Bu hafta köşeme hangi konuyu taşısam diye gündemdeki başlıkları değerlendirirken maalesef hepimizin gündemine Elazığ merkezli 6,8’lik o yıkıcı deprem oturdu. Edirne’den Kars’a tüm ulusun canı yandı, ciğeri dağlandı. Eminim ki 24 Ocak gecesi çoğumuzun gözüne doğru düzgün uyku girmedi, evi başına yıkılanlarla, evladını yitirenlerle, kardeşini göçük altında arayanlarla birlikte vücudu sıcakta olsa bile yüreği -12 derece ayazdaymış gibi tir tir titredi çoğumuzun. Evvela 24 Ocak Elazığ depreminde kaybettiğimiz tüm canlara Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Yaralı olarak kurtarılan kardeşlerimize de acil şifalar diliyor, Allah beterinden korusun diyorum.
24 Ocak günü bir kez daha ulusumla, bireyi olduğum bu cefakar toplumla gurur duydum. Gurur duydum çünkü deprem basına düşer düşmez ülkemizin her köşesinden vatandaşlar her şeyi bir kenara bırakarak depreme odaklandılar ve zarar görenlere nasıl yardım edebileceklerini düşünmeye başladılar. Komşu illerden depremzedelere evlerini açanlar, yüzlerce kilometre uzaklıktan araba lazım diye gelip arama kurtarma çalışmalarına katılanlar, belki de kendisi için harcamadığı 10 lirayı zora düşen kardeşleri için bağışlayanlar beni etkiledi. Muhabirin kendisine sorduğu ‘’Enkazda yakınınız var mıydı ?’’ sorusuna, ‘’Yakınımız var, hepimiz bizim yakınımız. Biz bu memleketin çocuklarıyız, hepimiz birbirimizin kardeşiyiz.’’ cevabını veren o amca benim içimi titretti. Her ne kadar entelektüel yönden alacak epey yolumuz olsa da, her ne kadar bilinç düzeyimiz epey düşük olsa da birbirimize kol kanat gerişimizi, eldeki bir ekmeği hiç düşünmeden bölüşümüzü gördükçe içimdeki umutlar yeşeriyor. Umutlar yeşeriyor ve diyorum ki işte bu yüzden bu memleketten umudu kesmemeli ve zorlukları olsa da bu toplum için yorulmadan mücadele etmeliyiz, bu insanlar buna değer, bu cennet buna değer, bu cehennem buna değer.
Tabii keşke bugün ülkemizi yönetmekle meşgul olanlar da bu ulusa bu özenle yaklaşabilseydi. Keşke bugün bizler kendi seçtiğimiz idarecilerimizi deprem gerçeğine umarsız kalmakla itham etmeseydik. Lakin manzara ortada, deprem kuşağında olduğu bilinen, pek çok kez büyük depremlerle karşılaşmış ve başarısı dünya kamuoyunca onaylanmış Jeologlar yetiştirmiş memleketimizin 6,8’lik bir depremde nasıl etkilendiğini hep birlikte gördük. 24 Ocak günü doğa bize bir kez daha bir tokat çaktı ve aklımızı başımıza devşirmemiz gerektiğini söyledi. Pek çok kıymetli bilim insanı senelerdir televizyonlarda depreme hazırlık için yapılması gerekenleri anlatıyor, acilen atılması gereken adımları anlatıyor ama bizim idarecilerimizin kulakları bunları hiç işitmiyor. Görenler de zanneder ki bu bilim insanları bu ikazları onlara değil de Burkina Faso hükumetine yapıyor, sanki deprem ve kriz yönetimi bizimkilerin sorumluluğunda değil.
Memleket ayağa kalkmış, insanlar canıyla uğraşırken idarecilerimizin sergilediği o olgun davranışlar hepimizin gözlerini yaşarttı, biliyorum. Lüzumlu lüzumsuz gırla konu üzerine açıklama yapmak için her daim kürsülerde belirebilme yetisine sahip Sayın Cumhurbaşkanı, 6,8’lik bir depremin ardından tüm Türkiye kendisinden açıklama beklerken Twitter üzerinden bir mesaj yayınlayıp sustu. Aylık maaşı 30 bin liradan fazla olan Kızılay Başkanı daha millet ne olduğunu anlamadan, açlık sınırında yaşayanların önüne mendil açıp depremzedeler için 10 lira atın dedi. Bölgeye intikal eden sayın bakanlarımızdan herkes yaşanan afete yönelik devlet adabına uygun açıklamalar beklerken, sayın bakanlar takılmış plak misali ‘’Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla buraya geldik, Sayın Cumhurbaşkanımız olayı takip etmekte, Sayın Cumhurbaşkanımız öyle dedi, Sayın Cumhurbaşkanımız şöyle dedi.’’ diye lafı geveleyip durdu. 3.Seviyede bir deprem yaşanmış, ülkede bir afet var bizim bakanlarımız hala açıklamalarında genel başkanlarına bağlılıklarını ispatlama derdinde, inanın sözün bittiği yer... Bunlarla kalsa yine iyi, 18 senede bu milletten kaç milyar doları deprem vergisi diye topladığı belli olmayan bakanlar kurulunun, enerji bakanı yayına bağlanıp ‘’Her şeyi de devletten beklemek doğru olmaz.’’ dedi. Bu güruhun akıllardaki sorulara verecek tek bir cevabı olmadığı için ‘’Neden önlem alınmadı ?’’ diye sormaya kalkan herkese fitneci ilan etmeye kalkıyorlar. İnsanlar kazara sorgulamaya başlayacak diye ödleri koptuğu için ‘’Şimdi siyaset konuşma zamanı değil, yaralarımızı saralım, birlik olalım.’’ diyerek ajitasyon yapıyorlar, ajitasyon sökmeyince de hemen linç etmeye başlıyorlar.
