Birlikte çalışma imkanlarını zorlarız ama mümkün değilse kendi yolumuzu açarız. Nitekim şu anda açmaya başladık" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni yasama yılı açılışı nedeniyle konuşma yapmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) geldi.
AK Parti ve MHP'li milletvekilleri Erdoğan'ı ayakta alkışladı. İYİ Partili vekillerin sadece ayağa kalktığı, CHP ve HDP'li vekillerin ise Erdoğan'ı oturarak karşıladığı görüldü.
Vekilleri selamlayan Erdoğan, daha sonra kürsüye çıktı. Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile cumhuriyetimizin bu günlere gelmesinde emeği geçen herkese ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Şehit veya gazi olan tüm kahramanlarımızı rahmetle, milletle yad ediyorum.
Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Somali'de, Katar'da, Lübnan'da, Balkanlar'da ve daha birçok ülkede bayrağımızı gururla sallandıran güvenlik güçlerimize şükranlarımı iletiyorum. Bu yıl, İstiklal Harbimizin başlangıcının 100. yıl dönümü.
Bu kutlu yolculuk, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışıyla yeni bir safhaya evrilmiştir. TBMM, dönemin tüm zorluklarına göğüs gererek bu kutlu yürüyüşü taçlandırmıştır.
TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK GÜCÜ BİRLİKTİR
Türkiye'nin en büyük gücü birliktir. Beraberliktir, dayanışmadır. Bu öyle bir güçtür ki ne parayla, ne diğer imkanlarla kıyas kabul eder. Bu nedenle her fırsatta bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız diyorum.
Bu nedenle terörle ve şiddetle arasına mesafe koyan tüm kesimleri milli meselelerde aynı ortak paydada buluşmaya, birlikte hareket etmeye çağırıyorum.
Demokrasilerde muhalefetin de payı olduğuna inandığımız için bu başarıyı bütün vekillere ait olarak görüyoruz.
Emeği olan herkese şükranlarımızı sunuyorum. Türkiye'nin zaman zaman kesintili olsa da demokraside bugün geldiği yer hepimizin ortak zaferidir.
Yeni yönetim sistemi sorunlarımızı demokrasiyle çözebileceğimizin en büyük kanıtıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni sürekli güncelleyerek en büyük miras olarak gelecek nesillere bırakacağımıza inanıyorum.
SINIRLARIMIZ DIŞINDAKİ HİÇBİR FAALİYETİMİZ İŞGAL, İSTİSMAR AMAÇLI DEĞİL
Sınırlarımız dışındaki hiçbir faaliyetimiz işgal, istismar amaçlı değildir. Kendi güvenliğimiz adına neyin peşindeysek yakındaki ve uzaktaki tüm dostlarımız için aynı mücadeleyi veriyoruz.
Birileri sınırlarından kilometrelerce uzaktaki yerleri sömürmek için gidiyor olabilir ama biz çevremize yardım etmek anlayışıyla bakıyoruz.
İnsan merkezli bu anlayışın elbette bir bedeli vardır. Ne bedel olursa olsun Türk milletini diğerlerinden ayıran bu insani duruşumuzdan hiçbir zaman vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.
Birileri sınırlarından binlerce kilometre öteye kaynaklarını sömürmek, canileri, diktatörleri beslemek için gidiyor olabilir.
Biz, çevremize yardım etmek ve birlikte kazanmak anlayışıyla bakıyoruz. İnsan merkezli bu anlayışın elbette bir bedeli var.
Ne bedel ödersek ödeyelim, bu insani duruşumuzdan hiçbir zaman vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.
MİLYONLARCA SIĞINMACIYI İLANİHAYE KENDİ TOPRAKLARIMIZDA MİSAFİR ETMEYE DEVAM ETMEK GİBİ BİR DÜŞÜNCEMİZ YOK
Suriye krizi uzadığı için, halen sınırlarımız içinde yaşayan 3 milyon 650 bin misafirimizin yol açtığı ekonomik, sosyal ve kültürel sınamaların tabii ki farkındayız.
Türkiye’den başka böyle bir yükü omuzlayabilecek ve bu kadar uzun süre yönetebilecek bir başka ülke olmadığını da biliyoruz.
Bununla birlikte, milyonlarca sığınmacıyı ilanihaye kendi topraklarımızda misafir etmeye devam etmek gibi bir düşüncemiz de yoktur.
Yaklaşık 8 yıldır ülkemizde misafir ettiğimiz bu insanların evleri, yurtları, vatanları zaten vardır. Bize düşen, sığınmacıların bir an önce kendi ülkelerinde hayatlarını sürdürebilecekleri güvenli bir iklimi oluşturmaktır.
