Uluslararası alım heyetleriyle Türkiye’den üreticileri bir araya getiren 75 ülkeden katılımcıların 954 stantla yerini aldığı fuarı 400 binden fazla ziyaretçi izledi. Orion Fuarcılık’ın ev sahipliğinde düzenlenen 15. Agroexpo Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Fuarı'nda yaklaşık 700 milyon dolarlık bir iş hacmi de sağlanmış durumda.
Fuarı açılışından sonuna kadar takip etmeye çalıştım. Açılış töreninde bunca paranın harcandığı fuarda doğru dürüst bir ses düzeni bile ayarlanamamış. Konuşmaları anlamak için büyük çaba sarfetmek gerekiyordu. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nın avdet etmesi ile resmi açılış gerçekleşti. Gerek eşi gerekse kendisi tarım için yoğun çaba harcayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ““Doğayı iyi okuyarak özüne dönen, üreticiyi toprakla buluşturan ve üretileni, herkesle adil bir biçimde paylaşan kapsamlı bir tarım stratejisi geliştirdik. Temel hedefimiz üreticinin doğayla uyum içinde üretmesini; herkesin sağlıklı ve ucuz gıdaya erişimini mümkün kılmak ve refahı artırarak yerelden kalkınmayı sağlamak. Pagos ve Kültürpark'taki üretici pazarları üreticilerimize sağladığımız alım garantili destekliyor. Karakılçık gibi atalık tohumları yeniden ovalarımızla buluşturuyoruz. Tüm çalışmalarımız bu bereketli toprakları yeniden hâkim kılmak için.” derken yüzündeki mutluluk okunuyordu.
Fuara Tekirdağ'dan katılan çiftçi Şaban Ölmez’ın heyecanı müthişti. "Hayatımda ilk kez böyle kalabalık bir fuar görüyorum. Keşke zamanım olsa, fuarı ayrıntılı gezebilsem. 5 yıldır çiftçilik yapıyorum. Daha önce hiç görmediğim tarım aletlerini burada gördüm. Böyle fuarlar, çiftçiler için çok önemli. Hem alışveriş oluyor hem de bizler, tarım alanında yeni çıkan ekipmanları görme şansı buluyoruz." diyor Ölmez.
Eğlenceli aktivitelerin de düzenlendiği fuarda, "traktör futbolu" büyük ilgi gördü. Oluşturulan futbol alanında katılımcılar, traktörün önüne monte edilen paletle, dev topu kaleye sokmaya çalıştı. Traktör sürücülerinin yakınları da tribünlerde, tezahüratlarda bulundu. Ama fuarın 1 numarası tarım konusunda otorite olan sevgili dostum Ali Ekber Yıldırım’dı. Sia Kitap’tan çıkan “Üretme Tüket / İthalat - Siyaset - Rant Kıskacında Tarım” ı imzalarken uzun kuyruklar oluştu önünde.
Bu kitabında da Yıldırım tarımda, gıdada, kırsal yapıda yaşananlarla ilgili bir kesit sunmaya çalışıyor. Kırsaldaki çözülmeyi ve oluşan yeni yapıyı, uygulanan politikaların yarattığı tahribatı, ithalatı, ürün bazında değerlendirmeleri, gıda, GDO, organik tarım, hayvancılık, kooperatifçilik, iklim değişikliğinin etkileri gibi çeşitli konulardaki gelişmeleri yazıyor ve doğru tarım politikalarının nasıl olması gerektiğine işaret ederken ilgili herkesi uyarıyor.
İşte Ali Ekber Yıldırım’dan dikkat çekici birkaç satır.
“
Tarım, her ülke için stratejik sektör olarak kabul edilir. Uygulanan politikalar ve sağlanan destekler de bu stratejik önem dikkate alınarak uygulanır. Günümüzde ülkeler arasındaki ticaret savaşları ağırlıklı olarak tarım ve gıda üzerinden yaşanıyor. Ülkeler gıda ve tarım ürünleri ambargosunu birbirlerine karşı adeta bir silah gibi kullanıyor.
Bu stratejik önem dikkate alındığında Türkiye, bulunduğu coğrafya, iklim koşulları, bitki gen kaynakları, biyoçeşitlilik, ticaret olanakları ve geçmişten gelen tarımsal üretim kültürü ile potansiyeli çok yüksek ülkelerin başında geliyor. Ancak, bu potansiyelin yeterince ve doğru değerlendirildiğini söylemek zor.
Yıllardır dışarıdan empoze edilen tarım politikası ile Türkiye üretim yerine ithalatı destekleyen politikalar uyguluyor.
