Irak bölgesel Kürt yönetiminin başkenti Erbil’de yapılan saldırıda, Türk konsolosluk görevlisi Osman Köse şehit olurken iki de Irak vatandaşı hayatını kaybetti. Saldırının ardından gözler PKK üzerine çevrildi.
Son dönemde TSK’nın Hakurk bölgesine başlattığı pençe harekâtıyla darbe alan ve kurduğu “Öz savunma birliğiyle” Irak’ta Türk varlığını hedef alacağını ilan eden PKK eklentileri ve yine olay günü PKK internet sitelerinde “Mart ayında bombalamalar sonucu hayatını kaybeden 5 dış ilişkiler görevlisi arkadaşımızın kimlik bilgileri” açıklamaları doğal olarak olayın faili diye projektörlerin bu örgüt üzerine yoğunlaşmasına neden oluyordu.
Türkiye-Irak bölgesel Kürt hükümeti ilişkileri referandum sürecinde bozuldu. Bu süreçte Türkiye tarafından Habur sınır kapısında işler yavaşlatıldı, uçak seferleri iptal edildi, adeta ekonomik ambargo uygulandı. İran ise Kürt bölgesiyle olan Başmakçı sınır kapısını büyüttü, iki yeni sınır kapısını daha açtı. Sonuçta Türk malları bölgede kullanılmazken yerine İran malları ikame edildi. Kerkük petrolleri Yumurtalık’a değil, tankerlerle İran’ın Bender Abbas limanına taşınıyordu. İranlı müteahhitler ve iş adamları bölgede daha fazla görünmeye başlamıştı, özellikle ambargo uygulanan İran için Kürt bölgesi adeta nefes borusu olmuştu. Referandum sonrasında kazanan İran, kaybeden Irak Kürt yönetimi ve Türkiye olmuştu.
Türkiye ABD ile S400, F35 ve kuzey Suriye politikaları olmak üzere birçok alanda gerginlik yaşıyor. Trump’un “Türkiye Kürtleri yok etmek istiyordu ancak biz bırakmadık” sözleri bile Türkiye ile Kürtler arasında “kalıcı düşmanlık yaratmak” amacına hizmet ettiği ifade ediliyor.
Türkiye Neçirvan Barzani’nin yemin töreniyle başlayan ilişkilerde yeni bir yumuşama dönemine giriliyordu, her iki taraf da bu konuda istekliydi. Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyaretinin ardından Irak’ın kuzeyine “Pençe” harekâtı başlatılmıştı, Kürt yönetiminin bu operasyonlara itirazı olmamıştı. İşte tam da bu “yeni dönem” başlarken yaşanan saldırı akıllara birçok olasılığı getiriyor.
1.inci olasılık: PKK yaptı; PKK’nın böyle bir eylemi yapması kendisi açısından psikolojik kazanımları olacaktır. Beş dış ilişkiler mensubunun öldürülmesinin açıklandığı gün buna karşılık Türk dış işleri görevlisinin vurulması, örgüt içerisinde moral motivasyonuna neden olacaktır. Diğer bir kazanımı da pençe operasyonuna verilen cevap olarak da algılayabiliriz. Yine operasyona sessiz kalan Kürt yönetimine de bir uyarı olarak da görebiliriz.
Ancak; örgütün böyle bir profesyonel suikast eylemini tek başına gerçekleştirmesi zor görünüyor. Yine TSK’nın operasyonları nedeniyle sıkıntıda olan örgüt böyle bir eylem nedeniyle Kürt yönetiminin de hedefi olabileceğini hesaplamış olmalıdır. Kuzeyde TSK’nın operasyonlarından büyük sıkıntılar yaşayan örgüt, Peşmergelerin de olaya müdahil olmasıyla daha büyük sıkıntılara düşecek, bölgede rahat hareket edemeyecektir, bu da handikaplardan biridir. Ancak örgütte farklı farklı kliklerin olduğu Öcalan tarafından da dile getirilmişti, örgüt yönetiminden bağımsız olarak başka bir ülkenin istihbarat örgütüyle hareket eden bu kliklerden birisine yakın militanların ortaklığıyla yapılmış olabileceği düşünülebilir.
