Antalya’nın Kaş ilçesindeki yarım adasında babadan kalma yazlık bir evimiz vardı. Yaz aylarında Kaş’a gider, masmavi Akdeniz’in güzelliğini, güneşi yakalardım büyük bir zevk ile. Pazar günlerinde de Kaş’a inip Pazardan sebzeleri, meyveleri, kurutulmuş otları, zeytin yağının tadına bakıp mahalle dostlarıyla bir de sade Türk kahvesi içerdim. Tabi Pazarın daimi müşterileri adalılar (Meis Adası) olurdu. Sandallarına Türk ve Yunan Bayrağı takarlar ve Kaş’a gelirlerdi. Önce merhabalaşırdık. Her kez Türkçe konuşurdu. Televizyon Türk kanalları, Radyo da çoğunlukla Türk Radyoları dinlenirdi. Meis adasında sadece üzüm ve biraz zeytin yetişir. Adalı ne yiyecek, içecek. Elektrik Türkiye’den verilmekte. İçme suyu bizden gidiyor. Yani Kiryakos sizinle henüz tanışmış değilim. Lakin Yunan gemileri ile Meis’e geldiniz, adamız da adamız dediniz. Adalıların elektriğini hallettin mi? İçme suyunu AB standartlı ücretten mi içiriyorsun? Pazara Kaş’a inemeyince Yunan vatandaşların Hamburger mu yemek zorundalar. Para kazanmak, ekonomik çöküşünü kurtarmak için kendi vatandaşlarını mı iki dakikada aç bırakıyorsun? Yapma Allah aşkına!
Meiesliler pazarda alış veriş yaptıktan sonra bazı Pazarlarda beni de adaya davet ederlerdi. Meislilerin Türkiye Cumhuriyetine gidebilmek için Türk vizesi almak zorunda değildiler. Benden de vize görünüşte vize istemediklerini söyleyerek limana gelip bir de Türk kahvesi içerdik. Ben kahvemi Kaş’ta içerim ama can dostlarıma bu sıkıntıları verme. Ayıp oluyor.
Bak bir seferinde rahmetli Papandreu’ya sık sık söylediği sözü söyleyerek “Türkler, bizi işgal edecek deyip diyorsun. Biz değil de siz bizi işgal ettiğinizde ne olacak biliyor musunuz?” diye sordum. Afalladı biraz. “Bak söyleyeyim. Siz bizi işgal ettiğinizde 70 milyon Türk Yunan vatandaşı olacak. Bir sonraki seçimlerde bizim parti iktidara gelecek. Batalım o zaman Cumhurbaşkanı olarak mı kalacaksın. Onu o zaman görürüsün!” demiştim. Üstüne üstlük Yunanistan’da 68’de Albaylar Darbe yaptıklarında siz Atatürk’ün Türk Kanunlarına koyduğu bir maddeyi kullanarak Atina’daki Türk Büyükelçiliğine gidip elinizde Müsteşar eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’e Osmanlı İmparatorluğunun bir belgesini göstererek Türk Vatandaşı olup Yunanistan ayrılabilmiştiniz. Altı ay İstanbul’da kaldınız. ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğunuzdan vize alarak Türk Vatandaşı olarak Amerika’ya yerleştiniz. 1974’te Başbakan Bülent Ecevit’in “Kıbrıs Barış Harekatı” sonucu Atina’ya gelerek Albayları devreden çıkardınız. Başbakan oldunuz. Türk Vatandaşlığından ayrılmak için Bakanlığa müracaatta bulundunuz ama gelmiş geçmiş hiçbir Türk Hükümeti sizi Türk Vatandaşlığından çıkarmadı. Siz Türk Vatandaşınız ve ben Yunanistan Cumhurbaşkanı olarak sizden gurur duyuyorum. Hatırlamıyor musunuz?” diye son sözlerimi söylemiştim.
