Devletin disiplini bozuldu. Kontrol mekanizması ciddi olarak dağıldı. Parlamento’nun işlevi neredeyse sıfırlandı. Dış politikada doğru mu yapıyoruz, iç politikadaki yanlışları düzeltmek yerine, yeni dertler açmıyor muyuz başımıza? İktidardan şikâyetçiyiz tamam da, muhalefetten memnun muyuz sanki? Al birini çal ötekine…
Halk doğruları bilmek istiyor. Gördüğü ile kendisine anlatılanlar çok farklı çünkü. Millet istatistiklere güvenmiyor, yönetimin bilgilerine kuşkuyla bakılıyor artık. Biri ortaya çıkıp doğruları söylemeli. Ancak bu doğruların inandırıcı ve kaynağının sağlam olması şart.
Türk basını tanınamayacak hale geldi. Çoğu iktidarın kontrol ve güdümünde. Geri kalanı ise, millete sesini duyurmakta zorluk çekiyor. Bu durumda tıpkı Parlamento gibi, basının da işlevi engellendi, hatta etkisizleşti. Halk gerçeği gazetelerden, televizyonlardan, yayın organlarından öğrenmek yerine sosyal medyaya sarıldı. Oradan gelen ve sağlığı tartışılan haberler de tatmin edici değil.
Ortada bir başka önemli yanlışlık da, muhalefet anlayışından kaynaklanıyor. Türkiye’de ciddi, araştırmacı, projeler üreten, yanlışları belgeleriyle ortaya koyan, çözüm getiren bir muhalefet yok. Ortada iyi niyet var, bir şeyler yapma çabaları var ama yetersiz.Yıllardır iktidarın ortaya attığı konulara ve yarattığı suni gündemlere cevap yetiştiren bir muhalefete sahibiz.Laf üretmekte müthiş başarılılar,iktidara laf yetiştirmekte üzerlerine yok.Ama siyasi gevezelik Türkiye’nin hayati sorunlarını çözmüyor ki..
Bizim muhalefetimiz ekran muhalefetinin ötesine gidemiyor. Sahada yoklar, Ankara’nın dışına çıkmıyorlar, Anadolu’ya ve köylere gitmiyorlar, halka dokunmuyorlar çoktandır. Oturduğun yerden muhalefet olmaz. Nasıl olur, nasıl olmalı diye soran okuyucularıma, dilimin döndüğü kadarıyla anlatayım. Ana muhalefet için söyleyeyim de, diğerleri de kulak verirler belki.
Gazetecilerin devletin belgelerine, bilgilerine ulaşma imkânları yok artık. Devlet eğrisiyle doğrusuyla ne veriyorsa, onunla yetinmek zorundalar. Doğruya ulaşma çabaları, genelde mahkemelere kadar gidiyor. Onların dokunulmazlıkları yok çünkü. Ama milletvekillerinin var. Oturdukları yerden kalksınlar ve devlet dairelerine gitsinler. Yapılanları, kararları, sonuçlarını incelesinler. Olmadı mı, Sayıştay raporlarının peşine düşsünler, bunları millete devamlı açıklasınlar. Belediyeleri incelesinler, imkânların nasıl yağmalandığını tespit etsinler, Meclis üyelerinin içinde muhalefete mensup olan yok mu yani?
Gölge kabine kursunlar. Her bakanlıktan bir kişiyi sorumlu tutsunlar. Ayrıca beşer milletvekilinden oluşacak gruplar halinde bakanlıkları, resmi kurumları kontrol altına alsınlar. Diyanetle ilgili, vakıflarla ilgili inanılmaz haberler dolaşıyor ortalıkta. Güvenlikle ilgili belirsiz güçlerin palazlanmaya başladığı söyleniyor. Doğru mudur bunlar, bizim doğrulama imkânımız yok ki… Ama dokunulmazlığa sahip milletvekilinin var. Efendim bizi de oralara yaklaştırmıyorlar diyemezler. Derlerse (sen nasıl milletvekilisin)diye sorarlar adama.
Ana muhalefetin elinde farkında olmadığı bir başka güç daha var.O da köşelerine çekilmiş,devlet dışına itilmiş,erken emekli edilmiş deneyimli ve donanımlı bir bürokrat ordusu mevcut.Böyle bir zenginliği neden devreye sokmazlar,neden yanlışların tespiti ve doğruların ortaya çıkmasını sağlamazlar ki.? Çağırın evinde oturan deneyimli diplomatları, dünyanın saygınlığını kazanmış insanımızı, bunlardan oluşacak bir komisyon kurun. Dış politikadaki yanlışları belirten ve doğruyu öneren raporlarını hazırlasınlar. İktidara gelindiğinde neler yapılacağını millete bu raporlarla anlatsınlar.
Geçmişin müthiş başarılı ekonomistleri, dünya ekonomisini iyi izleyen ve tahlil edebilen para ustaları, şöhretli bankacılar, maliye uzmanları, ekonomistler işsiz güçsüz evlerinde zaman öldürüyorlar. Toplayın bunları, ekonomik kurulu oluşturun, size Türkiye’nin röntgenini çeksinler hemen, ekonomik krizden çıkacağımız raporu hazırlayıp önünüze koysunlar. Bunları halkla acele paylaşın.
Evinde oturan milli eğitimcileri kaldırın ayağa. Size yeni köy enstitüleri modelleri hazırlasınlar, dini eğitimi ihtiyacımız olan milli eğitime çevirecek raporlarını yazsınlar. Gençleri geleceğe yönlendirecek, ülkesine sahip olma bilincini güçlendirecek çalışmaları başlatsınlar. Keza geçmişin çok değerli komutanlarına vazife versinler, yapılan tüm yanlışları düzeltecek, askeri okul ve hastaneleri tekrar devreye sokacak güçlü ordu modelini oluştursunlar. Polisimizin deneyimli, iyi yetişmiş şeflerini de göreve çağırsınlar, güvenilir ve saygın emniyet teşkilatımızı tekrar ayağa kaldıracak çalışmaları süratle başlatsınlar.
Yargımızın geçmişteki ağır toplarını biraya getirsinler. Güçlü, adil ve güvenilir bir adaleti hayata geçirecek düzenlemeyi onlara yaptırsınlar. Değerli tarımcılarımızdan oluşan bir kurula (Türk tarımını ayağa kaldırma)görevini versinler, projeler hazırlatsınlar. Bunlar olmayacak işler mi? Herhalde laf üretmekten daha faydalı bir yolu gösteriyoruz.
Hiç unutmam rahmetli Demirel tek başına iktidardaydı. Mehmet Ali Aybar’ın başkanlığındaki 17 Türkiye İşçi Partisi milletvekili kök söktürmüştü Demirel’e. Meclisi aylarca çalıştırmamış, tek bir kanun çıkarttırmamış, iktidarın yanlış bulduğu uygulamalarını böylece engellemişti. O günün şartları ve içtüzüğü böyle bir muhalefete müsaitti. Ama bugün de hiçbirşey yapılamaz diye bir şey yok. Muhalefeti doğru dürüst yapmak ve hazineden gelen yolluk ve ödenekleri (maaşları)hak etmek, helal ettirmek lazım.
Mevcut muhalefetten ve muhalefet anlayışından olsa olsa AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan çok memnun olur. Nitekim oluyor da…