Jose' Ortega y Gasset (1883-1955). 20. asır insanının dertlerine çözüm bulmak için aklını ve yüreğini, cesurca ortaya koyan İspanyol filozofu. Başta “Kitlelerin İsyanı” olmak üzere birçok kitap ve makalesi var. Kitlelerin İsyanı'nda, halk kitlelerinden ziyâde, aydınları ve entelektüelleri eleştirip eşi benzeri görülmemiş çağımıza karşı uyarmış.
Gasset’ye göre 20. yüzyıldaki bunalımların ve karışıklıkların temelinde, entelektüellerin dikkafalı, hafif meşrep ve sorumsuz olmaları yatıyor. Çünkü ona göre aydınlar, kitleleri sağduyulu davranmaya çağırmak yerine, kitlelerin bir parçası gibi hareket ederek, onların heveslerini tatmine yarayan bir araç hâline gelmişlerdir. Oysa aydının temel görevi, kitlelerin ya da ortalama insanların seviyesini yükseltmektir. Gasset, eleştirileriyle döneminin her görüşten aydınlarını gücendirmiş.
……….
Neden böyle bir giriş yaptım?
“Çeyrek altın nedir? Yenilir mi, içilir mi? Kahvaltıya oturduğunuz zaman, yiyeceğiniz peynir, içeceğiniz çay, katığınız ekmeğin yerine geçer mi? Altın ile mi doyuyoruz, yoksa ekmek-peynir-çay ile mi? Öyle bir algı oluşturuluyor ki zannedersiniz, toplum, sabahtan akşama kadar altın alıp, altın satıyor. Dolar alıp, dolar satıyor. Bize ne kardeşim, altının fiyatı artmış ise!"
11 Ağustos’da dolar ve altın almış başını giderken; Hazine ve Mâliye Bakanı ortaya çıkıp açıklama yapamazken hukuk okumuş Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, böyle yazdı.
Sevgili münevverimiz, altın artınca kahvaltılıkların fiyatının da arttığını bilmiyor olamaz. Sanki asgarî ücretle geçiniyormuş gibi, “Bırakın, altını kuyumcular düşünsün, yatırımcılar düşünsün, para babaları düşünsün. Biz ekmeğimize bakalım, peynirimize, şekerimize bakalım. Asgarî ücretle dün ne kadar, bugün ne kadar zorunlu ihtiyaçlarımızı alabildiğimize bakalım.” derken aslında asgarî ücretliye, “Sana ne altından!” diyor. Bunu yaparken bir zamanlar çokça eleştirdiği, “Senin vazifen, çiftçilik ve askerlik. Ötesinden sana ne!” diyen CHP zihniyetiyle eşitlenmek, umûrunda bile değil.
Bu ibretlik yazının yayınlanmasından bir gün sonra Hazine ve Mâliye Bakanı, ekrana çıktı. Tarafsız Bölge’de Ahmet Hakan’ın, “Doların yükselmesinden endişelenmeli miyiz?” sorusuna, hepimize kısa devre yaptıran târihî cevâbı verdi:
“Dolarla mı maaş alıyorsunuz? Dolar borcunuz mu var?”
Topluma tesir eden bir köşe yazarı, “Bize ne altından!” derse Mâliye Bakanı, doları soran gazeteciye, “Size ne dolardan!” demez mi? Der elbet. Hem de aynen Berat Albayrak gibi gülerek der.
“Bize ne altından!” diyen münevverimiz, bugün daha ilginç bir şey yaptı. Köşe yazısında, Berat Albayrak’a dolarla ilişkimizi hatırlatan bir bilim adamını eleştirerek “Filim adamsınız.” dedi.
“Dolarla maaş alsam niye endişeleneyim ki?” sorusunu sormaya cesâret edemeyen Ahmet Hakan ise “çokomilk” seviyesine inen programını savundu. (Seyretmeyenler için açıklayayım. Gerçekten çokomilk konuşuldu.)
Yukarıda bahsettiğim Gasset, bu manzarayı pek güzel açıklıyor:
“Entelektüel dikkafalılık olmasaydı siyâsî dikkafalılık, bu kadar vahim olmazdı.”
Not: Aslında entelektüel, dikkafalı olmaz. Gasset’nin kastı, münevverler ve akademi dünyâsı olsa gerek.
BERAT ALBAYRAK’IN YANINDAYIM! AHMET HAKAN’I KINIYORUM!
Allah râzı olsun Sayın Bakanım! Geceleri rahat uyuyorum. Artık yanınızdayım!
Sâhi, bana ne dolardan! İster insin, ister çıksın! Emekli maaşım dolarla değil ki!
Ahmet Hakan’ın, kendisini ve bizi ilgilendirmeyen doları sorması, gazeteciliğe yakışmadı. Neyse ki programın sonuna doğru toparlayıp, hepimizi yakından ilgilendiren şu soruları sordu da gazeteciliğin nâmusunu kurtardı.
“Spor yapıyor musunuz? Hamza Sâlih’in kırkı çıktı mı? İsmini kim koydu? Sâdık Eymen, Hamza’yı kıskanıyor mu? Mâhinur, toplantı ortasında arıyor mu?”
Bunlar varken dolardan bana ne! İnsan, bir de “Beşinci çocuğu düşünüyor musunuz?” diye sorar. Meraktan öldüm.
Ahmet Hakan’ın ara sıra böyle münâsebetsizlikleri oluyor. Üç hafta evvel yine aynı programda Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a, okulların açılmasındaki belirsizliği sormuştu.
Sana ne kardeşim!
Okula giden çocuğun mu var?
Bakan Bey’in burcunu sorsana!