EL DÜŞÜNDÜ

Çidem Ayözger Ergüvenç

Akrabam ayak duygularını, düşüncelerini paylaşmış ben de heveslendim, bir iki satır da ben yazayım dedim. İkiz kardeşim ve ben yazarımız olan ayağın hanımının elleriyiz. Ayaklar da önemlidir ama biz daha önemliyiz; yaptığımız işler çok daha fazladır. Bir kez biz yazı yazabiliriz.

Bazı insanlar sol ellerini daha iyi kullanırlar bazıları sağ ellerini. Solu kullananlara solak denir sağı kullananlara salak denmez, ama hangi elini kullanırsa kullansın bazı insanlara salak deniyor.

Bizim hanımımız değişik bir tiptir. Aslında solaktır ama ilkokula başladığında öğretmeni sol eliyle yazdığını görünce o elini bırakmasını, cici eliyle yazmasını söylemiş, o da bakmış ki bütün sınıf arkadaşları hep cici ellerini kullanıyorlar uğraşmış didinmiş sağ eliyle yazmaya alışmış ama diğer eliyle bütün işlerini çok daha rahat yapmaktadır. Her halde yazdığı el dönme olduğu için yazısı pek çirkindir bizim hanımın.

Biz iki kardeş çok iyi geçiniriz, birbirimizden güç alırız. Birimizin nesi var ikimizin sesi var. Ayrıca çok da yardım severizdir, akrabamız ayakta kemik çıktığında onu hep ovaladık, ağrılarını dindirmeğe çalıştık.

Hanımımız bebekken biz öyle güzel falan değildik. Parmaklarımız kibrit çöpü gibiydi. Hanım büyüdü, biz büyüdük ama şükürler olsun öyle lastik pabuçlara falan sokulmadık. Olsa, olsa kışın üşümeyelim diye eldiven giydiriyordu bize. Sonra, sıcak tutan eldivenlerin yanı sıra lastik eldivenler de giydirmeye başladı. Sahibemiz ne zaman pis bir iş yapsa, bulaşık, çamaşır yıkasa bizlere lastik eldivenleri geçirip güzelliğimiz korur. Ne var ki biz onların içinde hiç mutlu değiliz, bir terleriz ki sormayın. Bazen de bu eldivenler delinir, hanım fark etmez hem terleriz hem de kötü sular bizlere bulaşır.

Tırnaklarımız uzadığı, etrafına deriler üşüştüğü zaman bizim hanım bizi hani akrabalarımızı götürdüğü hanım var ya, ona götürür. Çoğu zaman hem ayaklar hem biz güzelleşiriz. Ancak akrabamın atladığı bir ayrıntı var, ilk gittiğimizde bizi güzelleştirecek hanım pek acemiydi. Tırnak derilerimizi temizlerken etlerimizi de kesiyor, biz kan revan içinde bırakıyordu. Neyse ki zamanla ustalaştı da güzelleşmemiz bize bu kadar acı çektirmedi. Hani insanlar güzellikleri için, koyunların ağzından “yüz kasap yüz güzellik” derler ya ben hiç öyle düşünmüyorum. O günlerde canım acıyınca hemen parmaklarımı oynatır, hanımı uyarırdım.

Biz hanımla birlikte doğduğumuz gibiyiz, ayak gibi oramızdan buramızdan kemik çıkmadı. Ayrıca parmaklarımız ancak biz istersek ayıp işaretler yaparlar ama biz terbiyeli eller olduğumuz için böyle kötü şeylere yeltenmeyiz.

Diğer insanlar hakkında bir görüş ileri sürmeyeceğim ama ben ve kardeşim olmasaydık bizim hanım çok beceriksiz olurdu. Bizler her şeyden önce onun süslenip saçını taramasına, banyo yapmasına, kâğıt oynamasına, konuşurken kendini daha iyi anlatabilmesi için bizleri sürekli sağa, sola, öne, arkaya sallayabilmesine ve daha birçok şey yapmasına olanak sağlıyoruz. Böyle zamanlarda biraz başımız döner ama önemsemeyiz. Bizim sayemizde bazen mutfağa girip güzel yemekler de pişirebiliyor ama ancak kocası yemek yap diye tutturursa.

Sonra, bizler insanların selâmlaşmaları için de kullanılırız. İki insan karşılaştı mı ya da yeni tanıştırıldığında karşımızdaki kendi elini bize doğru uzatır,  sağ elimize yapışır şöyle bir sallar; ne iş ise?

Bizler kötü amaçlarla da kullanılabiliriz. Bir insan bir başkasına kızdı mı bizleri kullanarak ona zarar verir, bazen tokat atar bazen yumruk, bazen de her ikisi birden. Son yıllarda erkekler eşlerine karşı bizleri kötü amaçla kullanmayı adet edindiler. Hiç istemeden ne felâketlere sebep olduk bilemezsiniz. O zaman ben el olduğum için çok utanıyorum.

Hanımımızın arkadaşlarından birinin tek eli farklı yaratılmış, iki parmağı yok.  hanımcağız onu pek sevmez, hep gizlemeye çalışır. Oysa o el öyle olmayı kendisi istememiş ki, farklılığı nedeniyle kimsenin, hele de sahibinin ona kötü davranmaya hakkı yok.

Toprak işçilerinin, madenlerde çalışanların, çöpçülerin, daha aklıma gelmeyen birçok meslek grubunun ellerinin ne kadar şanssız olduğunu düşünüp kendi halime bin şükür diyorum.

Bir ameliyat doktorunun eli olmayı hiç istemezdim. Rahata alışmışım bir kez, o kadar çok çalışıp bu denli sorumluluk alamam üstüme. Öte yandan aşçı ellerinin de işi zor. Yeni işe başladıklarında kim bilir kaç kez yanmıştır zavallılar.

En şanslı ellerden biri de kuşkusuz Fazıl Say’ın elleri herhalde. Kim bilir ne kadar çok yoruluyorlardır ama ortaya öyle güzel şeyler çıkıyor ki ne kadar gururlansalar yeridir. Bir de artık var olmayan bir makamın sahibi bir el var o da parmağıyla çok övünüyor, Vezir Parmağı. Oysaki geçmişe mazi derler.

Biz elleri, insanlar birçok şekilde dillerine dolarlar. “El elden üstündür.” Biz ikiz kardeşimle asla böyle bir yarışmaya girmeyiz. Birbirimizi asla rakip görmeyiz. Sonra “el kızı”, ellerin kızları olmaz ki, onlar zaten kızların ya da erkeklerin elleridir. Ayrımcılığa ne gerek var! “Elle gelen düğün bayram”. Buna da anlam veremem, tamam düğünlerde insanlar bizleri kullanarak oynarlar ama düğün ortamını biz yaratmıyoruz ki düğünlerin yapılmasına, bayramların yaşanmasına aracı olalım.

İnsanlar buna benzer saçmalıklar yapıyorlar ama hiç değilse çiçeklere bizler üzerinden kötü isimler vermiyorlar. Örneğin bizden ilham aldıklarında bir çiçeğe devetabanı demiyorlar, hanımeli diyorlar. Bunu da takdir etmem lâzım.

Öyle ya da böyle biz insanları tamamlayan çok önemli varlıklarız, bu da böyle biline…

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.