Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bingöl'de şehit yakınına küfür eden İYİ Partili Lütfü Türkkan'a sert tepki göstererek, "Bu siyasetçi müsveddesinin milletvekili sıfatına ve o kutlu çatının altında bir dakika bile durmaya hakkı yoktur. Bingöl'deki edepsizliğin sonuna kadar takipçisi olacak, bu şahsın milletvekilliğinin sonlandırılması dahil en ağır bedelleri ödemesi için siyasi ve hukuki tüm imkanları kullanacağız" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada Türkiye'nin salgınla mücadelesini başarıyla ve ön alıcı bir anlayışla başarıyla devam ettirdiğini belirtti. Erdoğan, salgının tüm dünyada süreçleri değiştirdiğine dikkat çekerek, "Artık inkarı mümkün olmayan bir vaka olarak karşımızda durmaktadır. Bu durum gelişmiş ülkeler dahil tüm devletlerin sağlık başta olmak üzere temel hizmet ve üretim alt yapılarını daha da zorlamaktadır. Kendi ülkelerini karalamak dışında iş bilmeyenler, kafalarını kaldırıp dünyaya baksalar bu gerçeği görecekler" dedi.
Türkiye'nin en büyük avantajının sağlıktan üretime her alanda son 19 yılda çok güçlü ve kapsayıcı bir altyapıyı kurması olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu sayede ülkeler maske ve koruyucu malzeme kavgası verirken biz rahatça ihtiyaçlarımızı karşılayabildik. Bu sayede üretim ve dağıtım zincirleri çöküp insanlar temel ihtiyaç malzemesine ulaşmada güçlük çekerken, biz hiçbir sıkıntı yaşamadık. Bu sayede dünyadaki pek çok yerde devletlerle vatandaşları arasında güven bunalımları yaşanırken, biz hedeflerimize doğru yürümeyi başardık. Sadece finans gücüyle böylesine büyük ve derin krizlerin aşılamayacağını büyük ekonomilere sahip ülkelerin durumu açıkça ortaya koyuyor. Sonuçta ortaya çıkan tablo, ülke ve millet olarak sahip bulunduğumuz potansiyeli, siyasi ve ekonomik her alanda harekete geçirebilmemize imkan verecek bir zeminin varlığına işaret ediyor. Bir yandan salgınla mücadeleyi kesintisiz şekilde devam ettirirken, daha büyük azim ve kararlılıkla işte bu fırsatları değerlendirmenin hayreti içindeyiz" dedi.
Sağlık hizmetlerinde herhangi bir krize izin verilmediğini ifade eden Erdoğan, "Vaka, hastaneye yatış, yoğun bakım ve vefat sayıları kontrol edebileceğimiz seviyededir. İnşallah bunları da daha aşağıya çekeceğiz. Özellikle hastanelerde sunulan hizmetlerde elbette bazı aksaklıkla,r gecikmeler yaşanabilmektedir. İnşallah bunların önüne geçecek tedbirleri en kısa sürede alacağız. Sanayi üretiminde kesintiye meydan vermeyecek bir sistemi salgının ilk günlerinden itibaren kurmuştuk. Böylece ihracatımızı korumakla kalmadık, çok daha ileriye taşıdık" diye konuştu.