Üretimden uzaklaştırılan Türkiye, tarımda hemen her ürünü ithal eder duruma geldi. Kendine yeterli olabilecekken tarımda kendi kendini adeta imha ediyor. Bu nedenle ithalat bağımlısı oldu. Sadece mazot, gübre, ilaç, tohum, yem ve diğer girdilerde değil, tarım hammaddeleri ve gıda ürünlerinde de ithalatçı oldu.
Tarıma verilen desteklerin, kredilerin de önemli bölümü ithalata, yani başka ülkelerin çiftçilerini desteklemeye harcanıyor. Türkiye’de yüksek girdi fiyatlarıyla üretim yapan çiftçi, ürününü çoğu zaman maliyetin altında satmak zorunda bırakılıyor. Ürün çiftçinin elinden çıktıktan sonra fiyatı katlanarak artıyor. Tüketici satın almak istediğinde pahalıya alıyor. Üreticide ucuz olan tarım ürünü, tüketiciye pahalıya satılıyor.
Fiyatlar biraz yükselince de tüketiciyi koruma bahanesiyle ithalat yapılıyor. Yapılan her ithalat çiftçiyi tarımsal üretimden uzaklaştırıyor. Çiftçi üretimden uzaklaşınca üretim azalıyor. Üretim azalınca fiyat yükseliyor. Fiyat yükselince daha çok ithalat yapılıyor. Türkiye’nin sokulduğu bu ithalat sarmalından kurtulması gerekiyor. Bu sorunları çözmezseniz üretici olan köylü üretimden çıkıp tüketici olmaya başlar. Türkiye ne yazık ki bu sürece girdi. Uygulanan politikalarla çiftçiye “üretme tüket” deniliyor.
Tarımı ve kırsalı bekleyen en büyük tehlike, üretici vasfını yitirerek tüketici konumuna geçmeleri. Bugün köylerde, kırsalda çiftçiler üretimden çekiliyor. Şehirdekiler gibi tüketici konumuna geçiyor. Köylere şehirden ambalajında yumurta, yoğurt, peynir, süt gidiyor. Manav sebze, meyve götürüyor. Pazar kurulan köyler var. Yani bizim üretim yapmasını beklediğimiz kırsalda yaşayanlar da bizler gibi tüketici oluyor.
Tarımda ithalat sarmalını kırmak ve dışa bağımlılıktan kurtulmak için yeni bir çıkış yoluna ihtiyaç var. Bu çıkış yolu, öncelikle orta ve uzun vadeli, stratejileri belirlenmiş ulusal bir tarım politikasıyla üretimin planlanması, havza modelinin gerçek anlamda uygulanması, ekilmeyen tarım arazilerinin ekilerek üretimin artırılmasından geçiyor. Kısacası çiftçinin yeniden üretim yapmasını sağlayacak, gelir getiren üretim modellerinin yaşama geçirilmesi gerekiyor. Bunun ön koşullarından birisi çiftçinin üretim yaparken para kazanmasıdır. Çiftçi para kazanırsa üretimi sürdürür, ithalata gerek kalmaz.
Türkiye’nin tarımsal potansiyeli çok çok yüksek. Dünyada üretiminde söz sahibi olduğumuz, yeterince değerlendiremediğimiz çok sayıda ürünümüz var. Türkiye, fındık ve incir üretiminde dünyada açık ara birinci sırada. Kavun, pırasa, kiraz ve vişne yetiştiriciliğinde ikinci, baharatlar, biber, çilek, kestane, nohut, Antep fıstığı, ceviz, fiğ, mercimek, taze fasulye, havuç, karpuz, sofralık üzüm ve bal üretiminde üçüncü sırada. Bu zenginlik başka ülkelerin elinde olsa neler olurdu neler?
Saydığımız bu ürünlerden sadece bir kaç tanesinde söz sahibi olan ülkeler tarımdan zenginlik ve refah üretiyor. Türkiye, tarımdan zenginlik üretmek yerine başka ülkelerin çiftçilerini destekleyen ithalatçı politikalarla üretimi, üreticiyi yok ediyor. Çiftçinin üretmesi istenmiyor. İnanıyorum ki, ülke yararına doğru politikalarla, çevreyle dost üretimle Türkiye’nin çıkış yolu tarımda olacaktır. Zengin toprakların, fakir insanları olmayı hak etmiyoruz. Karamsar değil, umutluyuz. Umudumuz, tarımda sahip olduğumuz zenginlik ve insanlarımızdır.