Dolandırıcılık dün de vardı, bugün de...
Ama günümüzdeki kadar yaygın olanına, güvenlik kuvvetlerini sürekli alet edenine pek rastlamamıştık.
Aslında günümüzde suçlar meslek haline getirildi.
Ceza kanunlarımız öylesine yumuşatıldı ve esnetildi ki, suç işlemek ceza değil mükafat görecek neredeyse.
Her akşam televizyonlarda seyrediyoruz.
Kadınları bıçaklayanlar, evlere girip hırsızlık yapanlar, ruhsatsız silah kullananlar, araçla adam çiğneyenler, yaşlı kadınları eterle bayıltıp kolundaki bilezikleri çalanlar, daha neler neler yakalanıp gözaltına alınıyor, sonra da adli kontrol şartıyla salıveriliyor.
Hayretler içinde kalıyoruz ama gerçek böyle maalesef.
Yıllar önce Avrupa Birliği'ne gireceğiz diye, yasalarımızın çoğunu onlara uydurmuşuz.
Ceza yasalarımızı da bu yüzden değiştirmişiz.
İyi güzel de, acaba bizim şartlarımız, bizim yaşam biçimimiz, eğitim ölçü ve kalitemiz buna müsait mi?
Medeniyeti, insan haklarını çağdaş ve ileri ülkeler kadar özümseyebildik mi acaba?
Buna bakan yok, yasaları değiştirirsek eğer, kendimizi ileri ülkeler seviyesine çıkmış sayıyoruz hemen.
Onlar fazla ceza vermiyorlar, biz de vermeyelim öyleyse…
Yasalarımızı öyle ince eleyip sık dokumadan değiştirince, polis de şaşırıyor ne
yapacağını, hakim de şaşırıyor ne ceza vereceğini.
Kara kaplı kitap ne diyorsa o…
Eleştirmek kolay, suçluyu bir sorguda bırakan polise de, doğru dürüst ceza istemeyen ve vermeyen savcı ve hakime de kızıp duruyoruz.
Adamlar ne yapsınlar, kanunun dediğinin ötesine gidemiyorlar ki..
Polis suçluyu yakalıyor, saatlerce bazen günlerce uğraşıyor, ifadesiyle birlikte adalete götürüp teslim ediyor.
Daha polis karakola dönmeden önce, suçlu serbest kalıyor.
Siz polis olsanız ne yaparsınız?
Canınızı tehlikeye atıp görevinizi layıkıyla yerine getirebilir misiniz?
Peki hakim ne yapsın, Meclis yasaları gevşetmiş, hakim kara kaplı kitaba uymadan, vicdanına paralel nasıl karar verebilsin?
Polis arkadaşlarla, hakim dostlarla da konuşuyorum.
Hepsi şikayetçi durumdan ama suça layık olduğu cezayı verebilmek için, yasaları yeni baştan değiştirmekten başka yapacak bir şey yok.
Neyse biz dönelim dolandırıcılık konusuna.
Geçen gün hiç kullanmadığım sabit ev telefonum çaldı.
Arayan Bodrum Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele birim amiri komiser Cahit Akyol olarak tanıttı kendisini.
Yaka numarası 8, büro dahili telefon numarası ise 366 imiş.
Adımı, soyadımı, ana-baba adını, doğum yeri ve tarihini, kimlik numaramı, adresimi eksiksiz söyledi.
Telefonun bana ait olup olmadığını, en son ne zaman kullandığımı, gece yarısı saat 01.00'de kimle konuştuğumu sorarak verdiği 3 isim ve soyadını tanıyıp tanımadığımı sordu.
Telefonun bana ait olduğunu, cep telefonum olduğu için sabit ev telefonunu aylardır kullanmadığımı, geceyarısı kimseyle konuşmadığımı, verdiği 3 ismi de ilk defa duyduğumu ve tanımadığımı söyledim.
Bunun üzerine bana "telefonunuz çok ciddi bir suça karışmış görünüyor. Şimdi cihazı kapamadan 155 numarayı tuşlayıp, benim kimliğimin doğru olup olmadığını kontrol edin, sonra da soracaklarımı cevaplandırmaya başlayın" dedi.
