Habertürk yazarı Fatih Altaylı, AKP'li Mustafa Şen'in kendisine verdiği yanıtı köşesine taşıdı. Altaylı, Şen'in son sözlerine köşesinden tekrar cevap verdi.
Altaylı'nın bugünkü yazısından ilgili bölüm şöyle:
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen kendisi hakkındaki 14 satırlık kısa yazıma oldukça uzun bir yanıt göndermiş.
Aynen yayınlıyorum:
“Sayın Fatih ALTAYLI
Öncelikle, bu salgın günlerinde iyi ve sağlıklı olmanızı dilerim. 22.07.2021 tarihli haberturk.com’daki yazınızda, twitterdaki mesajımı hiç ilgisi olmayan bir noktaya çektiğinizi üzüntüyle okudum. Yazınızdan, nasıl bir tweete, nasıl bir tweetle mukabele ettiğimi okumadığınızı anlıyorum. Benim ifadelerimde sizin kullandığınız cümle yok ve olamaz da. Sizin kullandığınız ifade, maalesef trol ordusunun çarpık ifadesi ve ne yazık ki siz onu kullanarak değerlendirmelerde bulundunuz. Halbuki ilgili mesajım, tüm muhacir ailelerin başımız üstünde yeri olmak üzere, kendisi de bir muhacir/mülteci aileden gelen birine açık bir empati çağrısından ibarettir. Mültecileri en çok, tarih içinde yakın sayılabilecek bir süre önce buraya gelmek zorunda kalanların anlamaları gerekir diye düşünmüştüm.
Suriyelilere gelince; muhtelif televizyon programlarında da dile getirmiş olduğum gibi -belki sizin programınızda da-, nihai olarak dönmeleri stratejik olarak daha iyi olacaktır. Suriye’de nüfus ve tapu kadastro daireleri ABD, DAEŞ, PKK, PYD, Rejim, İran ve Rusya güçleri tarafından bilinçli olarak pek çok yerde tarumar edilmiştir. Orada korkunç bir nüfus ve mal mülk mühendisliği yapılmıştır. Suriyelilerin, hususen Türkmenlerin, canlı şahitler varken, geri dönüp yurtlarına, mallarına, mülklerine sahip çıkmaları gerekir. Bu stratejik bir önceliktir. Özellikle, diğer tüm Türk yurtlarından gelenlerin de böyle yapması gerekir; aksi takdirde o yurtlar zamanla Türk yurdu olmaktan çıkar. Bu konuda dün de böyle düşünüyordum, bugün de böyle düşünüyorum. Ancak; bu, Avrupalıların bize yaptığı gibi, yabancı düşmanlığı yaparak, mülteci düşmanlığı yaparak ve ayrıca üç gün önce gelenin üç gün sonra geleni kovduğu bir şekilde olabilemez. Hatırlayacak olursak, Lozan imzalandığında içerideki nüfusun yarısı sınırların dışından gelenlerden oluşuyordu ve kimse kimseye git dememişti. Çünkü Türk milleti hiç bir zaman ayrımcı, yabancı düşmanı, mülteci/muhacir düşmanı olmadı; olmayacaktır da…
Biz sivil toplum kuruluşları olarak, vaktiyle Suriyelilerin orada kalıp gelmemesi için İdlip’te binlerce ve on binlerce briket evler yaptırdık ve bu süreç devam etmektedir. İnsanların başına bomba yağarken gelme diyemezsiniz elbette. Ama onlara orada güvenli bir bölge oluşturursanız, gelmezler. Bu şekilde 4 milyon insanın hareketliliği ve belki önemli bir kısmının Türkiye’ye geçişi bir şekilde önlenmiş oldu.
Anadolu’daki tarihimiz bahsinde ise sizin gibi düşünmüyorum ve Büyük Türk Milleti sadece son bin yıldır değil, Malazgirt öncesindeki bin yıllarda da bu coğrafyada varlık göstermiştir diyorum. Bunu yanlış bulan tarihçiler olsa da, meslekten bir tarihçi olarak, Malazgirt öncesinde de bu coğrafyada olduğumuzu gösteren yeterli delil olduğuna kaniyim. Malazgirt ise bunun harika bir ebedî tacı olmuştur.
Netice olarak, a) Suriyeliler meselesi çarpıtarak, duygusallıkla ve karşıt duygusallıkla çözülemez. İnsanî, ahlaki, vicdanî ama aklî çözümler gerekir; b) AK PARTİ’deki görevimi de yanlış yazmışsınız. Okuyucular olarak daha özenli yazılara hakkımız olduğunu düşünüyorum.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.
Mustafa ŞEN
AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı
AR-GE ve Eğitim Başkanı”
Bu da benim Şen'e yanıtım
Sayın Mustafa Şen,
Kibar yanıtınızı okudum.
Teşekkür ederim.
Merak buyurmayınız. Partideki görevinizi elbette biliyorum.
Parti sözcüsü dememin nedeni görevinizden dolayı sözlerinizin partinizi bağlayıcı olmasından ötürüdür.
Siz de gayet iyi bilirsiniz ki, genel başkanların ve yardımcılarının sözleri hukuk önünde parti açısından bağlayıcıdır.
Ben sizin kullandığınız cümleleri yazımda aynen kullanmadım, doğru.
Sizin cümlelerinizden çıkan manayı kullandım.
Siz şöyle yazmıştınız:
“Suriye’den gelenlere sordum. Diyorlar ki: İlk olarak bizden önce gelenler geldikleri yere gitseler, biz de yol yordam öğrensek, sonra biz gitsek.’’
Mustafa Bey, bu “Önce Türkler gitsin” demek değil de ne demek!
Siz ciddi adamsınız.
Niye bizim aklımızla alay ediyorsunuz.
Yapmayın lütfen.
Suriyeli ve Afgan ve Iraklı ve Afrikalı göçmenleri nasıl olur da dağılan bir imparatorluğun Müslüman tebaasını ana vatana getirmesi ile kıyaslarsınız.
Onun adı mübadele idi.
Türkiye topraklarındaki gayrı Müslimler gitti, oralardaki Müslüman Türkler geldi.
Arada zavallı Hristiyan Türkler de kaynadı gitti o ayrı.
Hani bugün çok övünüyorsunuz ya “Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemiz” diye.
O mübadele olmasa idi yüzde 60’ı Müslüman olacaktı bilesiniz.
Üstelik genel başkanınızın 30 yıl kadar önce Bulgaristan’da Todor Jivkov’un Türkleri Hristiyanlaştırma politikasından kaçıp gelen Müslüman Türkler’e karşı neler dediği de hala aklımızda.
Mustafa Bey, merak buyurmayınız.
İnsanlık konusunda kimseden aşağı kalmayız. O mültecilerin durumunu en az sizin kadar anlarız, hissederiz.
Onlar için en az sizin kadar yanarız.
Üstelik de onları ucuza çalıştırıp, üzerlerinden “Kirli para kanlı para” kazananlardan olmadığımız halde anlarız.
Bu konuda hemfikir olduğumuz açıktır.
Söylediğimiz artık ülkelerine dönmeleri için gereken şartları oluşturalım, ülkelerini yeniden kurmalarına destek olalım diyorum sadece.
Bu misafirlik çok uzadı diyoruz.
Önce salona yerleştiler.
Yakında yatak odamıza girecekler.
Sonrası felaket zaten.