Ülkelerini Ankara’da temsil eden 10 büyükelçinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını hatırlatarak dört yıldır cezaevinde tutulan Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını altına imza attıkları bir bildiriyle istemeleri iktidar cephesinden büyük tepki çekti.
Yalnız iktidar cephesinden de değil; CHP ve İYİ Parti liderleri de “Yabancıların iç işlerimize müdahalesine karşıyız” açıklamasını yaptılar.
İktidarın itibar ettiği kalemler ile muteber yorumcular da “Bu bir operasyon” tespitinde bulundular.
Neredeyse eş-zamanlı olarak Avrupa Konseyi ülkemizdeki bazı uygulamaları ciddi biçimde eleştiren ‘Türkiye 2021 Raporu’nu yayınladı; Dışişleri Bakanlığı raporu ‘çifte standartlı’ buldu. Muteber yazarlar ve yorumcular, raporun yayınına yine “Bu bir operasyon” tepkisini verdiler.
Zengin ülkelerin çatı örgütü G-7 ile irtibatlı ‘Mali Eylem Görev Gücü’ , ülkemizi, “Kara para aklandığı ve terörizmin finansmanını engellemede yeterli çaba gösterilmediği için” aynı grupta yer almayı hiç istemeyeceğimiz ülkelerin yanına gönderen ‘gri liste’ye aldı. Kulak verdim, dün akşam bu konuyu ekranlarda tartışan muteber yazar ve yorumcular, neredeyse istisnasız “Bu bir operasyon” hükmünü tekrarladılar.
Herhalde ekranda bulundukları sırada geliştiğinden haberleri olmadığı için o konuya girmediler; ABD’de görülen Halkbank davasına Türkiye’nin itirazını görüşen New York’taki mahkeme, dün, o itirazı reddetti ve davanın görüşülmesine devam edileceğini duyurdu. Tartışmacı muhteremlerin haberi olsaydı, bu gelişme için de “Bu bir operasyon” demekten geri durmayacaklarına eminim.
Bu listeye eklenmesi gereken ülkemizi yalnızlaştırmayla sonuçlanabilecek başka olaylar da son zamanlarda birbiri ardına gerçekleşiyor.
Yakınlaşmak istenen Mısır Yunanistan’la ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile safları sıklaştırıyor.
Rusya Libya’dan sonra Suriye’de de Türkiye’nin varlığını sona erdirmeyi hedefleyen oldu-bittileri arttırmakta.
Ülkelerin ekonomik performanslarına not veren uluslararası reyting kuruluşları da zamanı olmamasına rağmen Türkiye ile ilgili açıklamalar yapmaktalar.
Hiç kuşkusuz onları da “Bunlar birer operasyon” tepkisini hak eden listeye ekleyebiliriz.
Konuya böyle girince benim muteber kadrodan bu konuda farklı düşündüğüm sanılmasın; ben de onlar gibi bütün bu gelişmelerin tesadüfen olmadığına inananlardanım. Belli ki, eline fırsat geçen, Türkiye’yi -ya da hükümeti ve iktidar cephesini- zora düşürecek ne varsa onları bir bir hayata geçirmekte.
‘Operasyon’ iddiası boşuna değil.
Türkiye’yi zora düşürerek iktidarı yerinden etmek istenir gibi davranılıyor.
Joe Biden, henüz ABD başkanı seçilmemişken, kampanya sırasında görüştüğü New York Times’in yayın kadrosuna, Türkiye’deki mevcut iktidara hesap soracağı biçiminde yorumlanabilecek sözler sarf etmişti.
F-35 uçaklarını teslim etmeme ve kendisinden önceki dönemde konulan yaptırımları kaldırmama Biden’in tercihi. Osman Kavala bildirisini imzalayan diplomatlardan biri de ABD büyükelçisi.
Türkiye’den gelen sert tepkilere rağmen Almanya geri adım atmak şöyle dursun, siyasileri ağzıyla bildirideki talebi bir kez daha tekrarladı.
“Bunlar operasyon” diyenleri haklı çıkaracak bir durum var gerçekten.
Ancak yine de anlamadığım bir şeyler var.
Yapılmak istenenlere tepki verenler, yapılanın ‘operasyon’ olduğunu söyleyenler hiç de konunun vahametinin farkına varmış gibi davranmıyorlar. İşte ben bunu anlayamıyorum.
Operasyonlar yüzünden piyasalarda bir panik havası esti esmesine ve bu da ekonomiyi mutlaka olumsuz etkilemiştir; ancak piyasaları esas tedirgin eden ilk hareket yabancılardan gelmedi. Dolar’ın TL karşısında değer kazanmasını tetikleyen olay Merkez Bankası’nın aldığı faizi iki puan daha indirme kararıdır.
Ne gerek vardı ‘operasyon’ yapılacak ülkeyi ekonomisini zayıf gösterecek böyle bir yanlışlığa sürüklemeye…
Boğaziçi Üniversitesi’nde bazı öğrenciler ile bazı öğretim üyelerinin rektör atama yönteminden duydukları rahatsızlığı bir çadır etrafında toplanarak dışa vurmalarına dün şiddet kullanılarak müdahale edildi. Özel güvenlik elemanları ile sivil giysili birilerinin öğrencilere karşı kullandıkları orantısız gücü kameralar kaydetti, görüntüler ekranlara taşındı.
Ne gereği vardı böyle bir müdahalenin?
Hiçbir yabancı güç bir ülkedeki iktidarı yerinden edemez; muhalefet partilerinin öyle durumlarda otomatik olarak iktidarın yanında yer aldığı bir ülke Türkiye. Esas bir iktidarın sonunu getirecek olan kendi hatalarıdır.
İktidarın ‘operasyonu’ işlevsiz kılmak için yapabileceği doğrular var.
Mesela?
Osman Kavala’yı dışarıdan gelen baskılar üzerine serbest bırakmak raconu zedeler diye endişe ediliyorsa, onun durumunda olan -yani gereksiz yere tutuklu yargılanan- başkalarıyla birlikte bunu yapabilir iktidar. Aylardan beri sözü edildiği halde bir türlü Meclis’e sunulmayan yargı reformunun tam zamanı.
‘Kara para aklamak’ ve ‘terör örgütlerine müsamahalı davranmak’ türü ithamları boşa çıkartacak bir dizi girişime de ihtiyaç var.
Yolsuzluklara müsamaha edildiği görüntüsünü ortadan kaldırmak zor olmamalı.
Endişemi de bu noktada paylaşmak isterim.
Şu sırada en fazla kaçınılması gereken davranış tarzı, sosyal medyaya gem vurmaya kalkışmak gibi herkesin ‘operasyon’ olarak değerlendirdiği dışarıdan gelen oldu-bittileri haklı gösterecek yanlışlıklardır.
Ya da 10 büyükelçiyi ‘istenmeyen kişi’ ilan ederek ülkelerine geri göndermeye kalkışmak gibi…
Toplumsal olaylara orantısız güç kullanarak müdahale etmek gibi…
Yanlışların yerini artık doğrular almalı.