Yorulmamasını, hiç zahmet etmemesini ve hemen Emniyet Müdürlüğü'ne giderek kendisini bulacağımı bildirince, gerek olmadığını ve bir ekip otosu göndererek beni aldıracağını söyledi.
Ben de gülerek bekliyorum deyip telefonu kapattım.
Basit ve klasik bir dolandırıcılık olayıydı.
Ama ne olursa olsun yine de Emniyet Müdürlüğü'nü aradım, durumu anlattım, bilgi verdim.
Aldığım cevap şuydu:
"Aylardır bunlarla uğraşıyoruz.
Bu dolandırıcılar yüzünden telefonlarımız kilitleniyor.
Söyledikleri her şey yalan, kimlik bilgilerinin hepsi sahte.
Oralı olmayın, üzerinde durmayın."
Gazeteciliğe 60 yıl önce polis-adliye muhabirliği ile başladım.
O yüzden tüm olayların, istihbaratların, bilgilerin üzerinde titizlikle dururum.
Polisin "oralı olmayın ve üzerinde durmayın" tavsiyesine uyarak rehavete kapılmamak lazım.
İşin gerisi de gelebilir çünkü.
Onu da yazayım da, aklınızda bulunsun.
Dolandırıcılar "Ekip aracı gönderir aldırırım" diyorlar ya, yaparlar mı yaparlar.
Polis ve asker kıyafetleri serbestçe ve açıkça dükkanlarda satılıyor.
Bunlardan edinmek çok kolay.
Sahte hüviyetleri de kolayca yapıyorlar artık.
Bunlar sivil-resmi kapınıza dayanırlar, hüviyetlerini de kapınızın göz deliğine tutarlar.
Sakın açayım demeyin.
Hemen komşunuza veya en yakınınızdaki bir tanıdığınıza telefon edip durumu anlatın.
Sonra 112’yi arayıp polisi bağlayarak, acil yardım isteyin.
Aman unutmayın ve dikkatli olun.
Yine çok yakın bir tarihte Bodrum’da, bir otelci dostumun başına gelen bir dolandırıcılıktan bahsedeyim sizlere.
İyi niyeti ve insanlara güveni yüzünden maalesef dolandırıcıların tuzağına düşüp, 1,5 milyon lirasını kaptırdı.
Onu da telefonla aramışlar, tüm bilgilerini vermişler, bankadaki parasının miktarını söyleyerek, bunun büyük bir kısmının hesabından çekildiğini, geri kalanını da gidip kendisinin çekmemesi halinde kaybedebileceğini söylemişler.
Adamcağız paniğe kapılarak paranın tümünü çekmiş ve evine dönerken kapısında beliren iki şahıs, elindeki çantayı kaparak kayıplara karışmışlar.
Aman siz siz olun, telefonla bilgi isteyenlerden, şifre soranlardan, birikiminizin miktarını soranlardan sakının.
Böyle durumlarda hemen polisi ve güvendiğiniz bir yakınınızı arayın.
İnsan şaşırıyor, öyle akıllı insanları da çarpıyor ki bu dolandırıcılar, şaşmamak mümkün değil.
Bir tarihte Prof. Canan Karatay’ı da dolandırmışlardı.
Konuşarak hipnoz mu ediyorlar, başka şeyler mi yapıyorlar, ilgililerin bunu araştırmaları ve kamuoyuyla paylaşmaları lazım.
Yine tekrar ediyorum, hele şu sıralarda çok dikkatli, temkinli ve uyanık olun.
Ayrıca bankaların ve tapu dairelerinin de dikkatini çekmek lazım.
Dolandırıcılar seçtikleri insanların para miktarlarını ve mal varlıklarını nasıl öğreniyorlar acaba?
Cep telefonlarımıza polisten çok sık duyurular geliyor.
Bunları okuyup hemen silmeyin.
Önemini kavrayarak saklayın ve sık sık göz gezdirin.
Sadece polisten değil belediyelerden de alıyoruz aynı duyumları.
Dolandırıcılar boş durmuyorlar.
Bakan, mebus, başkan, müsteşar, genel müdür kim önemli bir noktada görev yapıyorsa, hepsinin adlarını kullanırlar.
Aman dikkat edin, inanmayın, aldanmayın ve tuzağa düşmeyin.
CAN PULAK