NURAY BAŞARAN - Emekli Binbaşı ve Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi ve aynı zamanda NGazete yazarı Doç. Dr. Poyraz Gürson, bugün TSK’nın Balkan harbi öncesindeki Osmanlı Ordusu gibi olduğunu söyledi.
Gürson, son yapılan Yaş Toplantısında ilginç terfilerin olduğunu belirterek Büyük Atatürk’ün “bir ordunun kıymeti zabit ve kumandan heyetinin kıymeti ile ölçülür” sözünü hatırlattı. Gelinen nokta ile ilgili Gürson, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘YAŞ kararları kapsamında terfi edenler arasında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Koruma Müdürü Albay Mustafa Köksal ile Özel Kalem Müdürü Albay Remzi Albasan da yer aldı.
Özel Kalem Müdürü Albay Remzi Albasan astsubaylıktan subaylığa geçen bir isim. TSK tarihinde ilk kez 15 Temmuz sonrası astsubay kaynaklı subaylar generalliğe yükselebilmişti.
Özel Kuvvetler Komutanlığında görev yapan Köksal, FETÖ'nün darbe girişiminin ardından Akar'ın yanında göreve başlamış, 15 Temmuz gecesi Özel Kuvvetler Komutanlığının darbecilerden temizlenmesinde görev almıştı. Albasan ise, darbe girişiminin sonrasında Akar'ın özel kalem müdürlüğünü yapmaya başlamıştı.
Hava Kuvvetlerinden, astsubay kaynaklı Hava Personel Albay Orhan GÜRDAL da bu yıl YAŞ kararları ile tuğgeneral olan ikinci astsubay kaynaklı albay oldu. ‘
Balkan Harbi öncesindeki Osmanlı Ordusu’nun durumundan bugün farklı bir yapı olmadığını söyleyen Gürson, ‘ şimdi ana konu olan Balkan Harbi öncesi Osmanlı ordusunun durumuna kısaca bakmakta yarar var’ dedi ve ekledi:
‘Teferruatı 20 daktilo sahifesini geçer. Kaynak: Gen.Kur.As.Tarih ve Str.Etüt Bşk.lığı 4 No’lu Balkan Harbi Yayını.
Osmanlı ordusunun subay kadrolarında Alaylı-mektepli, Sınıf subayı-Erkân-ı harp subayı çekişmeleri devam ederken omzunda rütbeleri ile doğan zadegân subaylar da vardı. Nâzır ve Saray erkânından olup çocukları hiçbir mesleğe girmemişse orduda asalet durumuna göre; Teğmen-Tuğgeneral arasında bir rütbe ile uygun bir göreve atanırdı. Ayrıca Zat-ı şahanelerinin lütfuna mazhar olup astsubaylıktan paşalığa kadar yükselen subaylar da vardı. Bunlardan birisi de Hasan Tahsin Paşa olup, Padişaha yazdığı methiyelerle Jandarma astsubaylığından yüksele yüksele tümgeneralliğe kadar gelmişti.
Bu Paşaların askeri tecrübe ve bilgisinin yetersiz olduğunu, kıt’a sevk ve idaresinde cehalet içinde olduğunu belirtmeye gerek yok. Üstelik büyük sorumluluklar taşıyan görevlere gönderilmişlerdir. Tahsin Paşa Mürettep 8 nci Kolordu Kumandanlığına atanmıştı. (YANYA)
16 Ekim 1912 tarihinde Yunan kuvvetlerinin sınırı geçmesi ile başlayan harekât türlü akıl almaz yanlış karar ve uygulamalarla 8 Kasım 1912 de Selânik’te Osmanlı ordusunun teslimi sonuçlandı.(22 gün sürdü.)’
Tarihten ders almayanların, tarihte tekerrür eden olayların sonuçlarına da katlanacağına vurgu yapan Poyraz Gürson sözlerini şöyle sürdürdü:
‘Sonu da şöyle: Ordunun tesliminden sonra İstanbul’a dönmeyen Hasan Tahsin Paşa ve yâveri, Divan-ı harpte yargılanıp ölüm cezasına mahkûm oldu. 1918 de İsviçre’de öldü. Mezarı daha sonra Selânik’e getirildi. Yâveri(oğlu) Kenan Messare Yunan vatandaşı oldu ve Yanya’da yaşadı.
1965'te ölünce Selanik’te yan yana gömüldüler ve Yunanlılar milli kahramanları olarak bilirler. ‘
Sonuçta bugünkü ordunun sosyal yapısının Balkan Harbi öncesi Osmanlı Ordusunun durumuna çok yakın olduğunu belirten Poyraz Gürson sözlerini şöyle tamamladı:
‘ Üzülerek söyleyebilirim ki TSK, Balkan Harbi öncesindeki Osmanlı ordusunun durumuna çok yakın. Neyse ki Atatürk gerçekleri ile donanmış bir kısım subaylara güveniyoruz. Fakat böyle çaylakça ve siyasilerin oyuncağı olmaya devam edilirse çok büyük bir sınav bizi bekliyor ve muhtemel ki Ata’mın deyişiyle “çok kelleler gidecektir”.