Korona virüsü ile mücadele eden memleketimden Atatürk manzaraları. Dünyada kıyametin koptuğu bu hayatta kalma mücadelesinin verildiği bu dönemde, Atatürk’ün vefat etmesinden sonra bugüne kadar devam eden farklı düşünceler 82 seneden beri bir türlü sona ermedi.
İçimden bu her gün süren kavganın yaşanmaması için keşke şöyle olsaydı diye düşünüp hayal kurmaktan başka bir seçenek sanki yokmuş gibi görür gibiyim. Ama ne yapalım siyasi partiler, tarikatlar, cemaatler, PKK, FETÖ ve yer altına inen Cumhuriyeti parçalamak isteyenler her alanda faal.
Değer miydi bu memleketimizi paramparça etmek için bitmeyen saldırılar. Bizler Kurtuluş Savaşının torunlarıyız. Çocuklarımız, torunlarımız Cumhuriyetimizin bekçileri olacaklar. Güvencemiz ne zaman bizlere koskocaman bir mutluluk verecek? Bilen var mı?
Gazi Mustafa Kemal Paşa, yanında toplam 27 subay ve astsubaylarla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Genç subaylar Çanakkale Savaşını yaşamış askerlerdi. Çok iyi eğitim görmüşlerdi. Karşılarında ise koskocaman bir Anadolu vardı. Anadolu Paşaya güvendi ve bizleri Kurtuluş Savaşının özgür bir Cumhuriyetinin vatandaşları olarak bizlere bir sıfat bıraktılar. Peki, biz bundan ne anlıyoruz? Atatürk şöyledir, Atatürk denmez Mustafa Kemal denilir diyenler, gavurun biri diyenler, ben Atatürk’ü sevmiyorum diyenlerle dolu Türkiye Cumhuriyeti.
Bu günlere gelirken hepimizin bunda bir suçumuz var, bir türlü içimize sindiremediğimiz sorumluluklarımız.
Yunan askerini İzmir’e kadar kovalayan Türk askerlerinin başında Mustafa Kemal Paşa ile ant içmiş askerler ve ona bağlı kalan insanlar. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerlerinin İstanbul’u terk etmesinin uluslararası ilişkilerde bu başarının altında neler yaşandığını araştıran doğru dürüst araştırmacı bile çıkmadı. Lozan Antlaşmasının Birinci Dünya Savaşının galip ülkelerinin temsilcilerinin imzaları onaylanması ile bizleri 29 Ekim 1923’te Osmanlı İmparatorluğunu sona erdirerek Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasına sebep olmak gibi bir galibiyeti kendi vatandaşlarımıza doğru dürüst anlatmadık. Birinci Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı ilkeleri, devrimleri teker teker farklı emellerin kurbanı olarak parçalanmanın devam ettiğini de görmekteyiz.
İsmet Paşa, Atatürk ile Kurtuluş Savaşının kahramanları idi. Celal Bayar da Atatürk’ü en iyi anlayan kişilerden biriydi. Atatürk’ün 15 sene süren Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleştirdiği devrimler, kendisinden sonra yeni Hükümetlerin can arkadaşları ile değil de yeni maarif devriminin yetiştirdiği gençler tarafından idare edebilecek bir yol bulunmuş olsaydı bu günkü kaostan yaşadıklarımızı hiçbir zaman yaşamayacağımız bir Cumhuriyet olabilir miydik? Harbiye’de mezun olan Subaylarımıza ant içerken Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği” bildirisini niye okutmadık? Bu kadar askeri darbe gerçekleştirilir miydi? Deniz Gezmiş “Biz Atatürk’ün Gençlik Hitabesinin Devamıyız” dediğini bir türlü görmezden gelenler ve kendilerine göre başka başka Deniz Geçmişler yaratabilir miydi? Müslümanların %99’unun yaşadığı Cumhuriyetimizde Ayasofya’nın Cami olarak yeniden kullanılması gerçekleştirilirken sokaklarda şeriat diyenlere neyi yanlış yaptık da bu günlere geldik. 12 Eylül’de bir adaya gönderilen siyasi liderlerle yıllar sonra rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile rahmetli Alparslan Türkeş’in aynı camide Cuma namazı sırasında birinin Arapça ötekisinin de Türkçe kılmasını TRT ekranlarında söylemekle neyi kazandık.
Şimdi ekranda iktidardaki AKP var. Atatürk’ü severiz, ama o dönemde alınmış kararlardır, bugün çok farklıdır denmekte. Destekçisi MHP ise sanki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eş başkanlığını yaptığı söylenen “Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığına” yandım eder gibi Türkiye’nin paramparça olmasına neden olabilecek şekilde Türk Tabipler Birliği’nin kapatılmasını öneriyor. Mehmet Metiner de “Biz demokrasiden yanayız. Çeşit çeşit Tabipler Birliği kurulsun. Bu kazanımdır” diyor.
O zaman biz de kendi kendimize bir meclis kuralım. Kendi Partimizin üyelerini kurultay ile hepsini Milletvekili yapalım. Ben de cumhurbaşkanı olayım. Demokrasi değil mi? Benim kazanımlarıma nasıl engel olacaksınız? Elma ile armut birbirinin aynısı değildir. Ama demokrasi uğruna diyerek görüşüne, dini değerleri veya kürt olmak ile Tabipler Birlikleri kurmakla “Büyük Ortadoğu Projesi” çerçevesinde çok başarılı olursunuz. Unutmayın aynı projede Suudi Arabistan’ı de ikiye bölünecek. Mekke ve Medine topraklarından ayrılacak. Tevekkeli değil, İstanbul’da Karadeniz ile Marmara denizini bir araya getireceğiz büyük projenin yanına bir de ‘Kabe’ yapmaya çabalıyoruz.
Ülkemiz büyük projelere gebe, bir de Korona virüs sona erse bak neler yapacağız neler. Bir de Atatürk üzerinden sıfat aramak bitse daha da mutlu olacağız.
Selamlar, salgılar…
E.A