Unuttukları bir şey var ki bu kabak artık tadı verdi, yeter ! Sizin ihmalleriniz yüzünden bedel ödeyip durmaktan bu insanların ciğeri soldu. Artık susmayacağız ve sizler bu millete aynı yalanları sıralayıp yaşananları unutturamayacaksınız. Bir ülkede eğer insanlar ölüyorsa, bir ülkede eğer bir felaket geliyorum diye bağırırken önlem alınmadığı için insanlar ölüyorsa siyaset konuşmanın tam zamanıdır. Eğer bir iktidar her fırsatta kendisine güvenerek %50 oy veren milletini tiye alıyorsa, kendisini eleştiren herkesin aklıyla alay ediyorsa siyaset konuşmanın tam zamanıdır. Prof. Dr. Naci Görür hoca Elazığ’a ilişkin bir rapor hazırlayıp gerekli mercilere sunduğunu ve raporda çözüm olarak önerdiklerinin reddedildiğini bildirdi. Depremde canı yanan vatandaşlarımız için ve açıklama bekleyen tüm Türkiye için size sormak istiyorum; sizin için insan hayatından önemli olan nedir ki bu önerileri dikkate almadınız ? Oradaki vatandaşların hayatını neye değiştiniz ? Sizden nemalanmak isteyen iki üç müteahhidi zengin etmek mi daha önemliydi, imar aflarıyla teşkilat mensuplarınıza çarpık yapılaşma hakkı tanımak mı daha önemliydi, yoksa orada evleri bedenlerine mezar olan vatandaşlar mı daha önemliydi ? Deprem vergisi diye 18 senede topladığınız 60 küsür milyar doları ne yaptınız ? Yeni bir sarayın inşası için mi hibe ettiniz yoksa seçim meydanlarında milletin kafasına attığınız çay paketlerine mi bayıldınız ? Uzmanlar coğrafi şartlara meydan okunarak yapılaşma yapılamaz diye paneller düzenleyip bildiriler okurken neredeydiniz ? Çalışkan rolüne girebilmek için altyapısının içine tükürdüğünüz şehirlerin bugün ne kadar riskli hale geldiğini anlayamıyor musunuz ? Kendiniz peşinize bin tane koruma takmış gezerken, vatandaşlar can verdiği zaman yaşananları yok ‘’Allah’ın takdiridir.’’, yok ‘’Bu işin fıtratında vardır.’’ diye geçiştirmekten hiç hicap duymuyor musunuz ? İnsanları kaybettiğimiz, acılar çektiğimiz bir anda kameraların karşısında sizlerden kayda değer sözler duymak isteyenlere kabadayılık yapmaktan azıcık da olsa imtina etmiyor musunuz ?
Ben kabul etmiyorum efendim ! Depremde ölmek bu memleketin evlatlarının mukadderatı değildir, deprem değil tedbirsizlik öldürür. Bu zamana kadar pek çok uzman alınması gereken tedbirleri bıkmadan tekrar tekrar anlattı çektiğimiz acılar, yitirdiğimiz hayatlar hepimize yetti de arttı. Bu deprem ihmal ettiğimiz son deprem olsun, bu lütfen son olsun. İnanın tüm mesele odaklarımızı birincil - ikincil olarak sınıflandırabilmekte ve samimiyette. Doğayla inatlaşmak, gerçeklere kulakları kapatmak ancak vereceğimiz zayiatı artırır. İktidar Kanal İstanbul hayatidir diye kampanya yapıp arsalar yabancıya gitmesin diyerek İstanbul’u parsel parsel bölüşürken doğa hepimize neyin hayati olup olmadığını acı şekilde hatırlattı. ‘’Bugün siyaset konuşmayalım, birlik olalım, çok üzgünüz.’’ Minvalinde bayat beyanların ötesinde kamuoyunu rahatlatacak, akılcı ve gerçekçi açıklamalar bekliyoruz artık. İktidar Allah’ı, dini, kitabı, vatanı, bekayı bu işin içine karıştırmadan lafı dolandırmadan, sömürü yapmadan; depreme karşı acil bir eylem planıyla toplumun huzuruna çıkmak zorundadır. Bunu kendisini iktidara taşıyan ve 18 senedir iktidarda tutan bu millete borçludur, bu borcu ya ödemelidir ya ödemelidir !
Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyor, yaralılara acil şifalar diliyorum. Depremden sonra farklılıkları görmeyerek birbiriyle dayanışma içinde olan tüm belediyelerimizi kutluyorum. Hiç bıkmadan büyük özveriyle çalışan AFAD ekiplerimize, jandarmalarımıza, polislerimize, doktorlarımıza, hemşirelerimize, tüm personellerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza genç bir kardeşleri olarak en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Allah beterinden saklasın ve Allah birliğimizi, dirliğimizi, birbirimize olan inancımızı bozmasın diyorum çünkü biliyorum ki gerisi elbet halledilir.
Unutmayın ki her grup, her iktidar, her lider gelip geçicidir ama kadim Türk ulusu payidardır. Bu karanlık günler geçecektir, devran dönecektir ve Türk ulusu elbet hak ettiği gibi yönetilecektir. Hem de düşündüğünüzden daha yakın zamanda, çok daha yakın zamanda.
Aydınlık günler yakında