Geçmişten günümüze, yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarında en yoğun tartışma konularından birini oluşturan kadın sorunu aslında, Eski Yunan'dan bu yana gündem de olan ve o dönemden beri siyasi düşünürlerin tartıştıkları ve eserlerinde kaleme aldıkları çok eski bir konudur.
Kadın-erkek ilişkilerinin zorluğu yüzyıllardan beri birçok insanı ilgilendirdi ve önemli bir tartışma konusu oldu. Günümüzde de görüldüğü gibi kadın - erkek arasındaki bu eşitsizlik açık bir şekilde var olduğu sürece bu tartışmalar devam edecek ve kadınların haklı mücadelesi de sürecektir. Bugün birçok ülkede kadınların hedefi hem kamusal alanda hem de özel alanda tam eşitliktir.
Kadınlarımız günümüze dek uzun ve zorlu mücadeleler sonucunda bazı haklarını elde ettiler. 1789 Fransız Devrimi'ne kadar gerilere gittiğimizde kadınların, Devrim'e fiilen katıldıklarını görmekteyiz. Devrim'in; "eşitlik, özgürlük ve kardeşlik" ilkeleri ve talepleri kadınlar için de geçerliydi. Kadınların yüzyıllardan beri ailenin gelirini artırabilmek ve geçinebilecek düzeye getirebilmek için erkeklerin yanında emeklerini harcıyorlardı. Bu dönemde burjuvazi erkeği kadının çalışmasına izin vermedi. Diğer yandan halk kadını ise tarlada, pazarda, atölyede çalışıyordu.
İlk olarak Fransız Devrimi döneminde 1790'da Theroigne de Mericourt arkadaşlarıyla birlikte (Yasa Dostları Kulübü) kuruyor ve bu yolla yasa koyucunun kararlarını inceleme, açıklama ve eleştirmeyi amaçlıyoruz.
Bu arada; 1791'de Fransa'da Cumhuriyet uğruna yapılan mücadeleler kanla bastırılınca kadın hareketindeki heyecan da azaldı.
Aradan yaklaşık bir yüzyıl geçti ve Sanayi devrimi sonucunda büyük sayıda kadın çalışma yaşamına katıldı. Binlerce kadının çalışma yaşamına katılmasıyla birlikte Sanayi Devrimi'nin yoğun bir şekilde yaşandığı İngiltere'de ve ABD'nde kadınların da, grev, yürüyüş ve protesto gibi araçları kullanarak derin mücadeleler verdiğini görmekteyiz. Örneğin 1845 de ABD'nde, Pensilvanya'da bir iplik fabrikasında 1500 kadın işçinin çalışma haftasının altı iş gününe ve çalışma gününün de 10 saate indirilmesine yönelik talepler nedeniyle bir ay gibi uzun bir süre grev yapmaları önemli bir olaydır. Ardından 1848'de ABD'li kadın hakları savunucusu Elisabeht Stanton ve Lucretia Moot, ilk kez kadın hakları kongresini düzenlediler. Yine, Stanton 1869'da ulusal kadın oy hakkı birliğini kurdu. Stanton ve Moot ABD Bağımsızlık Deklarasyonu'nda, "tüm erkekler eşit olarak doğmuştur" maddesini "tüm kadınlar ve erkekler" olarak değiştirilmesini talep etmişlerdir. Dolayısıyla, kadınlardan gelen ilk taleplere bir göz attığımızda bunların öncelikle kamusal alana ilişkin talepler, yani çalışma yaşamına ve siyasal yaşamı düzenlemek ve kadınlar lehine düzeltmek amaçlı talepler olduklarını görüyoruz. Yaklaşık aynı yıllarda 1866'da ABD'nde bir diğer önemli gelişme eşit ücret talebinde bulunan ve kadınların lider konumuna gelmesini ortaya atan ilk örgütlenme ulusal birlik kuruldu.