Bu konuda uluslararası topluma şimdiye kadar pek çok çağrıda bulunduk. Bundan 4 yıl önce Antalya'daki G20 Zirvesi'nde Suriye güvenli bölge oluşturmayı teklif ettim. Söze gelince herkes memnuniyetle karşılarken hiçbir ülke elini taşın altına koymadı.
BİRİLERİ SIĞINMACI SORUNUNU SIRTIMIZA YÜKLEYEREK BİZE DİZ ÇÖKTÜRMEYE ÇALIŞIYOR
Birileri sığınmacı sorunununu sırtımıza yükleyerek bize diz çöktürmeye çalışıyor. Soruyorum size, Türkiye böyle bir oyunu kabul edecek kadar aciz bir ülke midir? Türkiye masa başında yazılan senaryoların figüranlığını yapacak kadar öksüz bir ülke midir? Türkiye, geleceğini başkalarının eline teslim edecek kadar sahipsiz midir? Şayet böyle düşünen varsa milletimizi de, bizi de tanımıyor demektir.
Açık ve net söylüyorum. Biz bu dayatmaya, bu senaryoya boyun eğmeyiz. Millet olarak ser veririz, istiklalimizden ve onurumuzdan kesinlikle taviz vermeyiz. Suriye konusunda karşı karşıya kaldığımız durum budur.
Bu oyunun sonunun geldiğini defaatle geldiğini söylüyorum. Sabırlık davrandık, kararlılığımızı sürekli ifade ettik. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları bu kararlılığımızı somut bir tezahürüdür.
SURİYE'DE KURULACAK KÖY VE İLÇELERLE İLGİLİ ÖN ÇALIŞMALARI YAPTIK, YERLERİ TESPİT ETTİK, MALİYETLERİ ÇIKARDIK
Suriye'de kurulacak köyle ve ilçelerle ilgili ön çalışmaları yaptık, yerleri tespit ettik, maliyetleri çıkardık.
Bölgeyi terör örgütünün işgalinden kurtarır kurtarmaz, uluslararası toplumdan alacağımız destekle işe başlayacağız.
Birlikte çalışma imkanlarını zorlarız ama mümkün değilse kendi yolumuzu açarız. Nitekim şu anda açmaya başladık.
Türkiye gelişmekte olan ülke grubunda üst kategoriye yükseldi. Ticaret savaşlarının yıkıcı sonuçları ve etkileri artmıştır.
Maalesef, özellikle Fırat’ın doğusunda arzu ettiğimiz neticelerin hemen hiçbirine ulaşamadık. Türkiye'nin artık kaybedecek tek bir günü bile yoktur.
Geldiğimiz noktada kendi yolumuzda devam etmekten başka çaremiz kalmadır. Güvenli bölgede 1 milyonu yeni yerleşim yerlerinde, 1 milyonu mevcut yerleşim yerlerinde iskan etmeyi planlıyoruz.
Geçtiğimiz hafta İstanbul'da yaşanan 5.8 büyüklüğündeki deprem, bize neyle karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmıştır. Ülkemizin 1. veya 2. dereceden deprem bölgesi olduğu belirtiliyor.
1999'da yaşanan İstanbul, Kocaeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve Bolu illerimizde yaşananlar hafızalarımızda tüm canlılığıyla duruyor.
Gölcük ve Düzce depremlerinde 2010 yılındaki araştırmaya göre 18 bin 373 canımızı kaybettik.
2011'de Van'da, 1998'de Adana'da, 1983 yılında Erzurum'da, 1976 yılında Çaldıran'da, 1977'de Bingöl'de yaşananları büyük acılar olarak hatırlıyoruz. Bu depremde on binlerce insanımız hayatını kaybetmiştir.
BUGÜN TÜRKİYE'NİN 17 YIL ÖNCESİNE GÖRE AFETLERE DAHA HAZIRLIKLI OLDUĞU BİR GERÇEKTİR
Türkiye'de inşaat faaliyetleri çok uzun yıllar boyunca estetik ve diğer unsurlar değil, afet riskleri de gözetilmeden yürütülmüştür. Biz bunu iktidara gelir gelmez gündeme aldık ve depreme dayanıklı yapı stoklamaya başladık.
Belediyelerimizle birlikte ülke genelinde 6.7 milyon yapının dönüşümünü hedefleyen bir sürece girdik. Projeden malzemeye, yapı denetimine kadar standartları depreme göre yeniledik, geliştirdik.
