Son zamanlardaki Amerikan dolarının Türk Lirası’na karşı yükselişiyle, ülkemizin ekonomi gündemine bunun nedenleri girmiş oldu. Bu yazıda Doların yükselişinin altında yatan sebepleri ve çözüm önerilerimi paylaşacağım.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde virüs salgınıyla ekonomik riskler ve kırılganlıklar oluşmuştur.Beraberinde yerel para birimlerinin değer kaybına yol açmıştır. Sadece Türkiye değil Brezilya, Güney Afrika, Polonya da dahil birçok ülkede benzer bir süreç, değişen şiddette değer kaybı olarak yaşanıyor.
2015-2016 yılları arasında da Amerikan Merkez Bankası FED’ in parasal genişleme politikasını terk ederek faiz arttırmaya başladığı dönemi hatırlayalım. Yine gelişmekte olan ülkelerin para birimleri Amerikan Dolarına karşı değer kaybı yaşamıştı. O dönemlerde ülkelerin kırılganlık derecesi, uzun yıllar sıcak para ile borçlanmaları dolayısıyla ortaya çıkan cari açıklarına bağlıydı.
Bunun yanısıra ülkelerin kamu bütçe disiplini, işsizlik oranı, büyüme oranı ve enflasyon oranları da ülkelerin kırılganlıkları konusunda diğer kriterler olarak karşımıza çıkmaktadır.
FED’ in kararlı faiz artışlarına başladığı 2015 yılından 2020 küresel virüs salgını krizine gelirken, Türkiye’ yi diğer ülkelerdeki trendlerden ayrıştıran çok önemli bir olgu 2018 yılında yaşanan rahip krizi olmuştur. Malum dönemde Türk Lirası ciddi bir geçici değer kaybı yaşamış ve beraberinde enflasyon ve yüksek faiz ortamına sürüklenmiştir.
Bu 3 dönemi, yani 2014 sonu, 2018 ve şu andaki durumu genel makroekonomik göstergeler açısından değerlendirelim. Tablonun eskisine nazaran bazı alanlarda daha sağlıklı göründüğünü bazı alanlarda ise endişe verici olduğunu görebiliriz.
Makro Gösterge |
2014 |
2018 |
2020 Covid Ocak-Mart |
TL açısından göreceli durum |
FED USD Faiz Oranı |
%0.25 |
%2.5 |
%0 |
Çok Olumlu |
Cari Denge (12Aylık) |
-85 Milyar USD Yıllık |
-55 Milyar USD Yıllık |
+6.1 MilyarUSD Mart |
Olumlu |
İşsizlik % |
%9.9 |
%11.0 |
%13.6Şubat |
Covid kaynaklı küresel olumsuz |
12aylık Enflasyon % TÜFE |
%8.2 |
%20.3 |
%11.9 Mart |
Riskli-2018’e göre Olumlu |
Kamu Bütçe Dengesi |
-11 Milyar TL Yıllık |
-73 Milyar TL Yıllık |
-17 Milyar TL Şubat |
Riskli |
Büyüme Oranı % |
%2.9 |
%2.6 |
%0.5 Dünya Bankası Tahmini |
Covid kaynaklı küresel olumsuz |
TL Reel Getiri % (Enflasyon Net) |
%0.2 |
-%7.3 |
-%2.2 |
Negatif Getiri |
Tüketici Güven Endeksi |
67.7 |
58.2 |
55.5Nisan |
Covid kaynaklı küresel olumsuz |
Petrol Fiyatı USD/Brent |
62.3 USD |
57.36 USD |
21.4 USD Nisan |
Çok Olumlu |
Kaynaklar: TUIK, TCMB, Hazine Müsteşarlığı, Bloomberg
Bu tabloya bakınca Türk Lirası’ nın 2014 ve 2018 yıllarına göre şu anki rekor 630 seviyelerindeki CDS’ i gerektirecek ne olduğunu anlamak mümkün değildir.
Cari açığın çok daha yüksek olduğu, petrol fiyatlarının daha yüksek seyrettiği veya rahip krizi ile politik gerginlik ve yüksek enflasyon yaşamış Türkiye’ nin, bugun tüm zamanların en yüksek CDS seviyesini yaşıyor olmasının arkasında ne var?