Bu arada Avrupa'da da önemli gelişmeler olmaktadır. 1864'de 1. Enternasyonal'de Uluslararası işçi Birliği kuruldu ve Genel Konsey kadınların üyeliğe alınmasını onayladı. 1867'de John Stuart Mill İngiltere Parlementosu'nda kadınlara oy hakkı istedi. Kadın sayısının artması ile ev dışınn çıkan çok sayıda kadın İngiltere'de seslerini duyurmaya ve taleplerini yüksek sesle vurgulamaya başladılar. Yüzyılın sonlarına doğru, 1889'da Londra'da 700 kibrit işçisi kadın, vasıfsız işçiler arasında sendikalaşmayı başlatan bir kıvılcım oldu ve bu tarihlere kadar binlerce kadın bu dönemde sendikalara katıldı. 1900'lerin başlarında kadınlar çalışma yaşamı dışında başka bir talebi getirmeye başladılar. Siyasi yaşama katılım talebi kadınların öncelikle oy hakkı istemi olarak ortaya çıktı. Kadınlar İngiltere'de oy hakkı için dilekçe kampanyası başlattılar ve binlerce kadın tarafından gösterilere protestolara katılım oldu. Bu dönemde kadınların kendilerine oy hakkı isterken annelik rollerinin tam anlamıyla ön planda olduğunu ve kocaları ve çocukları için de taleplerde bulunduklarını görüyoruz. Örneğin, 1905'deki yürüyüşlerde kadınlar " çocuklarımıza yiyecek, kocalarımıza iş ve dünya işçilerinin birliği" diye seslenerek yürüdüler. Sonuç olarak kadınların İngiltere'deki bu mücadelesi bir ses getirdi ve 1928'de kadınlara 21 yaşında oy hakkı verildi.
Kıta Avrupa'sında ki gelişmelere baktığımızda yüzyılın başta Rusya'nın Moskova, Petersburg ve Odessa gibi büyük şehirlerinde ilk kadın mitinglerinin yapıldığını görüyoruz. Bu mitingler sonucunda 1908'de Rusya Kadın Kongresi toplanıyor. Almanya'daki önemli bir gelişme ise 1908'de kadınların partilere üye olmaları kabul edilir. Artık kadınlar Avrupa'nın birçok önemli şehrinde toplanmakta ve seslerini duyurmaktadırlar. 1910'da Kopenhag'da 2. Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Kongresi toplanıyor ve Clara Zetkin tarafından 8 Mart'ın Uluslararası Kadın Günü olması teklifi yapılıyor çünkü artık kadın sorunu ve kadının kamusal adım atmasıyla gündeme getirdiği sorunlar sokağa çıkıp oldukca yoğun bir biçimde dile getirilmeye başlanmıştır. Bunun iki önemli örneği İngiltere ve Rusya'da kadın işçilerin düzenledikleri grevlerdir. 1911'de İngiltere'de 21 fabrikada 15 bin örgütsüz kadın işçi greve gitti ve 18 fabrikada kadınlar örgütlenme hakkı kazandılar. Ardından 1913'te Rusya'da tekstil fabrikası işçisi 2000 kadın ücretli hamilelik izni için greve gitti. Bunu ilk kez kadınların kadın merkezli bir talebi olarak değerlendire biliriz.
Aynı dönemde yani 1900'lerin başlarında ABD ve Avrupa ülkelerinin dışındaki gelişmelere göz gezdirdiğimizde büyük sayıda Filistinli kadının İngiltere'nin Filistin'i işgalini protesto için yürüdüklerini ve yine aynı şekilde Mısırlı kadınların da Kahire'de geniş çaplı yürüyüşler düzenlediklerini saptamaktayız. Ayrıca, Hindistan'da da kadınlar kolonileşmeye karşı çalışmalar yapmaktadırlar. Bu dönemde bu ülkelerin kadınlara eşit ücret ya da oy hakkı gibi kadının erkekle eşitliği merkezli taleplerini henüz dile getirememektedirler. Kolonileşme ve ilgal gibi erkeklerin mücadele verdikleri alanlara katılamamaktadırlar; Çünkü henüz ülkelerinin bağımsızlığı elde edilmemiştir.