"SALGIN TEDBİRLERİNİN TURİZM VE TİCARETTE YOL AÇTIĞI SIKINTILARI DA NORMALLEŞME ADIMLARIYLA BÜYÜK ÖLÇÜDE GERİDE BIRAKTIK"
Türkiye'nin salgın tedbirlerinin turizm ve ticarette yol açtığı sıkıntıları da normalleşme adımlarıyla büyük ölçüde geride bıraktığına dikkat çeken Erdoğan, "Belirli bir yaş grubundaki herkesin, özellikle ileri yaş grubundaki vatandaşlarımızın aşılarını olmaları veya tamamlamaları salgının ağır sonuçlarını azaltmaya katkıda bulunacaktır. Okullar açık mı kalacak tartışması da artık sona ermelidir. Okullardaki yüz yüze eğitim öğretim kesinlikle devam edecektir" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Sağlık Bakanlığına yapılacak atamaların müjdesini de paylaşarak, "Bu vesileyle Sağlık Bakanlığımıza 40 bin yeni sağlık personeli atanacağını milletimizle paylaşmak istiyorum. Salgını ülkemizin gündeminden tamamen çıkarana kadar mücadeleyi sürdüreceğiz. Kapanma dönemlerinde verdiğimiz kapsamlı ve yerinde desteklerle ekonomik faaliyet yürüten aktörlerin ve dar gelirli vatandaşlarımızın telafi edilemez sorunlar yaşamalarının önüne geçtik. Genç işsizliği önlemek için 251 organize sanayi bölgesinde açmayı taahhüt ettiğimiz mesleki eğitim merkezlerinden 87'sini faaliyete geçirdik. Halen hazırlıkları süren 164 mesleki eğitim merkezini de inşallah ocak ayında açıyoruz. Böylece istihdamı artırma konusunda verdiğimiz bir taahhüdü daha yerine getirmiş oluyoruz. Yatırım, üretim ve ihracat, istihdam odaklı ekonomi politikamızda bütçe disiplininden taviz vermeden ülkemizi büyütecek her adımı desteklemeye devam ediyoruz" açıklamasında bulundu.
"Ülkemizin bu yıl yaklaşık yüzde 8 artış gösteren elektrik talebini yaptığımız yatırımlar ve aldığımız tedbirlerle herhangi bir sıkıntıya meydan vermeden karşıladık" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Avrupa'da ekranları başında bizi izleyen milletimize özellikle sesleniyorum. Doğalgaz fiyatları 2020 yılı başındaki 115 dolar seviyesinden geçtiğimiz ay itibarı ile bin 100 dolar, hatta günlük piyasada bin 500 dolar seviyesine kadar çıktı. Buna karşılık biz ülkemizdeki vatandaşlarımızın konutlarda tükettiği doğalgazı halen yaklaşık 150 dolardan veriyoruz. Rakamlar çok açık, net ortada. Alış fiyatına göre baktığımızda ise doğalgazı hane halkına yüzde 76 indirimle vererek 50 milyarlık sübvansiyon yaptığımızı söyleyebiliriz. Aynı şekilde petrol fiyatları 2020 yılı başındaki 42 dolar seviyesinden 80 dolar seviyesine, kömür fiyatları 50 dolardan 270 dolar seviyesine kadar yükseldi. Alacağımız vergiden 60 milyar lirayı bulan bir fedakarlık yaparak akaryakıt fiyatlarını dengede tutmanın gayreti içinde olduk. Küresel düzeydeki tüm bu yükselişlere rağmen bu yıl elektriği maliyetinin neredeyse yarısı düzeyinde bir faturayla vatandaşlarımıza vererek 17 milyar liralık bir sübvansiyon yaptık" dedi.
"FATURALARDAN TRT PAYI İLE ENERJİ FONU KESİNTİLERİNİ DE KALDIRMA KARARI ALDIK"
Elektrik faturalarına yansıyan bazı ücretlerin de alınmayacağı müjdesini paylaşan Erdoğan, "Böylece 127 milyar liralık ilave bir meblağın çıkmasını önledik. Bir başka ifadeyle her vatandaşımıza yıllık bin 500 liranın üzerinde bir enerji desteği vermiş olduk. Önümüzdeki dönemde elektrik faturalarındaki burası da çok önemli, altını özellikle çiziyorum TRT payı ile Enerji Fonu kesintilerini de kaldırma kararı aldık. Hem enerji sektöründeki kurumların dengelerini bozmayacak hem vatandaşlarımızı mağdur etmeyecek bir yaklaşımla bu küresel enerji krizini yönetmeyi sürdüreceğiz. Büyük ve güçlü Türkiye'nin inşası yolundaki 2023'ü de başarıyla geride bıraktığımızda ülkemizin dünyanın siyasi ve ekonomik liginin en üstündeki yerini alışına hep birlikte şahitlik edeceğiz. Hep söylediğimiz gibi Türkiye'nin en büyük gücü milletimizin birliğidir, beraberliğidir, kardeşliğidir, azmi ve kararlığıdır. Bu gerçeği sadece biz görmüyoruz. Muarızlarımız da durumun farkındalar. Son dönemde yalana, iftiraya, tehdide, çifte standarda dayalı senaryoların ürünü söz ve davranışların dışarıda ve içeride giderek artış göstermesinin sebebi işte bu fotoğraftır. Bugüne kadar terörden darbeye kadar nasıl hiçbir sinsi saldırının, alçak oyunun, kirli tuzağın bu gücü kırmasına müsaade etmeydiysek Allah'ın izniyle önümüzdeki süreçte de aynı başarıyı göstereceğiz. Türkiye'yi diledikleri gibi yönlendirebilecekleri, itip kakabilecekleri, vaktini ve enerjisini çalabilecekleri müstemlekelerinden biri sananlarla kendi ihtirasları uğruna onların değirmenine su taşıyanların heveslerini kursaklarında bırakmak bizim boynumuzun borcudur" ifadelerini kullandı.