Covid salgını mı var? Sadece biz değil herkes fena halde etkilendi. Bu süreçte Türkiye’ nin diğerlerine göre sağlık sisteminin daha hazırlıklı olduğu görülmektedir. Umarım önlemleri gevşetmeden bu böyle devam eder. Öyleyse daha fazla ölümlü vakaların yaşandığı ülkelerde CDS bu kadar düşükken Türkiye için bu geçerli olmamalıdır.
Diyebilirsiniz ki işsizlik oranları nedeniyledir. Covid salgınıyla ABD, Büyük Depresyon zamanında bile yaşamadığı yüksek işsizliği yaşıyor. Kronik sorunlu AB ülkeleri ve hemen herkes bu sorunlarla yüzyüze kaldı.Öyleyse niye sadece bizim CDS yukarı tırmanıyor?
Başka bir argüman ise Türkiye’ nin turizm gelirlerinin azalması denebilir. Bu sene turizmden 15 milyar dolara yakın bir gelir kaybı beklenebilir ancak diğer taraftan petrol fiyatı nedeniyle benzer miktarda ithalatın da azalacağını unutmayalım.
Diğer bir konu da Kamu Bütçesinin açıklarıdır. Covid salgını nedeniyle hemen her ülkede kamu bütçesinin acil yardım programları ve vergi kaybı nedeniyle ciddi açıklarla karşı karşıya olduğunu görmekteyiz. Yine bu alanda da Türkiye, şayet kamu bütçe yönetiminde yapısal doğru adımları atarsa diğer bütün ülkelerden pozitif şekilde ayrışabilir.
En fazla konuşulan konu belki de kısa vadeli toplam borçlarımız olan 168 Milyar USD’ dir. 2018 yılında bu rakam 120 Milyar USD idi. 2014’ te ise 125 Milyar USD idi. Yani Türkiye defalarca borcunu refinanse edebilmiştir. O zamanlar USD faiz oranının yükseldiğini ve çok daha yüksek cari açığımız olduğunu da unutmayalım. Bugün borcun refinasmanı konusunda en büyük zorluk 630 seviyelerindeki CDS oranıdır ama borç çevrilemeyecek bir borç değildir.
Burada bir konunun özellikle altını çizmek lazım. Yabancı yatırımcılar açısından Merkez Bankası’ nın bağımsız kararlar alan bir kurum olarak algılanması çok ama çok önemlidir. Risk algısına doğrudan etkisi olduğu unutulmamalıdır.
MB rezervleri üzerinden yapılan tartışmalarda eksik bırakılan taraf, MB’ nin TL satışı nedeniyle oluşan TL cinsinden bilançosunun konuşulmamasıdır. TL talebi desteklemek adına piyasadan TL toplamış karşılığında yüksek kur seviyelerinden döviz satmıştır. Sanki belli bir miktar para buhar olmuş gibi hava yaratılmasına gerek yoktur. Türkiye’ nin ekonomi yönetiminde, krizlerle mücadele tecrübesi istisnai düzeyde iyi bürokratlarımızın varlığını unutmayalım. Ekonomi bürokrasisinin kriz durumunda uzmanlıklarının gereğini yaptıklarından ve teknik kararlar alabildiklerinden emin olmak yeterlidir.
Şimdi gözden kaçırılmaması gereken bir konuya gelelim. Biz olaylara dışardan bakmayı çok severiz ancak biraz da içerden bakalım. Türk Lirası’ na olan iç talebin virüs salgınıyla birlikte tüketim ve işlem hacmi açısından nasıl da olumsuz etkilendiğine bir göz atalım.
TÜRK LİRASI İÇ TALEBİ
Covid salgınıyla birlikte başlayan eve kapanma, ülke içindeki TL bazında işlemlerin azalmasına neden olmuştur. Diğer bir gözden kaçırılmaması gereken olgu da, Türkiye’deki harcama dağılımları içinde %50’ yi temsil eden en yüksek %20’ lik gelir grubu ve düzenli geliri olan diğer grupların,salgın döneminde daha az harcıyor olduğu gerçeğidir.
En çok harcama yapan en yüksek %20’ lik dilime giren gelir grubu eve kapanarak, Ulaştırma (%22), Giyim-Ayakkabı (%6), Mobilya-Ev gereçleri (%6), Eglence- Kültür- Yemeİçme Hizmetler (%12) gibi harcamalarını büyük oranda fiziksel olarak yapamaz hale gelmiştir. Parası olmadığı için değil, fiziksel imkanı olmadığı için harcama yapamamaktadır. Ayrıca belirsizlik ortamı ve gelecek korkusu nedeniyle daha fazla tasarrufa yönelmektedir.
Bankalararası Kart Merkezi’ nin verilerine dayanarak yurt içi Kredi Kartı harcamalarında 2020 ilk çeyreğinde bir önceki döneme göre %10’ a varan düşüş görmekteyiz. Nisan ve Mayıs aylarında daha sert düşüş olacaktır. Sektörler bazında da yukarıda saydıklarım en fazla azalmayı yaşayan sektörlerdir.
En yüksek gelirli %20’ lik kesimin ortalama harcamaları düşmüş iken, gelirlerinde aynı nispette bir azalma yaşanmadığı sonucunu genel olarak çıkarmak mümkündür. Ayrıca kamu kesimi, emekliler, orta gelirli özel sektör çalışanları (krizden etkilenen spesifik sektörler hariç) ve düzenli irad sahibi (kira, karpayı vs) tüm gelir grupları için de yapamadıkları harcamalar bir anlamda birikim haline gelmiştir.
TL olarak harcanamadığı için birikim haline gelen bu paraların ne şekilde değerlendirildiği önemli bir sorudur. Yurt içi yerleşik gerçek kişilerin döviz mevduatının geçen yılın aynı dönemine göre 9 milyar dolar arttığını görüyoruz. Aynı dönemde Türkiye’ nin altın talebinin ve rezervlerinin de arttığı fark ediliyor. Tabi bir de böyle kriz dönemlerinde halkımızın tarihsel alışkanlığı olan elindeki parayı dövize veya altına çevirip banka yerine yastık altına koymasını da unutmayalım.
Öncelikli ele alınması gereken konu, hane halkı düzeyinde düşen harcamaların TL açısından ikili etki ortaya çıkarmasıdır. Hem harcama olmaması nedeniyle TL iç talebi azalmış hem de harcanmayan birikimler TL yerine büyük oranda döviz ve altın olarak değerlendirilmiştir. Bir bakıma harcamalardaki her 20 Milyar TL düşüşün TL talebine etkisi 40 milyar olarak hissedilmektedir.
Şu ortamda ekonomi yönetimine en önemli tavsiye TL tasarrufu özendirecek tedbirlerin acilen hayata geçirilmesidir. TL ile yapılan tasarruf sistemlerine (mesela BES) devlet tarafından salgın döneminde çok daha fazla katkı payı verilebilir. Ayrıca TL’ nin enflasyona göre reel getirisinin TCMB para politikalarıyla pozitifte kalması sağlanmalıdır. TL’ nin iç yatırımcı açısından en cazip yatırım aracı olarak yeniden güçlendirilmesi gerekmektedir.
En çok harcama yapan kesimin hala evinden çıkma konusunda tereddütleri olduğunu düşünürsek, AVM’ lerin açılması bu harcama trendini çok da değiştirmeyecektir. TL’ nin reel getirisinin iyileştirilmesi için MB’ nin atacağı adımlar aynı zamanda yatırımcılar açısından da güven tazeleyici olacaktır.
Türkiye'de Tüketim Harcamalarının Yapısı ve Gıda Harcamaları (AB Ülkeleri İle Karşılaştırma) - https://www.researchgate.net/publication/267623266_Turkiye'de_Tuketim_Harcamalarinin_Yapisi_ve_Gida_Harcamalari_AB_Ulkeleri_Ile_Karsilastir https://bkm.com.tr/raporlar-ve-yayinlar/donemsel-bilgiler/
TCMB Verileri https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/dashboard/451