Konum mükemmel, lüks mükemmel, havuzdan sıpaya her şeyi düşünmüşler. Çalışanlar da mükemmel. Ama otelin fiyatı sadece 374 TL. Asgari ücretin ve yoksulluk sınırlarının 2 bin liralarda olduğuna bakarak bu fiyatı çok bulabilirsiniz ama Avrupa ile kıyaslandığında bu fiyat bedava.
Çünkü 374 lira bugünkü kurla 57 Euro ediyor. Bu Avrupa’da bir ucuz yemek fiyatı. Üstelik bu 57 Euro’ya kahvaltı da dahil. Kahvaltı derken, ne ararsanız var. Portakal suyu mu istediniz anında, omlet mi istediniz derhal. Hatta “Kaymak göremedim” diyen müşteriye özel servis bile yapıyorlar. Yani sadece 57 Euro ödeyerek, 5 yıldızlı otel hizmeti ve mükemmel bir kahvaltı alıyorsunuz.
Aynı otelin bir benzeri de Barcelona’da var. O da deniz kıyısında ve bizim Samsun’daki otel gibi göğe yükselmiş bir gökdelende. Adı Hotel Arts. Onun fiyatlarına da baktım. Kahvaltı dahil en ucuz fiyatı 1434 TL. (Yaklaşık 220 Euro)
Bizimkinin yaklaşık dört katı. Kahvaltıyı da eklerseniz, 280 TL daha istiyorlar. Kahvaltıya istenen fiyat bizim Samsun’daki otelin neredeyse tümü kadar.
Peki niye bu kadar fiyat farkı var sizce?
Öyle ya orası Barcelona ise burası Samsun, orada Akdeniz varsa, burada Karadeniz var, İspanya bur turizm ülkesiyle Türkiye de öyle…
Neyse işi siyasete döküp kafaları karıştırmayalım. Gerçek bu.
Başka bir örnek daha vereyim.
Danimarka’da bir restoran Noma. 3 Michelin yıldızı var. Küçücük bir yer. Ama aylarca önceden rezervasyon yaptırılmazsa yer bulmak mümkün değil.
Peki fiyatı ne kadar. Şarap içerseniz bir öğün yemek yaklaşık 500 dolar. Yani 3 bin TL. Bizim Samsun Oteli’nin 9 katı. Samsunlu girişimci gibi otelle uğraşmaya gerek yok. Aç 200 metrekarelik bir lokanta, binlerce kişi sıraya girsin, 500’er dolar hesabı kes, köşeyi dön.
Ama bunu Türkiye’de yapmak mümkün değil.
***
Geçenlerde Karaköy’de bir küçücük restorana gittim. Adı Un Po.
Un Po İtalyanca’da “Biraz” demekmiş.
Her şeyden birazcık yani.
Un Po’yu dünyaca ünlü restoran zinciri Eataly’i Türkiye’ye getiren Zülfikar Bekar açtı. Un Po küçük bir yer ama çok kaliteli. Adı İtalyan ama içi de alaturka değil. Bir kere aşçısı İtalyan Piero Bergese. Ürünler birinci sınıf. Madem “İtalyanız kahve bile İtalya’dan gelsin” demişler.
Zülfikar Bekar daha önce de “Michelin yıldızlı” bir şef getirip restoran açmıştı ama İstanbul henüz bunu kaldıramayacağı için aşçı gitti. Öyle ya biz Picasso’nun resmine bakıp, “Bu da bir şey mi kardeşim, elime fırçayı alsam daha iyisini yaparım” diyenlerin ve böyle diyenlere de “Sen büyüksün ağam” tezahüratı yapılanların ülkesi; Michelin yıldızı ne ola ki…
Ama Zülfikar Bekar yılmadan ve pes etmeden ille de “Kalite” diye uğraşmaya devam ediyor.
UN Po işte böyle bir temel üzerine kurulmuş, şirin bir İtalyan restoranı.
Üstelik fiyatları da öyle pahalı değil. Gidin, pizza, makarna, tiramusu keyfini çıkarın.
***
Bir gün Mimar Sinan’ın “Ustalık eserim” dediği muhteşem Süleymaniye Camisi’ni dolaşırken, gazeteci dostum Doğan Şentürk aradı. O eşsiz mekanda olduğumu duyunca da şair Mehmet Akif Ersoy’un şu dizelerini okudu telefonda. Ben hiç bilmiyordum, şöyle diyordu büyük şair:
“Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Emin ol onu en çolpa herifler de becerir.
Sade sen gösteriver “İşte budur kubbe” diye,
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye…
Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat, o zaman
Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan…”
Duyduğum dizeler mest etmişti beni. Mimar Sinan’ın muhteşem Süleymaniye’si gibi Mehmet Akif Ersoy da şiirini aynı muhteşemlikle sözcüklere bina ederek anlatmıştı karşımdaki 500 yıllık hazineyi.
Barcelona’nın Gaudi’si varsa, bizim de Sinan’ımız var aslında. Bu ülke Mehmet Akif’in sözünü ettiği “Çolpa” herifler, yani “Beceriksiz, eli işe yakışmayan, acemi”lerden ibaret değil. Ama yine de bizimkiler 50 Euro, onlarınkiler 220 Euro ediyor.
Biz yine de “Her şey para değil” deyip rahatlayalım…