Bir önceki yazımı güzel haberler almak dileğiyle sonlandırmıştım ki, bugün dünyada da yankılanan bir haberle yeni bir güne uyandık.
Ülkemiz için hayırlı mı olur, yoksa daha mı kötüsü olur bilemiyorum ama kararın kesinlikle piyasalarda şok etkisi yarattığına eminim.
Tahmin ettiğiniz gibi konumuz:
Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın dün gece yarısı görevden alınması ve yerine eski Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın atanması.
Biz doların düşmesini ümit ederken Merkez Bankası Başkanı görevden düştü.
Haliyle aklımıza bir sürü soru takılıyor:
Sorunun temeli neydi?
Murat Bey miydi, yoksa bu görevden almalar mı?..
Uysal’dan bir önceki Başkan Murat Çetinkaya faizleri indirmiyor diye görevden alınmıştı. Yerine atanan Murat Uysal ise politika faizini en çok indiren Merkez Bankası Başkanı olarak tarihte yerini aldı.
Bir taraftan da pandemi ile birlikte dipleri gören faizler kısa süre sonra Ağustos ayından bu yana örtülü bir şekilde artırılmaya başlanmıştı. Ardından Eylül ayında PPK kararına göre politika faizinin 2 tam puan artırılması yani yüzde 10.25'e çekilmesi, Merkez Bankası düşük faiz politikasını terk mi ediyor düşüncesiyle piyasalara umut olmuştu.
Ta ki, Ekim ayındaki PPK kararına kadar.
Ekim ayında yükselen enflasyon beklentileri ve TL’deki rekor değer kaybına rağmen Merkez Bankası’ndan faiz artış kararı gelmedi. Örtülü artırım devam etmesine rağmen Merkez Bankası’nın daha net adımlar atması bekleniyordu. Neticede TL’de değer kaybı her gün yeni bir rekor kırmaya devam etti ve ediyor da.
Bu kadar karmaşık ve düğüm olmuş sorunların ortasında, Merkez Bankası Başkanı’nın görev süresinin birinci yılı yeni dolmuşken aniden görevden alınması piyasalarda şok etkisi yarattı. Çünkü Uysal dönemi, Cumhurbaşkanı’nın kararları ile çatışmayan, tam da bu yüzden Merkez Bankası bağımsızlığı tartışmalarını alevlendiren bir süreci temsil ediyordu.
Kura etkin müdahale etmiyor diye mi, yoksa radikal bir artışla politika faizini artırmak istedi de o yüzden mi görevden alındı, hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Naci Bey, mevcut olan sistemi daha itaatkâr mı sürdürecek, yoksa bağımsız davranarak olması gerekeni mi yapacak, yine hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Öte yandan Merkez Bankası Başkanı’nın kim olduğunun bir önemi de yok artık.
Benzer şekilde, günlerdir tartışılan Trump ya da Biden’dan hangisinin seçildiğinin öneminin olmadığı gibi.
Kim gelirse gelsin olması gereken yapılmadığı sürece aynı zihniyetle hiçbir şey düzelmez.
Olması gereken; örtülü değil açık açık faiz artırımıydı.
Olması gereken; Merkez Bankası’nın bağımsızlığı idi.
Zamanında gereken adımlar atılmadığı için bunlar yapılsa bile artık tek başına yeterli olmayacak. Merkez Bankası’nın Eylül ayındaki faiz artırımı kararına istinaden “Yetmez Ama Evet” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi tek çözümü para politikasında bulamayız.
Olması gereken; yeniden güven inşa etmek.
Asıl olması gereken; Liyakat, adalet ve hukukun üstünlüğü.
Gülçin KAYA İNCEİPLİK