Fırtına öncesi mi? Yoksa…

Sadullah Özcan


Türkiye seçimini yaptı. Yeni sistemin ayakları oturuyor. Başkanlık kabinesi oluştu. Yürütme görevlerini yerine getirmeye başladı. Meclis’te Başkan, Başkanvekilleri, İdare Amirleri, Kâtip Üyeler, Komisyon Üyeleri ve Komisyon Başkanları belirlendi. 

Artık Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin önemli ayakları devreye giriyor. Türkiye iç siyasette ve iç işleyişte istikrar konusunda önemli adımlarını atmış oldu. 

Türkiye acil seçim ve bu seçim atmosferi nedeniyle dikkatini içeri yoğunlaştırırken dünyadaki gelişmelerden gündem itibarı ile uzak kaldı.  Gündem itibarı ile uzak kaldığımız dünya da diplomatik ilişkiler artarken aslında sıcak gelişmelerde sessizlik hâkim. Türkiye’nin Afrin Harekâtı ve müthiş başarısının ardından Suriye’nin kuzeyinde yoğunlaşan emperyalist hamleler yerini Suriye’nin güneyine kaydırdı. ABD’nin sıcak çatışma üzerinden PYD-YPG-PKK’yı kullanarak Türkiye’yi ablukaya alma stratejisinin çökmesi sonrası tersi bir hamle ile tüm bu unsurları yüzüstü bırakan yeni bir stratejiye yöneldi. Sonrasında Mümbiç uzlaşması yaşandı. 

ABD’nin strateji değişikliği başarısızlık psikolojisi midir? Yoksa yeni hamleler için hazırlık mıdır? Bilmiyoruz.  Ama ABD’nin boş durmadığı kesin. Çünkü ABD Afrin harekâtı sonrası dünya da bir anda çatışmacı, karıştırıcı, kışkırtıcı stratejiden vazgeçip uzlaşmacı bir stratejiye geçti. Türkiye ile durum ortada Mümbiç uzlaşması. Kuzey Kore ile zirve yaptı. Trump ile Putin buluşması.

Aslında dünya da sessiz ve derinden yaşanan ciddi gelişmeler yaşanıyor. O nedenle sessiz sedasız yaşanan bu gelişmeler yakından takip edilmek zorundadır. ABD’nin Başkan Trump üzerinden özellikle ekonomi ve ticaret alanında Avrupa ve dünya ile giriştiği gümrük oyunu dikkat çekici. G8 toplantısında Merkel’in de içinde bulunduğu fotoğraf durumu özetliyor. Geçtiğimiz günlerde NATO Liderler buluşmasında Trump’ın çıkışı ve birlikten ayrılma resti ayrı bir öneme sahip. ABD’nin Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşıması ve bunun üzerine dünyada ortaya çıkan tartışmaları da unutmamak gerekir. 

Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir. Bunu en yüksek perdeden dünyaya duyuran ve tavrı koyan Türkiye’dir. Kudüs İsrail’in Başkenti olmaz. ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması bu nedenle kabul edilemez. 

Şu Tarihi bir gerçektir. Kudüs’ün güvenliği karadan İstanbul’dan başlar. Denizden ise Kıbrıs’tan başlar. Türkiye’nin Kıbrıs’a sahip olması hem Anadolu güvenliği, hem de Kudüs’ün güvenliğini elinde bulundurmak açında hayati bir önemdedir. 

Aslında bizler Kudüs’le ilgili üstünlüğümüzü Ruslarla yaptığımız 1878 savaşında kaybettik. İngilizlerin tarihi oyunlarının içinde bulduk kendimizi. Ruslardan kurtulmamızın karşılığında İngilizlere geçici kiralanan Kıbrıs bu açıdan dönüm noktasıdır. İşte 1878 Temmuz’un da gerçekleşen bu anlaşmanın üzerinden 140 yıl geçti. 1974 ile önemli bir kısmını kontrol altına aldığımız Kıbrıs’ın Anadolu’nun güvenliğini sağlama da etkin olsak ta Kudüs’e bakan tarafında halen İngiliz’in üstleri dolayısıyla eksiklik bulunmaktadır. Sizler bakmayın İngiltere’nin sözde ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasına tepkisine. Aslında Kıbrıs’taki üsleri dolayısıyla İsrail’in en önemli güvencesi İngiltere’dir. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İngiltere ziyareti- ki bu ziyaret döneminde ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması gerçekleşti- önemlidir. Bu ziyaretin amacı konusunda çok konuşulmadı. Fakat enteresan pazarlıklardan söz ediliyor. Bu pazarlıkların resmi olma durumu yok. İngiltere’nin Ortadoğu, Kudüs ve Akdeniz hâkimiyetini devam ettirebilmesi için Kıbrıs’ta devam etmesi kaçınılmaz. Türkiye ise tarihi anlaşmalardan dolayı haklarını diplomatik yollardan geri almanın peşinde. 

Türkiye’nin son zamanlarda döviz üzerinden önemli bir dalgaya tutulması her ne kadar ABD kumpası gibi algılansa da bu konuda ilişkileri iyi gibi gözüken İngilizlerin önemli bir parmağı olduğu göz ardı edilemez. Türkiye’nin uzun vadeli değil ama kısa vadeli finans oyunları ile kısıştırılmak istenmesinin Arap Sermayesinin denetimini 15 Temmuz 2016 darbe girişimi öncesi yaptığı anlaşmalar ile ele geçiren İngiltere’nin hesaplarından kaynaklandığı unutulmamalıdır. İngiltere’de Türkiye’ye finans problemlerinin çözümü için üstü kapalı çok ciddi önerilerin geldiği ifade ediliyor. İngiltere şu an Kudüs’ün denetimi ve Akdeniz hâkimiyeti için Kıbrıs’ta daha uzun süreler kalmanın peşinde. Bu nedenle Türkiye’nin sıkıştığı alanlardan hareketle ikna etmek istiyor. Türkiye bu oyunu gördü. Elde ettiği avantajları bir daha kaçırmamak ve bulunduğu konumu sağlamlaştırmak için önüne konulan hiç bir cazip öneriyi kabul etme taraftarı değil. 10 yılda 800 milyar dolar gibi çok cazip önerilerde bunun içinde.

Kısaca şu an dünya da kartlar yeniden karılıyor. Diplomatik alanda çok hareketli gelişmeler var. ABD-Rusya yakınlaşması bu yakınlaşmaya Vatikan arabuluculuğu gibi. Diplomatik alanda ki hareketliliklerin nasıl sıcak alanlara yansıyacağını bilemiyoruz. Ama Türkiye’nin oyunların orta yerine alınmak isteneceği muhakkaktır. O nedenle siyasi istikrarı rayına girmiş olarak gelişmeleri karşılamak Türkiye’nin en büyük avantajı olacak. 

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…