Ayrıca büyük şirketler de merkezlerini İzmir’e taşıyorlar. Çok fazla örnek bilmiyorum ama Allianz Sigorta merkezini İzmir’e taşıyan şirketlerin en önemlisi.
Basın Konseyi’nin aylık rutin toplantısı ve bayram tatilinden yararlanarak bir kaç günü İzmir ve ilçelerinde geçirince, İzmir’in bu yükselişinin nedenlerine de kısmen tanık oldum.
“Şehriniz neden böyle yükseliyor?” diye İzmirlilere sorunca, kısaca şu yanıtı veriyorlar:
“İzmir’de yaşam daha kolay, daha rahat ve daha ucuz. Ayrıca İstanbul gibi ‘Vahşi Batı’ uygulamaları da yok.”
Ayrıca şu gerekçeleri sayıyorlar:
“İstanbul’da belli semtlerde fiyatlar aşırı pahalı, ulaşım çok zor, kiralar yüksek, eğitim çok pahalı, hastaneler insanları soymaya ayarlı, taksiler bile müşteri seçip, halkı yolmaya çalışıyor, yeterli yeşil alan yok, havaalanları kentin çok uzağında, gitmek hem pahalı hem zor vs. Buna karşılık İzmir’de toplu ulaşım daha kolay, İZBAN sadece İzmir’i değil, bütün vilayeti boydan boya aşıyor ve çok ucuz, İzmir’in sahili Kordon, bakkaldan birasını alıp giden binlerce insanla dolu, kentte fiyatlar çok pahalı değil, ayrıca denize ulaşım da kolay, toplu taşımayla bile plajlara ulaşmak mümkün.”
İzmir’in İstanbul’dan farkı sadece bunlar değil.
Örneğin TARKEM diye bir girişim var İzmir’de. “Tarihi Kemeraltı’nı Yeniden Keşif” adıyla kurulan bu birlikteliğin amacı, İzmir’in tarihi semtlerindeki eskimiş, harebe binaları hayata kazandırmak. Bu amaçla ortaya para koyan 151 İzmirli, Kemeraltı ve çevresindeki bölgede eski ne kadar bina varsa, İzmir’e kazandırmak için seferber olmuş durumda. İzmir’in önde gelenleri, herhangi bir kar amacı gütmeden bir araya gelip, para vererek bunu gerçekleştirmişler.
Alkışlanacak bir girişim...
Tarkem.com internet sitesini bir kaç dakikalığına incelerseniz, bu girişimin ne kadar eski binayı turizme kazandırdığını göreceksiniz. Öyle ki, Tarkem Şirketler Koordinatörü Uğur Yüce’nin anlattığına göre, bazı İzmirliler bu olumlu gidişi görünce, metruk gayrimenkullerini değer kazanır diye parasız Tarkem’e devretmeye başlamışlar. Böylece bir zamanlar İzmir’in en gözde semtleri olan tarihi Kemeraltı, Kestelli, Hatuniye ve Havralar bölgeleri, eski şaşaalı günlerine dönecek gibi.
Böyle bir şeyi İstanbul’da yapmak mümkün olmuyor. Tarlabaşı böyle bir amaçla projelendirildi ama sonuç hayalkırıklığı.
İstanbul’da, “hadi gelin şehrimizi kurtaralım” deseniz, bırakın 151 kişiyi, 5 kişi bir araya gelmez.
Bir örnek de biz gazetecilerden vereyim. İzmir Gazeteciler Cemiyeti, kentteki tarihi Vukolos Kilisesi’nin bahçesinde mükemmel bir Basın Müzesi kurmuş durumda. Bir dönem yöneticisi olduğum İstanbul’daki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin de bir Basın Müzesi var ama durumu hazin... Çalışanları takdire şayan çaba harcıyorlar, mükemmel tarihi bir binası var ama çok bakımsız ve yıkıldı yıkılacak korkusuyla toz içinde.
İzmir’in ilçeleri de başka bir zenginlik.
Çeşme’den, Alaçatı’ya, Urla’dan Foça’ya, Dikili’den, Karaburun’a, her yer birer tatil cenneti. Ve buralar İstanbul gibi, Bodrum gibi halkı soymaya çalışmıyorlar.
Fiyatı iyice artan alkollü içeceklere de ev yapımı içkilerle alternatif yaratmışlar. Karaburun taraflarında yazlığı olan bir arkadaşım, av yapımı şarapların litresini bakkaldan 15 TL’ye aldığını söyledi. Bira da yapılıyor, viski de...
Ancak tüm bu gerçeklere karşın, İzmir’in bazı semtlerinin hala çok bakımsız bir görüntü çizdiğini de itiraf etmeliyim. Belli noktalar hala “Köy görüntüsü”ne sahip. İzmirliler bunu merkezi hükümetin kendilerine yeterince destek olmamasına bağlıyorlar. Ayrıca İzmir’in aldığı turist sayısı da geçmiş yıllara göre iki misli gerilemiş. Bir zamanlar Türkiye’nin en zenginlerini oluşturan Levanten aileler ise iyice azalmış. İzmir Fuarı’nın bir zamanlar Türkiye’yi sallayan havası da yok.
Ama hem İzmir’e giren paranın artması, hem de TARKEM gibi akıllı girişimler, ve daha önemlisi İzmirlilerin bir araya gelme arzusu, İzmir’i eski parlak günlerine döndüreceğe benziyor.