2.inci olasılık: İran yaptı; “Orta doğuda istihbarat ve dış ilişkileri en etkin kullanan ülke İran’dır” dersek fazla abartmış sayılmayız. Bu konuda çok tecrübeli ekibe sahip İran’ın bu konuda başarı hanesi çok kabarıktır. Özellikle Kasım Süleymani’yi çok etkin bir figür olarak kullanan İran istihbaratı çok dinamik bir yapıya sahiptir. Erbil’deki bazı kaynaklarım, kasım Süleymani’nin geçtiğimiz hafta içerisinde Süleymaniye ve Kerkük’te olduğu yönünde bilgilerinin olduğunu belirtti.
İran Erbil benzeri suikastlar konusunda oldukça tecrübeli bir geçmişe sahip. İran KDP’si başkanı Dr. Abdulrahman Kasımlo 13 Temmuz 1989 günü Avrupa’nın göbeğinde Avusturya'nın başkenti Viyana'da İranlılarla müzakere masasında katledildi. Cinayet iki adet susturucu silahlarla işlenmiş ve hiç kimse yakalanamamıştı. (Bir görgü tanığı cinayette sonradan İran cumhurbaşkanı olan Ahmedinejad’ın gözcülük yaptığını iddia edecekti). Kasımlo’nun katledilmesinin ardından İran KDP’si1991 yılının sonunda yaptığı kongrede genel sekreter olarak Dr. Sadık Şerefkendi'yi seçmişti. 17 Eylül 1992 tarihinde Berlin'de Mykonos restoranında Dr. Şerefkendi ve 3 arkadaşı yine İran istihbaratı tarafından yine susturucu takılmış silahla vurulmuştu ve yine hiç kimse yakalanamamıştı.
İran’ın Süleymaniye’de olduğu gibi Erbil’de de konsolosluğu bulunuyor. Saldırı sonrasında yaralanan saldırganlardan birinin kamera görüntülerinden alınan fotoğrafları Kürt asayiş güçleri tarafından tüm kontrol noktalarına dağıtmış olmasına rağmen hala bir ize rastlanılmış değil.
İran, Referandum sürecinde Iraklı Kürtlerin sempatisini ve ticari pazarını kazanmıştı. Bu süreçte Kürt pazarında ciddi paralar İran ekonomisine akıyordu, ABD’nin çok etkili olan ticari ambargosu nedeniyle içeride ciddi rahatsızlıklar yaşanıyordu. Askerden firar vakaları artmış, ülke ekonomisini elinde tutan devrim muhafızlarıyla diğer güçler karşı karşıya gelmişti bu pazarın kaybedilmemesi lazımdı. Yeni süreçle birlikte Türkiye Kürt pazarına yeniden hakim olabilirdi, açılan fuarlara çok sayıda Türk firmaları katılarak iş bağlantısı yapıyordu. Bu olay, Türkiye-Kürt bölgesi ilişkilerini bozarsa İran yeniden bölgeye hakim olabilirdi.
Ancak: Erbil suikastı İran tarafından gerçekleştirildiği kanıtlanırsa, ABD’nin İran’a müdahale nedenleri artar, Türkiye’nin de operasyona destek vermesinin yolu açılacaktır.
3.üncü olasılık: ABD; Türkiye ile ciddi sorunlar yaşayan Amerika, Türkiye’nin etki alanını genişlemesine razı gelmez. Özellikle Türkiye’ye yaptırımın konuşulduğu bu günlerde, petrol ve doğal gaz konusunda zengin Kürt yönetimiyle ilişkilerinin düzelmesi, Amerika’nın Türkiye politikalarına ters düşer.
Ancak: Amerika İngilizler gibi ince ayrıntı ve detaylı işlere girmez, daha çok kaba güç kullanır. Amerika’yla gergin günler yaşayan Türkiye, böyle bir durumda Amerika’dan iyice uzaklaşarak İran-Rusya eksenine tam girer ki bu da Amerika’nın Ortadoğu politikalarının ciddi zarar görmesine neden olur.
Saldırı kime yaradı?
Uluslararası krizlerde bakılacak temel argüman, “krizin kime yaradığı”dır. Erbil suikastı hangi ülkeye yaradıysa, krizin arkasındaki güç genellikle kazançlı güç olduğu görülmüştür. Ancak bu güçler her zaman kendi legal gücünü kullanmaz, zaman zaman taşeron güçler veya örgütleri de kullanır. Bazen de bu güçler planlamayı yapar, lojistiği ve teknik desteği sağlar, tetiği mesaj vermesini istediği güçlere yaptırır. Erbil saldırısının en uyduğu yöntem buna benzemektedir, buradan bakacağımız tetiği çekenle birlikte, arkasındaki güçtür.