1900'lerin ortalarına kadar iki Dünya Savaşı yaşanmıştır ve özellikle ikincisinden sonra kadınlar uluslar arası alanda ve kurumlarda birçok kayda değer hakkı kazanmışlardır. Bunların en önemlilerinden biri; 1945'te Birleşmiş Milletlerin kuruluşuna ilişkin taslak Birleşmiş Milletler Anlaşmasının kabulüne dönük gerçekleştirilen konferansta, anlaşmada geçen "erkekler arasında eşitlik" maddesinin "kadınlar ve erkekler arasında eşitlik" olarak değerlendirilmesidir. Ardından diğer bir önemli gelişme de 1946'da "Kadının Statüsü Komisyonu" kurulmasıdır.
1960'larda yoğunlaşan kadın hareketi ve talepleri sonucunda 1970'ler de uluslararası örgütler çerçevesinde kadın hakları konusunda girişimler yoğunlaşmaya başlamıştır. Bunların etkisinin bir oranı olarak değerlendirebileceğimiz birçok önemli adım, 1975'te Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Kadın 10 Yılını ilan etmesidir. Ayrıca aynı yıl Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi Kararı ile Kadının ilerlemesi için Birleşmiş Milletler Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (INSTRAW) kurulmuştur. Ertesi yıl 1976'da Eylem Planını desteklemek ve kadınlar için bir fon oluşturması üzere Birleşmiş Milletler Kadınlar için Kalkınma Fonu (UNIFEM)kuruldu.
1975' de kadınların dünya çapında bir araya gelerek seslerini duyurma imkanı buldukları çok önemli bir gelişme Mexico City'de 1. Dünya Kadın Konferansının toplanmasıdır. Burada eylem planı Birleşmiş Milletlere üye ülkeler ve de kadın sorunlarına çözüm getirecek mekanizmaların kurulması önerilmiştir. Daha sonra sırasıyla 1980'de Kopenhag'da ikinci, 1985'te Nairobi'de üçüncü ve 1995'te Pekin'de Dördüncü Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiş, "Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu" kabul edilmiştir.
İlk Dünya Kadın Konferansı'ndan sonra 1979'da uluslar arası alanda eleştirme anlayışının hakim olduğu iki önemli gelişme meydana gelmiştir. İlk gelişme Avrupa Ekonomik Topluluğu tarafından kabul edilen kadının çalışmasına dair direktiflerdir. Sonra uluslararası düzeyde daha kapsamlı bir eşitlik anlayışı Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde düzenlenen Kadın Konferansları ve Kadın On Yılının bir meyvesi olan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrıcalıkların Önlenmesi Sözleşmesi ile somut bir düzeye getirilmiştir.
Sonuç olarak Batı'ya baktığımızda 1970'lerden itibaren kadın hakları konusunda bir gelişmeden söz etmek mümkündür. özellikle Batı Avrupa'da kadınlar eğitim, çalışma ve siyasal yaşam alanlarında önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Türkiye'de kadın haklarından söz edilirken en övgüyle söz edilen dönem Cumhuriyet'in ilk yıllarıdır ve hakları bu dönemde sınırlı kalmıştır. Eğitim ve çalışma alanlarında ve siyasal yaşamda kadınların sayısının son dönemde artmasına rağmen kadınlar arasından istenilen düzeyde gelişmeler kaydedilememiştir. Bunun nedeni ise devletin bir kadın politikasının olmamasıdır. Kadınların eşitlik anlamında haklar elde etmeleri ve kamusal alana büyük sayılarla katılıp yüksek aşamada görevlerde bulunabilmeleri için çok yönlü bir kadın projesi gereklidir.