"Yönetim değişikliği ile siyasi istikrarsızlıklar, altyapı, üretim ve istihdam odaklı atılımlılarıyla ekonomik bağımlılık, 15 Temmuz destanıyla darbeler devrini kapatan Türkiye'nin önünü kesmeye kimsenin gücü yetmeyecektir" diyen Erdoğan şunları kaydetti:
"Ülkemizi eser ve hizmet siyasetiyle 19 yılda bugünkü seviyesine nasıl biz getirmişsek, inşallah 2023 hedeflerine ulaştırmayı da, gençlerimize 2053 vizyonunu emanet etmeyi de Rabbim bize nasip edecektir. Bunun için Cumhur İttifakı olarak Mecliste kabinedeki arkadaşlarımızla hükümette gece gündüz çalışıyor, mücadele veriyoruz. Ancak son dönemde bu ülkenin ikinci büyük partisi unvanını taşıyan bir siyasi teşekkülün milli güvenliğimize, milli çıkarlarımıza yönelik ciddi bir tehdit haline dönüşen tutarsızlıklarından derin endişe duyuyoruz" dedi.
Terörle mücadelenin siyaset üstü bir kavram olması gerektiğini ifade eden Erdoğan, "Geçtiğimiz hafta TSK'nın Suriye ve Irak'taki terör yuvalarına yönelik sınır ötesi harekatlarına imkan veren Cumhurbaşkanlığı tezkeresi konusunda yaşanan tartışmalar bu endişelerimizi daha da artırmıştır. Türkiye'nin sınır ötesi harekatları, siyaset üstü bir konudur. Geçmişte defalarca evet dedikleri bir tezkere metnine bu defa yabancı asker gibi cehaletin ötesinde ve vatana ihanet ithamı gibi zırvalık derecesine varan gerekçelerle saldıranların bir yerden işaret aldıkları anlaşılmaktadır. Şayet böyle değilse hiçbir partinin, hiçbir siyasetçinin kendisiyle bu derece çelişmeyi, bir milli güvenlik konusunu bu derece zelil üslupla tartışmayı göze alabileceğini sanmıyoruz. Hâlbuki bu tezkereye karşı çıkmak TSK'nın ve güvenlik güçlerimizin kahramanca mücadelesi sayesinde bitme noktasına gelen terör örgütünün sınır ötesindeki unsurlarına can simidi atmak demektir. Bu tezkereye karşı çıkmak Türkiye'nin güney sınırlarından kuşatılması projesinin yanında yer almak demektir. Daha önemlisi bu tezkereye karşı çıkmak bölücü terör örgütünün siyasi uzantısının emrine girmek demektir. Çünkü ilk günden veri Mecliste tezkerelere en şiddetli karşı çıkan terör örgütünün şamar oğlanlığından öte bir değer taşımayan bu kesimdir. Türkiye'nin en eski ve halihazırda ikinci büyük partisinin işte bu örgüt kuklası yapı tarafından yönetildiğini, yönlendirildiğini görmekten Türk siyaseti adına gerçekten üzüntü duyuyoruz. Son mahalli seçimlerde yapılan gizli açık ortaklıklar ve pazarlıkla kimi belediyelerdeki bazı birimlerin bu partinin yönetimine verildiğini zaten cümle alem biliyor. Bu ortaklığın şimdi ülkenin milli güvenlik meselelerine kadar uzanmış olması artık konunun siyasi ittifakla izah edilemeyecek bir boyuta taşındığının işaretidir. Mecliste Irak ve Suriye tezkerelerine hayır demelerini yalan ve iftiralarla savunanların Yozgat'a gidince Kandil'i yakıp yıkmaktan söz etmeleri de bir başka omurgasızlık örneğidir. Nerede neyi konuşacaklarını da iyi biliyorlar. Kamu görevlilerini tehdit etmeyi alışkanlık haline getiren ancak kendi partisindeki hırsızlık, taciz, tecavüz hadiselerinin hepsinin de üstünü örten zehirli siyaset dilini en başta bu üslubu benimseyenler için tehlikeli buluyoruz" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun büyükelçilere gönderdiği mektubu eleştiren Erdoğan şunları söyledi:
"Mecliste tezkereye hayır demekle kalmayıp, egemenlik haklarımıza saygı göstermeyen büyükelçilere verilen tepkiye destek olmayan, daha vahimi Kanal İstanbul projesini yabancı büyükelçilere şikayet edecek kadar şuur kaybı yaşayan bu zihniyete milletimiz ülkenin kaderini asla emanet etmez. Milletimiz, değerlerimize hakaret etmekten başka vasıfları olmayan, ağızlarından çıkan yalanların artık çetelesi dahi tutulamayan, her kritik durumda ülkesinin hasımlarının yanında saf tutan bu siyaset bezirganlarının gerçek yüzünü gayet iyi biliyor. Türkiye geçmişte nasıl tek parti faşizmini yendi, iç ve dış vesayetin üstesinden geldiyse inşallah bu çarpık zihniyetini de tarihin tozlu raflarına kaldıracaktır."
Bingöl'de şehit yakınına küfür eden İYİ Partili Lütfü Türkkan'ın milletvekili olarak parlamentoda olmaması gerektiğini belirten Erdoğan, "Bir siyasi partinin en üst düzey yöneticisi tarafından Bingöl'de şehit yakınına yapılan edepsizliği de aynı alçak zihniyetin farklı bir tezahürü olarak kabul ediyorum. Neresinden tutsanız rezillik, neresinden tutsanız terbiyesizlik, neresinden tutsanız saygısızlık, neresinden tutsanız alçaklık olan bir skandalla karşı karşıyayız. Kardeşinin gencecik bedeni PKK terör örgütü tarafından paramparça edilen bir şehit yakının feryadını onun namusuna, bacısına en ağır hakaretleri, küfürleri yaparak bastırmaya çalışmak, her şeyi bir kenara bıraktık insanlığa sığmaz. Üstelik bu kişi avenesi önce yapılan rezilliği inkar etmeye, hatta şehit yakınını suçlamaya çalıştılar, sonra her şey ortaya konulunca kabul etmek zorunda kaldılar. Şehitlik makamını kavrayamamış olmanın ötesinde insanlıktan da nasibini almamış bu siyasi müsveddesinin milletvekili sıfatına da, o kutlu çatının altında bir dakika bile durmaya hakkı yoktur. Partinin grup başkanvekilliğinden veya genel başkan yardımcılığından ayrılması bu iş için bir çıkış yolu değildir. Artık sözde milletvekili olan bu kişinin parlamento çatısı altında yerinin olmaması lazım. Kaldı ki, başında bir bayan genel başkanın olduğu bu partide bir şehidimizin bacısına küfredilmesi karşısında genel başkan bayanın buna tahammül etmemesi ve kesinlikle bu zatı partisinden ihraç etmesi gerekir. Duruş bu olması gerekir. Ama ne yazık ki neymiş; başkan yardımcılığından ihraç etmişler. Kimi aldatıyorsunuz ya, kimi kandırıyorsunuz. Al birini vur öbürüne. Geçmişi benzer pek çok edepsizliklerle dolu bu siyasetçi müsveddesini ısrarla el üstünde tutanların sorumluluğu, buradaki görüntünün faalinden daha az değildir" diye konuştu.
