hep öteledim. Bugün de öteleyebiliyor muyum? Korkarak yanıtlamaktan kaçınıyorum!
Göz diyeti vardır, sevgili yavrunuza pek de yaraşacağını bildiğiniz bir ayakkabı görürsünüz vitrinde ama almaya gücünüz yetmez. Tıpkı diyet yapan bir insanın sevdiği yiyeceklere baktığı gibi bakarsınız ama bu durum sizi şu ya da bu nedenle diyet yapan insanlardan daha çok acıtır. Evlât baldan tatlı.
Sağlık yüzünden diyet yapmak zorunda olan insanlar vardır. Bu öylesine hassas bir çizgidir ki bazıları bu zorunluluğu görmezden gelmeyi seçer, diğerleri yaşamlarını bu uğurda zindan eder; ifratla tefrit. Yılların pek çabuk geçmesi ve birdenbire yaşlılar kategorisine girmek tüm canlıların yaşam çizgisinde bedensel, bazen de ruhsal olarak olumsuz etkiler oluşturuyor. İnsanların buna karşı aldıkları önlemler ancak yaşam kalitesini yükseltmeğe yönelik olabilir, gençlik günleri geri gelmez; ne mutlu ki yaşlanıyorsunuz, yaşamanın uzantısıdır yaşlanmak. Ancak ne yazık ki eski gençlik günlerine dönebilmek umuduyla bazılarımız tüm yaşam bağlarından, sosyalleşmek, istediğini yemek, canı çektiğince güneşlenmek, içki içmek, hatta bisiklete binmek gibi zevklerden kendilerini esirgiyor, bu konularda sanki bir diyete girmişler. Oysa yaşlanmak demek dünya nimetlerine sırtını dönmek anlamı taşımamalı. Ey diyet, meğer sen nelere kadirmişsin. Ben boşuna seni hiç sevmedim seni.
Bazı arkadaşlarım bana takılmak için hayat boyu benim de bir gün diyet yapacağım zamanları bekledikleri söyler. Çok ayıp. İşte gözleri aydın, ben de kendimi diyet denilen bu gayya kuyusunda buldum. Yoksulluk yüzünden zorunlu diyetler içinde yaşayan toplumun büyü bir kısmını zaten hep kalbimde taşıdım. Onları nefisleri ile mücadele etmeğe zorlayan, ailelerini gerektiği gibi besleyememek üzüntüsüyle baş başa bırakan, yoksulluğu kadermiş gibi yutturmağa çalışan kesim için içimden geçen dilek beter olmaları.
Şimdi kendime kocaman bir ekmek parçasıyla bir sandviç hazırladım. Onu yiyeceğim ve diyetim yine güme gitti diye mutsuz olacağım. Keşke yemesen ama keşke lâfından da hiç hoşlanmam!