1991 Mart ayında, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal ile Amerika Birleşik Devletleri'nde Camp David’te idim.
O zamanki ABD Başkanı G. W. Bush (baba Bush) tarafından davet edilmiştik.
Bu davet, çok nadir yapılan davetlerdendi.
İlişkilerimiz son derece iyiydi.
O toplantıda, 2 ülke arasında stratejik bir iş birliğinin temeli atılmıştı.
Özal, Türkiye’nin büyük bir bölge gücü olabilmesi için ABD ve Batı ile iyi ilişkilerin şart olduğu inancındaydı.
Bu işbirliği uzun yıllar sürdü.
Ta ki, 3 Mart Tezkeresi'nin reddine kadar.
Önce, kararın kolay olduğu söylenip sonra red edilince, ABD bunu unutmadı.
O günden sonra aramız sürekli açıldı.
Bugün, Blinken’in önceki gün söylediği gibi "Türkiye bir müttefik gibi davranmıyor" noktasına geldik.
Aramızda hayati önemde sorunlar var ve bunlar şu an olduğu gibi duruyor.
Her iki taraf da kendi pozisyonlarını ısrarla koruyor.
Bu sorunları hatırlayalım; Fetö’nün iadesi, S-400 ve F-35 meselesi, bunlara ilişkin ABD CAATSA yaptırımları (Savunma Sanayii Başkanlığı'na mal ve teknoloji alanlarında ihracat lisansı verilmesinin yasaklanması), PYD/YPG'ye silah-mühimmat ve her türlü desteğin verilmesi (son olarak gelecek yılki ABD bütçesine PYD/YPG ye yardım amaçlı 522 milyon dolar konması), ileriye dönük, Suriye'de bir garnizon Kürt devleti kurma çabaları, Amerika'nın Doğu Akdeniz'de Yunan-GKRY tahrikleri sonucu Türkiye karşısında bir ittifakın liderliğini üstlenmesi, Kıbrıs konusunda ABD’nin Yunan tezlerini savunması, Yunanistan’la yakınlaşması, bu ülkede sınırımıza yakın üsler kurması, Halkbank davası, sözde "Ermeni Soykırımı" açıklaması, insan hakları-demokrasi-hukukun üstünlüğü gibi konularda ülkemizi ciddi olarak eleştirmesi.
Biden açısından baktığımızda bu gezisinin asıl amacı; NATO zirvesi ve Trump’tan sonra dünyaya yeniden açılma, müttefiklerle ilişkileri güçlendirme ve NATO’nun bu zirvede kararlaştıracağı, gelecek 10 yıl için NATO stratejisinin tespitinde etkin rol oynamak asıl mesele.
Erdoğan ile görüşmesinde, Afganistan’dan askerini kesin çekeceğinden, sadece irtibat için Kabil Havaalanı’nın güvenliği konusunda Türkiye’den asker isteyecek.
Yani, bir anlamda, nasıl Kore'ye asker göndermek suretiyle NATO üyesi olduksa, yine Mehmetçik sayesinde Batı ile ilişkilerimiz kopmayacak.
Bu bakımdan, yardım alındığı takdirde bu konuda bir işbirliği olacaktır.
Yönetimimiz, uzun yıllardır uygulamakta olduğu, "herkesle çatışma politikası"nın yanlış olduğunu anlamış görünüyor.
Ama cömertçe heba ettiğimiz iyi ilişkileri yeniden tesis etmenin zorluğunu da, Suriye ve Mısır girişimlerinden anlamış olmalıyız.
Her ülkeyle, kazan-kazan bazında iyi ilişkiler kurmanın öneminin iyi kavrandığını umuyorum.
Toplantıya dönersek, ABD ile aramızdaki tüm ciddi sorunlar not alınarak bir kenara konacak, önce işbirliği yapılabilecek konular ele alınacaktır.
Toplantı, sınırlı alanlarda işbirliği niyetleriyle sonuçlanacaktır.
Çavuşoğlu, "Toplantının olumlu geçeceğine inanıyoruz" demekte.
Erdoğan-Biden görüşme sonuçları, bu genel ifadeyi ve çeşitli alanlarda işbirliği, karşılıklı görüşme niyetlerini vurgulayacak olsa da, önemli sorunların bu toplantıda çözülmesi beklenmemelidir.
En önemli konu olan S-400 ler konusunda, durumu kurtarma amaçlı önerilerimizi, son açıklamalar ışığında ABD’nin kabul etmesi zor görünüyor.
Yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz de, maalesef elimizi güçlendirmekten uzak.
Her ne olursa olsun, bu toplantı, Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olacaktır.
Engin Güner