Türkkan'ın kamu bankası olan Ziraat Bankası'na 36 milyon dolar borcu olduğunu söyleyen Erdoğan, "Henüz bu borcu temizleyememiş olan bu kişi, aynı zamanda Kocaeli'de biliyorsunuz devlete ait arazileri işgal etmiş ve bu işgal sebebiyle de çok ciddi orada sıkıntılar yaşanmıştı. Bizim inancımızda ve kültürümüzde her birimizin annesi, bacısı, eşi, kız evladı herhangi bir birey olmanın ötesinde değere ve dokunulmazlığa sahiptir" ifadelerini kullandı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e tepki gösteren Erdoğan, "İYİ Parti'nin başındaki hanımefendi şehitlik makamına, şehit yakınına, milli ve manevi değerlerimize kıymet vermiyorsa hiç değilse kendi cinsiyetinden birisine yönelik bu ağır hakarete tepki göstermelidir. Şimdi buradan kadın STK'lara sesleniyorum. Siz ne iş yapıyorsunuz? İlla sizin örgütünüze ait bir bayana, bir kadına küfredilirse, hakaret edilirse o zaman mı ayağa kalkacaksınız. Bir şehidimizin bacısına küfredildiği zaman, hakaret edildiği zaman niçin sokaklara dökülmüyorsunuz. Neden bunun hesabını sormak için yollara çıkmıyorsunuz. İlgili ilgisiz her konuda kadın hakları diyerek ortalığı birbirine katanların şehidimizin kız kardeşine yönelik bu iğrenç saldırı karşısında derin bir sessizliğe gömülmelerini de hafıza kayıtlarımıza nakşediyoruz. Ana muhalefetin başı daha şurada iki gün önce yaptığı açıklamalarda kadın haklarından bahsediyordu. Kadına şiddetten bahsediyordu, kadınlarımıza yönelik hakaretlerden bahsediyordu. Ana muhalefetin başı bu nedir bu? Şehidimizin bacısına yapılan bu saldırıyı acaba siz nereye kadar görmezlikten geleceksiniz. Hani sen kadın haklarını savunuyordun, Mecliste aynı renk ve aynı sloganlarla bezeli maskeler takan sözde genel başkanlar, sözde siyasetçiler, sözde sivil toplum kuruluşu temsilcileri vardı. Bunların hiçbiri şehit yakınına hakaret eden bu rezil şahsın terbiyesizliğine karşı derhal harekete geçmemekle aslında amaçlarının başka olduğunu göstermişlerdir. Her kim bu ülkede bir daha İstanbul Sözleşmesi diye başlayan bir cümle kurarsa ona en başta ve en çok kendi adlarını sapkın ideolojik ajandaları uğruna istismar ettiği için kadınlarımız tepki göstermelidir" dedi.
"BİNGÖL'DEKİ EDEPSİZLİĞİN SONUNA KADAR TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ"
"Bu konuda yine sürekli kadınların, şehit yakınlarının, gazilerin haklarıyla ilgili esip gürleyen CHP tarafından bıraktık genel başkanı herhangi bir seviyede tepki gösterilmemesi arka plandaki kirli pazarlıkların ispatıdır" diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Buldukları her fırsatta şehit yakınlarını ve gazileri tahrik eden, adını istismar etmekten başka kadına faydası dokunmayan zihniyetin asıl yüzü Bingöl'deki hadisede bir kez daha ortaya çıkmıştır. Hayatları boyunca milletin hayrına tek bir iş yaptıkları, ülkeye herhangi bir eser veya hizmet kazandırdıkları görülmemiş olanların kendi akıllarında iktidar hevesine kapılmakla bile ne derece nobran, ne derece küstah, ne derece terbiyesiz hale gelebildiklerini hep birlikte takip ediyoruz. Rabbim ülkemizi ve milletimi bu çirkin ve alçak zihniyetin şerrinden muhafaza eylesin. Bingöl'deki edepsizliğin sonuna kadar takipçisi olacak, bu şahsın milletvekilliğinin sonlandırılması dahil en ağır bedelleri ödemesi için siyasi ve hukuki tüm imkanları kullanacağız. Lafa gelince milliyetçiliği kimseye bırakmayanların, hatta kurdukları ittifaka millet adını verenlerin aslında millete nasıl baktıkları bu tür örneklerle açıkça ortaya çıkmaktadır. PKK terör örgütünü nasıl sınırlarımız içinde bitirme noktasına getirdiysek , nasıl sınırlarımız dışında peşini bırakmıyorsak