Gelelim Meis adasının tarihine bakarsak, gerçek adı St. Jean Şovalyelerinin yaşadığı kızıl kayalardan oluşan adalar zinciri. Adı, “Chateau-Roux” (Kızıl Şato). Yani bu günkü adıyla Meis ya da Türkçesi Kızıl Hisar. Adaları önce Mısırlılar ardından Napoliler işgal etmiş. Sonra yüzyıllarca Osmanlının bir adası olarak devam etmiş. Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransızlar adayı işgal ederek Osmanlıdan almışlar. Daha sonra Kurtuluş Savaşını kazanmamızın ardından Lozan’da yapılan Barış antlaşmasında Meis Adası İtalyanlara bırakılıyor. Ardından da 1948 yılında Yunanistan ile yapılan antlaşmalar sonucu Meis Adası da “On İki Ada” antlaşması ile Yunanistan’a bırakılıyor. Tabii ki, Yunanistan tarafından silahsızlaştırılmış adalardan biri olan Meis şimdi Yunan askeri gemileri ve askerleri ile birlikte yerini almış durumdu.
Saygı değer Kiryakos, ünlü Yunanistan Başbakanı Konstandinos Mitçotakis’in oğlusun. Gurur veren bir siyasetçi. Siyaset sahnesinin bir başka lideri. 4 Mayıs 1968 Atina doğumlusun. Harward Bussines School’da 2 yıl eğitim aldın. Stanford Üniversitesinde de bir yıl okudun. Çok iyi bin eğitim gördüğünü gördükten sonra bende gurur duyuyorum.
Ne var ki, kurallar, antlaşmalar bozulmak üzere kurulmuş ilkeler olarak görmek de bir fikirdir. Bu konuda Türkiye’nin başından geçen bir siyasi anıyı aktararak yazıma son vereyim.
Andreas Papandreu ile sık sık bir araya gelen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve ardından Cumhurbaşkanı olan rahmetli Turgut Özal Kuzey Irak’taki petrolün dünya pazarına sunulmasında ABD Başkanı Baba Bush ile antlaşma yapmıştı. Bu tür antlaşmalar devletler arası bir sözleşme şeklinde gösterilmesine karşılık başta ABD veya yeni dünyada sivrilen uluslar arası perspektifte adı geçmeyerek egemen olmuş olmaları Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kendi sağlık sorunlarından mı, yoksa adı geçmeyen güçlerin zehirlenmesi sonucu mu dünyadan göç ettiğini bilemezsiniz. Turgut Bey, Lozan Antlaşması gereği Musul ve Kerkük’ün Birleşmiş Milletlere kendi ülkemize katma talep etme hakkını kullanarak Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesi sonucu Amerikan-Mısır-Ürdün ve Suudi Arabistan’ın askeri gücüyle sona erdirilmesi sonucu adı geçen paralellerin kuzeyi ve güneyinde Irak askeri bulundurmama koşulundan faydalanarak Baba Bush ile bir antlaşma yapılacaktı. Irak’ın kuzeyindeki bölgedeki petrol kuyuları Türkler tarafından üretime başlatılacak. Karın yüzde 80’i ABD’ye, kalan yüzde 20 ise yüzde beşeri Talabani ve Barzani’ye Peşmergelerinin PKK’nın varlığını sona erdirilmesi şartıyla verilmesine karar verilmişti.
Kiryakos, Beyaz Saray ne derse desin Petrol liderleri benzin satışlarındı bir cent bile kaybedeceklerini gördüklerinde ne Baba Bush kalır, ne de rahmetli Turgut Özal kalır. Siz Mısırlılar, Fransızlar, İsrail ile Lübnan ile antlaşmanız petrol sektörünün çıkarlarında en ufak bir kayıp söz konusu olursa, işte o zaman bizim Meislileri bırakıp Kaş Pazarına gidemeyecek Yunanlılar yaparsın. Onlar da Kaşlı olursa adanda bir bekçin kalır, bir de limanın babası…
E.A