Fatih Sultan Mehmet’in hedefi Roma İmparatorluğu’nu tekrar etmek değil, Roma İmparatorluğunun kendisiydi.
Roma İmparatorluğu tarihe medeniyet kurucu olarak geçti. Roma’dan önce Hammurabiye kadar kurumsallaşma ve adalet konularında bazı girişimler yapılıyordu. Ama medeni dünyanın kuralları Roma’da atıldı. Hukuk alanı, sosyal alan, işçi- işveren ilişkileri, özellikle bilimsel ifadelerde özgürlük, sanat seviyesinin arttırılması gibi konularda Roma’nın bulunduğu seviye günümüzde bile bazı toplumların hayal edemeyeceği kadar yükseldi.
Yani Fatih’e göre Roma demek bir coğrafya veya dini bir fetih, hatta hazine değildi. Roma, Fatih için istikbalin medeniyetiydi.
Ne kadar da haklıymış. Şimdi hamamdan, Roma hukuku sitemine, sanattan askeri taktiklere kadar bir çok alanda hala etkileri devam ediyor.
Bu nedenle Fatih, yılların birikiminin üzerine oturan Roma bürokrasisinin seviyesine gelmek için onlar gibi uzun yıllar harcayamayacaktı. O nedenle Fatih, hala beylik zamanındaki gibi yazılı olmayan törelerle tatbik edilen yönetim anlayışını bırakıp kurumsal kuralları yazılı ve yaptırımlı bir hale getirdi. Kanunlar koydu. -Devletin bekası için kardeş katlinin İslami anlayışa ne kadar uygun olduğu hala tartışılsa da –
Ama sözlü töreden yazılı devlete geçebilmek için ilk önce yapılması gereken İstanbul ve özellikle taşra bürokrasisinde büyük problem olan okuma yazma bilen bir kadronun yetiştirilmesiydi. Osmanlının son dönemlerinde bile hala bazı ordu komutanları ve yöneticileri okuma bilmiyorlardı.
Kâtip sınıfı böyle doğdu. Her devlet kurumunda kalem büroları kuruldu. Her yazı olanlardan geçtiği için bir süre sonra devletin işleyişine de müdahale eder hale geldiler. Çünkü artık kurumsal hafıza da onlardı.
Kâtip sınıfı kendisini daha da önemli hale getirmek için insanların okuma yazma öğrenmelerini zorlaştırma yoluna gittiler. Zaten eğitimli bir tabandan geldikleri için Osmanlıcayı daha da ağdalılaştırdılar, daha da Farslıcalaştırdılar daha da Arapçalaştırdılar.
Bu eğilim Saray elitinin de işine geldi ve onlar da bu gidişatı desteklerdiler. Sonuçta elit olmak için en çok gereken şey geniş bir avam kitlesi yaratmaktı.
Yıllar içinde ağırlaşan Osmanlıca, Roma medeniyeti sağlamadı ama Saray çevresinde halktan kopuk elit bir sınıf yarattı.
Okuma bilmek yazma bilmek anlamına gelmiyordu. Onun için de ayrı bir eğitim almak gerekiyordu. Kelimenin başında sonunda ortasında şekil değiştiren harfler, Farsça imlasına göre başka Arapça imlasına göre başka anlama gelen kelimeler, karmaşık kalıplar, bir de Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında dile katılan Fransızca terimler işi içinden çıkılmaz hale getirdi.
Sadece okuma yazma öğrenmek için bile dört sene okula gitmek gerekiyordu.
Batıdan örnek verecek olursak: Nietzsche yazılıp Niçe okunur mu? “C” yazıp sonunda sessiz harf varsa “K”, sesli harf varsa “S” okunur mu? Bir harfin bir tane sesi olur.
Böyle olunca tabi sistem tıkandı. Orta ve alt düzey geliri olan, kasabada, kenar mahallede oturan, köyde yaşayan ailelerin çocuklarının eğitim alması olanaksız hale geldi. Bu çocukların eğitim alabilmelerinin tek yolu olan medreseler de işlevini yitirdi, amacının çok dışında hatta amacına karşı faaliyetler girişti. Bu çocukları onlar da göz ardı etti.
Duruma ilk olarak İkinci Abdülhamit müdahale etti. Sarayda bazı mobilyaların üzerinde günümüz harfleriyle A ve B harfleri işlenmiştir. Demek ki bu harfler ilk olarak onun zamanında değerlendirildi.
Harf Devrimi yapıldığında hedef okuma yazmanın halka yayılmasıydı. Öyle de oldu. Her sese bir harf bulundu. Türkçe karakterler tespit edildi. Dünyanın ve tarihin en basit ve sade alfabesi oluşturuldu. Hem doğuda hem batıda. O güne kadar tüm dünyada ve tarihte, elitlerinin alt tabakadan farklılaşmak için zorlaştırdıkları alfabe, ilk defa Türk Harf Devriminden sonra hakla indi.
Atatürk “kayıkla karşıya geçerken yeni alfabeyi kayıkçıya öğretin” diyerek bu işin nasıl kolaylaştırıldığını gösterdi.
Şimdi çocuklar okullar açıldığından üç ay sonra okuma bayramı yapıyorlar. Onlar açısından üç ay sürmesinin sebebi ise yazma için çocukların el kaslarının gelişmesi amacıyla yaptırılan eğik çizgi egzersizleridir.
Bu aralar ilkokullarda okuma bayramı yapacak olan evlatlarımız Harf Devriminin kıymetini bilsin ve başarılı bir tahsil hayatı sürsünler.
Esenlikler dilerim.