Bugün Türkiye’nin 17 yıl öncesine göre afetlere daha hazırlıklı olduğu bir gerçektir. Deprem gibi hayati meselelerin siyaset üstü olduğuna ve bu şekilde konuşulması, tartışılması, çalışılması gerektiğine inanıyoruz.
Aksi yöndeki her tavır ve beyan, hiç kimseye, ülkemize zarar vermekten başka fayda sağlamayacaktır.
BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ
Erdoğan konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, Fırat'ın doğusuna yönelik düzenlenmesi planlanan harekatla ilgili olarak "Bunların hepsinin toplam açılımı nedir? Bir gece ansızın gelebiliriz" dedi.
MİLLETİMİZ, KARDEŞLERİNİN YANINDA DURMAKTADIR
Erdoğan'ın açıklamalarının öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop da konuştu.
Şentop, geçen hafta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 'etkili ve haklı bir biçimde ifade ettiği, insanlığın büyük bir kesiminde 'İyi ki Türkiye var' dedirten Birleşmiş Milletler konuşmasının', Türkiye’nin dünya siyaset sahnesinde nerede durduğunu açık bir biçimde ortaya koyduğunu vurguladı.
Meclis Başkanı olmanın ötesinde, bu ülkenin bir ferdi olarak, bu veciz ve tarihi konuşma için Erdoğan'a şükranlarını sunan Şentop, "Millet olarak adaletten yana sergilediği tavrın, iftiharla ve daima arkasında durduğumuzu ifade ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşması, esasen, milletimizin duygularına ve duruşuna tercüman olmuştur.
Zira milletimiz, bundan 100 yıl önce istiklali için ayağa kalktığında kendisini yalnız bırakmayan Hint Müslümanlarının dostluğunu unutmamıştır ve Keşmir meselesinde Pakistan’ın yanında yer almayı vazife addetmektedir.
Yine milletimiz, Filistin’de İsrail’in sergilediği devlet terörünü bütün kalbiyle telin etmekte ve Filistinli kardeşlerinin yanında durmaktadır" diye konuştu.
TÜRKİYE, SADECE VATANIMIZ DEĞİL, AYNI ZAMANDA VAZİFEMİZDİR
Dünyanın büyük dönüşümlere gebe olduğu önemli bir kavşak noktasında olduklarına dikkati çeken Şentop, bu şartlar altında Türkiye'nin, değişmiş, gerçekliğini kaybetmiş, artık var olmayan bir dünyanın yapay dengelerine değil, yeni şartların icabına ve sadece milli çıkarlarına uygun hareket etmek kararında olduğunu bildirdi.
Şentop, sözlerini şöyle tamamladı:
Bu yüzden, Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da ve bütün coğrafyalarda yegane ölçümüz, milletimizin şerefini ve menfaatlerini, dünya barışını ve bütün insanlık için adaletin gerçekleşmesini esas alarak hareket etmektir.
Yüce Meclisimizin kuruluşunun 100. yıl dönümünde milletimizin bizden beklentisi de fikir ve telakki farklılıklarımıza rağmen bu yolda mutabakatla hareket etmemiz, milli çıkarlarımızın tahakkuku için elbirliği yapmamızdır.
100. yılını idrak eden bu yüce ve gazi Meclisin her bir mensubunun bu beklentiye uygun davranacağına inanıyorum.
Coğrafyaları şekillendiren, tarihe düzen veren milletimizin dünyaya ve insanlığa söyleyeceği söz bitmemiştir.
Bilakis milletimiz, kargaşayla malul yeni dünyada sözünün tesiri gittikçe artan ve daha da artacak bir konumdadır.
Milletimize ve Türkiye’ye bu gerekçeyle düşmanlığa yeltenenler, kisveleri, gayeleri ve dayanakları ne olursa olsun kaybetmeye mahkumdurlar.
Bu hususta milletimizin cesaretine ve kararlılığına en büyük delil de yüzyıl önce 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan doğup vatanı saran mücadele ve direniş kararlılığıdır.
Birçok vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, Türkiye, bugün artık sadece bir ülkenin ve bir coğrafyanın adı değildir.
Türkiye bugün, kendi sınırlarını aşan bir umudun, bir hamlenin ve insanlık davasının adıdır. Ve Türkiye bugün, sadece vatanımız değil, aynı zamanda vazifemizdir.
Yeni yasama yılının milletimiz, ülkemiz ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, başta Cumhuriyetimizin banisi ve Milli Mücadelenin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşları olmak üzere bu millet için emek vermiş, bu yüce çatı altında hizmet etmiş bütün vatan evlatlarını ve aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.