örgütün siyasi uzantılarını ve onlarla aynı çuvala girenleri de milletimize ifşa etmeyi sürdüreceğiz. Bu kirli ittifakı kuranların hesap edemedikleri bir şey var. O da milletimizin güçlü irfanı ve engin dirayeti ile her türlü oyunu çözme, her türlü tuzağı bozma ferasetine sahip olduğudur. Biz hayatımızın her anında olduğu gibi yakın tarihte FETÖ'nün darbe girişimlerinde, PKK ve DEAŞ saldırılarında güney sınırlarımızın kuşatılması projelerinde sayısız örneğini gördüğümüz bu kutlu iradeye hep tabii olduk, olmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, "Bugün Azerbaycan'ın Karabağ'ı ve işgal altındaki topraklarını 44 günlük şanlı bir savaşın ardından kurtardığı zaferin birinci yıl dönümü. Uluslararası toplumun gözü önünde yaklaşık 30 yıl süren bu işgali bitiren zaferi için Cumhurbaşkanı kardeşim Aliyev başta olmak üzere tüm Azerbaycanlı kardeşlerimizi bir kez daha tebrik ediyoruz. Karabağ ve Azerbaycan topraklarının haksız, hukuksuz, ahlaksız işgali karşısında 30 yıl boyunca susanlar, bölgede dökülen kanların ve yaşanan trajedilerin baş sorumlusudur. Bilindiği gibi Azerbaycan zaferi ile sonuçlanan savaş da 27 Eylül'de Ermenistan saldırısıyla başlamıştır. İşgal yılları boyunca bilinçli olarak silahlandırılan ve cesaretlendirilen Ermenistan daha önce de ciddi ateşkes ihlalleri yapmıştı. Küresel sistemde Kafkasya'nın stratejik önemi daha da artacaktır. Kadim tarihi ve kültürel ilişiklere sahip bulunduğumuz bu coğrafyanın aydınlık geleceği için Türkiye olarak üzerimize düşeni yapmakta kararlıyız. Türk Konseyi'nde diğer kardeş ülkelerle birlikte ortak geleceğimizi enine boyuna konuşacağız. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 98. yıl dönümünü ülkemize cumhuriyetimize yakışır eserler kazandırarak kutladık. Geleneğimizin ortaya koyduğu büyük birikimi çağın diliyle yeniden ve yeni biçimlerle ifade etmenin mümkün olduğuna inanıyoruz. Nitekim Türkçe'de gelenek kelimesi gelen ek demektir. Bize ulaşanı yeni şeyler ekleyerek geleceğe taşıdığımızda gelenek tarih olmaktan çıkarak yaşayan ve dinamik bir gövde haline geliyor. Bu bakımdan şairlerimize, yazarlarımıza, müzisyenlerimize, ressamlarımıza, hattatlarımıza, oyuncularımıza, yönetmenlerimize, mimarlarımıza tarihi görevler düşüyor. Kültür sanat insanlarımızdan Avrupa, Amerika merkezciliğin empoze ettiği sahte hiyerarşileri bir kenara bırakarak daha adil, daha zengin, daha çoğulcu, daha kucaklayıcı bir kültür sanat iklimi oluşturmalarını bekliyoruz. Bunun için de Anadolu irfanının tertemiz nefesini ve sıcak ruhunu insanımıza ve dünyaya yeniden hissettirecek kültür ve sanat insanlarımıza ihtiyacımız var. Ayakları Anadolu topraklarına basan ve ufku tüm dünyayı kuşatan bir sanat ve kültür tasavvuru ile bize yeni ufuklar açan, yeni hedefler gösteren yeni duygular yaşatan kültür ve sanat insanların arayışı içindeyiz. Eskinin eski olduğu için kötülenmediği, yeninin de sadece yeni olduğu için kutsanmadığı bir anlayışla geçmişten bugüne ve yarına uzanan bir yürüyüşe öncülük eden kültür ve sanat insanları bekliyoruz. Bizi biz yapan medeniyet değerlerimizle bu imkan ve kabiliyete sahibiz" dedi.
Cumhurbaşkanlığı 2021 Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'ni kazananları paylaşan Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı 2021 Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'ne Teoman Duralı, İdil Biret, Alev Ebuzziya, Cüneyt Arkın, Gürbüz Azak, Etem Çalışkan, İbrahim Manav, Kemal Tahir layık görüldü. Önümüzdeki ay ödüllerini takdim edeceğimiz kıymetli kültür sanat adamlarımızı şahsım ve milletim adına tebrik ediyorum" açıklamasında bulundu.