Güldal Akşit Boğaziçi Zirvesi'nde Savunma Sanayii ve Dünya Gerçeklerini Anlattı: Dünya Eski Dünya Değil!

​​​​​​​Ak Parti Genel Başkan Danışmanı Güldal Akşit , İstanbul’da yapılan uluslararası Boğaziçi Zirvesi’nde dünyanın geldiği son durumu ve Savunma Sanayii’nin neden gerekli olduğunu rakamlar ile anlattı.

Biz de hiç kesmeden, noktası virgülüne dokunmadan o önemli konuşmayı aynen yayınlıyoruz.

İşte o konuşma:  

Hepimizin bildiği gibi dünya 100 sene 50 sene hatta 2 sene önceki dünya değil

Hollywood’un Yeşilçam’ın eski filmlerinde gördüğümüz sakin akan hayat ve huzurlu dünya artık maalesef mevcut değil.

1950’ lerin, 60’ ların,  70 ‘lerin gazete manşetlerinde baktığımızda gördüğümüz “Bunlar da Dertmiymiş” diye gülümsetiyor çoğu zaman

Peki neden?

Çünkü Dünyamız aynı, kaynaklarımız aynı fakat nüfusumuz hızla artıyor. Zaten son bir senede tüm yaşantımızı kökten değiştiren COVİD-19 Pandemisi de bu aşırı kalabalık yaşamın sonuçlarından birisi değil mi?

1950’lerde toplam dünya nüfusu 2 milyara yakınken, 1 km kare dünya yüzeyini 20 den daha az kişi paylaşmak zorundaydı. Bugün ise aynı alana bunun 3 katı kişi sığmak zorundayız.

Üstelik bu alana okyanuslar dağlar çöller kutuplar ve ekilemez araziler de dâhil.

Peki, bu aslında ne demek oluyor?

Bu 50 kişinin tüm yiyeceğini ve zorunlu ihtiyaçlarını daha önce 17 kişiye ancak yeten ve büyük çoğunluğu buzul tuzlu su veya çöl olan bu alandan karşılamak zorunda kalması demek oluyor.

Yani başka bir deyişle , 1950’lerde 1 ekmek 1 kişiye yeterken bu gün o ekmeği 3 kişi paylaşmak zorunda.

Ama maalesef dünya bu kadar adil değil, dünya üzerinde yaşayan her ulus bu kıt kaynaklardan daha fazla pay almak istiyor. Bu da Savunma Harcamalarının logaritmik olarak artması sonucunu doğuruyor.

Savunma Harcamalarının seyrine baktığımızda da 20’nci yüzyılın sonunda Berlin duvarının yıkılması sonrasında yaşanan yalancı bahar haricinde bu artışın seyrini rahatça görebiliyoruz.

 

Dünyadaki huzursuzluk haritasına baktığımızda,  nasıl bir coğrafyada yaşadığımızı çok açık görebiliyoruz.

Yani Türkiye aslında bu “Ekmek Kavgasının” tam da ortasında

Bu cennet vatan bizim ve vatanımızı alıp daha sakin bir coğrafyaya taşınmak gibi bir lüksümüz de yok

O halde güçlü olmak zorundayız. Yoksa Etrafımızdaki Ateş Çemberi bizi de yutar.

Yani Türk insanının haritanın boyanmamış bölümlerinde yaşayan “çiçek çocuklar” gibi tüm insanlar kardeş olsa gibi bir felsefeyi kabul etme şansı maalesef ki yok.

Nitekim Ülkemiz de aynen bunu yapıyor. 1985’te Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL tarafından başlatılan Savunma Sanayi Seferberliğinin 21 Yüzyılın başlarında AK Parti tarafından da sahiplenilerek Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından bizzat desteklenmesi neticesinde Türkiye bugün bölgesinde dimdik durabilen birkaç ülkeden birisi durumunda.

Savunma Harcamalarımız yaşadığımız coğrafyanın bir sonucu olarak logaritmik olarak artıyor. Ama bu doğru yönetim ve bütüncül yaklaşımla bizim refahımızdan çalan bir gelişme olmak yerine bizzat bizi geliştiren bir araca dönüşüyor.

 

Nitekim 2000’li yıllarda Türkiye,  dünyada en fazla silah alan ülkelerden birisi iken, günümüzde bu sıralamada 7 ncilikten 17 nciliğe geriliyoruz. Yani silah için yurtdışına daha az para ödüyoruz.

Buna karşılık gelişen Savunma Sanayimizle birlikte Dünya silah ihracatçıları arasında önemsiz bir yerde iken bu gün ilk 10 ülkeden biri olmak üzereyiz.

