Pandemi’nin dünyayı etkilemesinin ardından tüm ülkeler acil koduyla herşeyi kapatma kararı aldı. Okullar da sosyal hayatın döngüsü içinde kalabalıkların, temasların, bulaş ortamlarının merkezi konumunda olduğundan önü alınamayacak kaosların önüne geçmek amacıyla kapatıldı ve virüsün insanlığa açtığı savaşı hep birlikte anlamaya, algılamaya koyulduk.
Virüs bulaşma oranını arttırdıkça arttırdı handiyse özel üretim olduğuna inandık, öyle güçlü geldi, öyle hazırlıksız yakalanmıştık. Gelişmiş tıp umarsızlık teknesinde pusulasını kaybetmiş gibi okyanusun ortasında beyaz bayrak sallıyordu. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamaları da bu çaresizliğin vaveylasıyla çınlıyordu. 1960’lardan beridir tıp tarihinde bilinen koronavirüslerin en dehşetlisiyle karşı karşıyaydık.
Ancak takriben bir senelik şaşkınlık, çaresizlik, korku ve ürpertilerin yerini ümit, özgüven ve kontrollü sosyal hayat almaya başladı.
Tıp, pusulasını icat etmeye koyuldu ve tahminen sene-i devriyesinde bu lanet virüs hepten kontrol altına alınma imkanına kavuşabilecek.
İnşallah ülkemiz 5 adet aşı çalışmasıyla dünyadaki bu çalışmada başarılı olur ve dünyanın kabusunu ortadan kaldırır.
Ancak DSÖ’nün açıklamasına bakarsak aşı çalışmaları yeterli güven oluşturmuyor ve herkesin dikkati elden bırakmaması çağrısı yapılıyor.
Daha da korkuncu bu tip virüslerin, salgınların artarak insanlığa saldırmaya ve öldürmeye devam edeceği yönünde…
Dağ ne kadar yüksek olsa da yol onun üstünden geçer. Tıp ne kadar gelişse de bir şekilde tıbbı da umarsızlık teknesinde pusulasız bırakacak yeni tip virüslerin bundan sonra da olacağı öngörülüyor.
Bu yüzden insanoğlu yaşamak için ihtiyaç duyduğu ne varsa onları almak zorunda. Her sabah fırından aldığımız ekmek kadar ihtiyaç olan eğitim de bu bağlamda zorunlu bir ihtiyaç…
Milli Eğitim Bakanlığı şu anda süreci mükemmel yönetiyor. 12 Ekim’de okullar kademeli açılmalı şeklindeki yazımızın karşılık bulması ülkemiz eğitimi adına sevindrici…
Daha fazla eğitim boşluğunu kaldıramayız. Bazı kayıplar gözle görülmez ancak zamana yaydığınızda yaşadığınız kayıpların telafisini yapamadığınız gibi çorap söküğü gibi büyür gider.
MEB, kademeli bir şekilde okulları açarak çok doğru, kontrollü ve stabil gidiyor ve hiçbir haklı eleştiri de almıyor. Anaokulları ve 1. Sınıfları yarı zamanlı açarak kervanı düzüyor. Şimdi de 12 Ekim’de anaokulları, ilkokullar ile 8 ve 12. Sınıflar başlayacak. Herhangi bir kargaşaya yer vermeden okul yönetimleri üç haftalık süreçte iyi tecrübeler kazandılar. Umarız ülkemizin her tarafında sorun, kargaşa ya da hastalık semptomları oluşmadan bu süreci olgunlaştırırız ve akabinde açılmayan sınıfları da eğitime hem de tam zamanlı kazandırırız. Bunu önümüzdeki birkaç hafta içinde gözlemleme fırsatımız olacak.
Pandemiyle yaşamayı onunla savaşırken öğreniyoruz. Yasaklayarak değil kademeli ve kontrollü hareket ederek virüsü yenebiliriz. Yasaklayarak hayatın tüm kompartımanlarını kapatırsak virüse mağlup oluruz.
Esnekliği koruyarak yasakları kaldırmalıyız. Bu bağlamda bakanlığın okula göndermek istemeyenler için de esnek davranması oldukça makul ve toplumda rahatlatıcı bir etki gösterdi.
Önümüzdeki 3 haftalık süreçte açılmayan sınıfları da açmayı planlarken yarı zamanlıdan tam zamanlıya geçişin hazırlıklarını da yürütmeliyiz.
2 Kasım’a kadar tüm eğitim emekçilerine çok büyük iş düşüyor. Bu oryantasyon sürecini el ele, gönül gönüle uyum ve kardeşlik duygularıyla atlatmalıyız. Birbirimize yardımcı olarak kenetlenmek zorundayız. Karşımızda ortak bir düşman var. Bu düşmana karşı akıllıca hareket ederek ve kardeşlik sinerjisiyle başarılı olabiliriz.
Geçen yıl ihdas edilen ve bu yılda 16-20 Kasım 2020 tarihlerine denk gelen ara tatili iptal etsek ve eğitim öğretim çalışmalarına devam etsek ne olur?
Eğitimciler beklemekten yoruldu. Öğrencilerimizle olmak istiyoruz ve kesintileri, tatilleri en azından normalleşene kadar rafa kaldırsak iyi olmaz mı?
Köy enstitülerinin açıldığı dönem nasıl ki seferberlik ruhuyla hareket edildi, bugün de tüm eğitimciler aynı seferberlik ruhuyla az zamanda çok işler başarmalıyız. Süreç o kadar hassas ki en küçük boşluğu kaldıramaz.
Hele geçe sene 1.sınıftan bu sene 2.sınıfa geçen ilkokul öğrencileri zannedersem en fazla olumsuz etkilenenler oldu. Çocuklar okumayı yazmayı öğrendi, öğrenemedi pandemi patlak verdi. Bu kadarlık süreçte eğer anne baba ilgilenmediyse okuma yazmada başa sarmış olabilirler. Bence 21 Eylül’de 2.sınıflar da açılmalıydı ve 1. Sınıfın telafisi yapılarak 12 Ekim’de normal 2.sınıf konularına geçiş yapılmalıydı.
Tüm eğitim emekçileri olarak hassasiyetle temizlik-maske-mesafe kuralına odaklanmalıyız. Okula gönderen veliler de okula çocuklarını gönderirken yedek maskeleriyle birlikte çantalarına kitaplarının yanına kantin ihtiyaçlarını da eklemeli. Ortak kullanımı tamamen kaldırmalıyız ve her öğrencinin eşyası kendine ait olmalı. Kullan-at türü araç gereçleri kullanmayı alışkanlık haline getirmeliyiz ve herkesin eşyası kişisel olmalı. Ortak kullanım alanlarını sürekli dezenfekte etmeliyiz.
Seferberlik diyoruz ya, herkese iş düşüyor.
Bu seferberlikte hepimiz yorulacağız, nöbetçi öğretmenler daha fazla denetimde olmalı ancak herkesin gözü öğrencilerin üzerinde olmalı ve temizlik-maske-mesafe kuralından ödün vermemeliyiz.
İnşallah bir an önce bu salgın biter, bu konuların yerine eğitimin kalitesini konuşmaya başladığımız dönem gelir. Ne yapılması gerektiği üzerinde fikir akımları oluştururuz.
facebook.com/thebestbozk
linkedin.com/bestami-bozkurt
BESTAMİ BOZKURT
…