Dün akşam Habertürk’te “teketekbilim” programında, eğitim sisteminin meseleleri konuşuldu. Konuklar, eğitim politikası analisti Yeliz Düşkün, MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut ve Galatasaray Lisesi Müdürü Vahdeddin Engin’di. (Engin’in başındaki ünvânı bilhassa yazmadım. Programa lise müdürü olarak katılınca bu ünvânı kullanamaz. Akademisyen kimliğiyle katılırsa kullanabilir.)
Yeliz Düşkün ve Erhan Erkut, mahalle liselerine âcilen dönülmesi gerektiğini vurguladılar. Hem başarı hem sosyal tabaka açısından her çeşit öğrenci aynı sınıfta olursa alttakilerin de yukarı çıkıp başarıyı yakalayacağını ifâde ettiler. Altaylı ve Engin ise yukarıdakinin aşağıya ineceğini; elit okulların bozulacağını savundular.
Galatasaray Lisesi mezunu olan Fâtih Altaylı ve Vahdettin Engin’in, elit okulları savunmaları normal. Program, bir ara öyle bir hâle geldi ki Erhan Erkut, Galatasaray’ın maydonoz gibi sürekli ortaya gelmesine itiraz etti. Hattâ mesele elitlikse İstanbul Erkek Lisesi’nde okuduğunu, buna rağmen sisteme karşı olduğunu da not düştü.
Bana göre, kızınca ağız dolusu küfreden bir gazeteci, asla elit değildir. Kıymetli bir akademisyen ve beyefendi bir insan olan Vahdeddin Bey ise elit olarak tanımlanabilir. Her iki Galatasaraylı elitimizin, en son ne zaman bir meslek lisesi önünden geçtiklerini merak ettim. Ben geçerken, “Bu çocukların hâli ne olacak?” diye gözlerim doluyor.
Yeliz Düşkün’ün, “Hiçbir çocuk geride kalmamalı” sözü, uykularımızı kaçırmalı. Kendisini arayıp teşekkür ettim ve eğitimde temel kural olması gereken bir hâtıramı anlattım. Sizinle de paylaşayım.
Çocuklarımdan birinin ilkokul öğretmeni, gezi düzenledi. Bir öğrencinin gitmeyeceğini duydum. Maddî durumu iyi değildi. Öğretmene gidip bu çocuğun yol parasını vermek istediğimi söyledim. Teşekkür edip kabul etti. Sonra şöyle dedi: “Siz vermeseniz bile ben o yavrumu geride bırakır mıyım?” Meğerse böyle durumlarda hep cebinden karşılıyormuş.
Şimdi şöyle sorayım: O geziye katılamayan öğrenci, arkadaşlarına dost mu olur düşman mı?
İşte bu yüzden, uykularımız kaçmalı. Elit okullarda okuyanlar, geride kalanlar tarafından paçalarının çekiştirilmeyeceğini, steril hayatlar yaşayacaklarını sanıyorlarsa çok yanılıyorlar.
.......
Program boyunca eğitim kalitesi konuşuldu ama asıl kalitenin ne olduğu konuşulmadı. Ölü Ozanlar Derneği ve Kadın Kokusu filmlerine gittim geldim. Şöyle bir soru kafama takıldı:
Kalite deyince örnek gösterilen Galatasaray ve İstanbul Lisesi’nde, gençlere günü yakalamayı öğreten bir öğretmenin haksız yere okuldan atılması, öğrencilerin öğretmenin aleyhinde ifâde vermesine bağlı olsa; ama bu ifâdeyi vermeyen öğrenci de okuldan atılacak olsa, kaç öğrenci öğretmenden yana olur? Kaç veli, çocuğunun öğretmenden yana olmasını ister?
Daha kestirme sorayım: Kaç öğrenci ve veli, otoriteye itiraz eder?
Fâtih Altaylı, Vahdeddin Engin ve Erhan Erkut’un, bu soruya verecekleri cevâbı, gerçekten çok merak ediyorum. Maalesef her üçü de elit liselerden mezunlar ama entelektüel değiller. Bu yüzden doya doya eleştiri yapamadılar. Yapamazlar. Ne lise müdürlüğü kalır ne rektör yardımcılığı ne de gazete köşesi.
Elit okullardan entelektüel çıkmaması, işte bu yüzden en büyük meselemiz. Sorunlarımızı, ancak ve ancak entelektüeller, korkmadan, makam mevki düşünmeden ortaya koyabilirler.
Günü değil, ikbâli yakalayan elitler ise yarım ağızla, aynen bu programdaki gibi konuşurlar.