Nitekim tarihimize baktığımızda da ilk,  top gibi zamanın hayal ötesi silahlarını yapan, ilk denizaltıyı kullanan Nuri Demirağ’lar ve Şakir Zümre’ler ile zamanın çok ötesinde silah sistemlerini tasarlayıp üreten bir ülkeye de aslında yakışan budur

Bugün dünya silah ihracatçıları arasında ilk 2 ülkeyi yakalamak daha uzun vadeli bir hedef olarak görülse de, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ve devletimizin ilgili kurumlarının kararlılığı ile ilk 5 ülke arasına girmek hayal değil, sadece çaba ve inanç gerektiren bir meseledir.

Ancak daha da önemlisi Türk Savunma Sanayisi bu başarıyı 3-5 tesadüfî ihracatla yakalamış da değildir.

Günümüzde 60’a yakın ülkede Türk Silah sistemleri kullanılmaktadır veya yakın zamanda müjdeleri verilecektir. Tabloya baktığımızda başarımızın sadece belirli bir bölge ile sınırlı olmayıp 5 kıtaya yayıldığını da görebilmekteyiz.

 

Yani yakalanan başarı tesadüfî ya da kişilerle kaim geçici bir çabanın ürünü değil düzenli ve azimli bir politikanın ve bunun takipçisi azimli Türk insanının eseridir.

Günümüzde ülkemizde değişik alanlarda uzmanlaşmış irili ufaklı 600’e yakın Savunma Şirketimiz faaliyet göstermektedir. Ve bunlardan 7 tanesi de dünyanın en büyük 7 Savunma Şirketi arasında sayılmaktadır.

Ve bu şirketlerce üretilen tamamı özgün tasarlanmış ve Türk insanının zekâsını ve pratikliğini gösteren 100’lerce Savunma Sanayii ürünümüz vardır.

Bu ürünleri tek tek anlatmak başlı başına bir konferans konusu olabilir . Ben sadece bazılarını paylaşmakla yetineceğim ama Deniz, Kara, Hava, Su üstü, Su altı Yazılım, Füze ve hatta uzay alanlarının hepsi için de ürünlerimizin olması bizleri son derece gururlandırmaktadır.

Peki bu ürünlerin ihraç edilmesinin önemi sadece ülkeye döviz girmesi midir?

Döviz girişi tabii ki önemlidir ama Savunma ihracatı bundan çok daha fazlasıdır.

Ben bunu evliliğe benzetiyorum. Nasıl bir kere hayat arkadaşınızı seçtikten sonra iyi kötü her şeyi sorgusuz paylaşıyorsanız. Savunma alanında işbirliği de benzer bir sonucu doğurmaktadır.

Silah sisteminizi satın alan bir ülke bunu kullanmak için sizden eğitim de alıyor.  O ülkenin subayları Ülkemize gelip bizleri daha yakından tanıyor, Türkiye ve Türk insanı hakkında ilk elden intiba elde ediyor.

Birlikte yapılan tatbikatlar, iki ülke yöneticilerinin subaylarının ve halkının da daha yakınlaşmasını sağlıyor.

Yedek Parça ve bakım ihtiyaçları sadece satış süresince değil silah sisteminin envanterde kaldığı 30 yıl boyunca iki ülkenin temasta olmasını sağlıyor.

Ve nihayetinde mühimmat ihtiyaçları da ülkemize düzenli bir ihracat şansı yaratıyor.

Ben buna Türkiye’nin yumuşak gücü diyorum. Çünkü Silah ihracatı sadece 1 kerelik bir döviz girdisi yaratmaktan çok daha fazlasını yıllar sürecek bir ortaklığı beraberinde getiriyor.

Türkiye’de eğitim gören subaylar yıllar içerisinde kendi ülkelerinde önemli mevkilere gelip bu işbirliğini daha ileri dostluklara dönüştürebiliyor.

Ayrıca bir silah sisteminin bir ülke envanterine girmesi o ülkede ciddi bir bakım idame yatırımını da beraberinde getirmektedir. Bu yatırım alıcı ülke tarafından bir kez yapıldıktan sonra, o ülke mümkün olduğunca yaptığı yatırım ile uyumlu ürünleri sizden tedarik etmeyi tercih etmektedir.

Ve nihai olarak da, ortak tatbikatlar ve 30 yıl sürecek kader ortaklığı, iki ülkeyi uluslararası arenada birbirini destekler ve ortak hareket eder hale getiriyor.

Nitekim bu gün ihracat yaptığımız ülkelerin ve dış politikada bizimle birlikte hareket eden müttefik ülkelerin çakışması da tesadüf olabilir mi?

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri