Dünya büyük bir hızla değişiyor. Bu hızlı değişime ayak uyduracak uluslar yeryüzünde yaşamlarına devam edecek, geride kalanlar ise silinip gideceklerdir.
Olur mu diyenler için örnekler çoktur.
Nerede Hitit, Asur, Babil, Frigya, Lidya, Roma ve Osmanlı İmparatorlukları?
Türkiye bu hızlı değişim ve gelişim sürecini yakalamak zorundadır.
İşsizlikten kıvranan, borç içinde perişan olan , istediği gibi tatil yapamayan, çocuklarına doğru dürüst bir eğitim olanağı sağlayamayan bir toplum 21.yüzyılı bitiremez.
90 yıllık Cumhuriyet yönetimleri devleti yönetenlerin yaşamlarını kolaylaştırmak, olabildiğince beleş hale getirmek üzerine örgütlenmenin, yerel yönetimleri sürekli olarak prematüre görmenin sancılarını çekiyor.
Aşırı merkeziyetçilik iliklerine kadar işlediği için devlet, yönetilenlerin dert ve sıkıntılarını görmek bir yana bunu topluma göstermek isteyenlerin bile yaşamlarını zindan etmiştir.
Osmanlının yerel yönetimleri yok sayması doğaldı.
Çünkü Asya Tipi Üretim de kişisel mülkiyet yoktur. Toprak Tanrı’ya aittir.
Yurttaşlık da yoktur, kulluk vardır..
Cumhuriyet işte böyle bir alt yapının üstüne kurulmuş, üstelik geçmişi yok sayma gibi bir yanılgıya düşmüştür.
Kurumlarının adlarını değiştirerek içeriklerini de değiştirdiğini sanmanın yanılgısı da eklenince uygar dünyayı yakalamak zıplayarak Kutup yıldızına ulaşmak kadar olanaksızlaşmıştır.
1963 yılına kadar vali ve belediye başkanlarının aynı kişiler olması ve merkezi yönetim tarafından atama yoluyla göreve getirilmesi rastlantı değildir.
Osmanlının “sus” deyince sesini kestiği, en ufak bir eleştiri girişiminde kellesini aldığı, tezekli, kerpiçli, susuz, yolsuz, okulsuz, öğretmensiz, ışıksız bir hayata mahkum edilmiş ve yaşamın güzelliklerinden payını alamamış köylüler Cumhuriyet döneminde farklı bir tuzağın içine yuvarlandılar. Milletin hakiki efendisi olmak için geldikleri büyük kentlerde beleşten zengin ettiği sonradan görmelerin elinin altında giderek büyüyen köle yığınlarına dönüşüverdiler.
Yerel yönetimleri güçlendirmeyi, insanları yerlerinden yurtlarından etmeden meslek ve iş sahibi yapmayı amaçlayan Köy Enstitülerinin üzerine büyük bir hışımla gidilmesi de rastlantı değildir. Kendiliğinden oluşan bir hareket de değildir.
Türkiye’nin ayağına bağlanacak prangaların alt yapısının planlarından biridir.
Belediyeleri batıdan işleyiş kuralları ile kopya eden egemenler, bu kurumların yüzlerce yıllık dinamik geçmişi hakkında en küçük bir bilgiyi bile topluma sızdırmamaya özen göstermişlerdir..
Çok gariptir ki, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktıktan sonra gittiği yerlerde halka seslenirken hükümet binaları yerine belediyeleri seçmesi de gözden kaçmıştır.
Fransa devrimini çok iyi inceleyen Mustafa Kemal, kralları yıkan dinamiğin o ülkedeki adlarıyla “komün” olan belediyelerden çıktığını görmüştü. Siyasi tutukluların bulunduğu Bastille Hapishanesi’ni basarak Büyük Fransız Devrimini başlatanlar Paris Belediyesinin topladığı milislerdi.
Merkezi yönetimi elinde tutanlar bu geçmişi herkesten iyi bildikleri içindir ki, belediyeleri prematüre göstermeye, onları küvezde ve oksijen çadırında tutmaya özen göstermişledir.
Zaman zaman da çadırdaki oksijeni azaltarak belediyeleri cezalandırma adı altında aslında o belde de yaşayan halkı ezmiş, hayatından bezdirmiş ve belediyelerin üzerine saldırmaya kışkırtmışlardır.
Bugünlerde artık öğretmenlerin bile belediyelere bağlanması konuşuluyor. Oysa çoktan uygulanmalıydı. Edirneli bir yurttaşı Şırnak’a öğretmen olarak göndermenin mantığı yoktur.
Batmanlıyı Çanakkale’ye göndermenin de öyle.
Eğer 21. Yüzyılı sağ salim geçirmek istiyorsak yerel yönetimlere biçimsel özerkliğin içeriğini de vererek adam gibi örgütlenmeye gidilmelidir. Artık yönetilenlerin yaşamlarını kolaylaştırıp güzelleştirecek bir devlet yapısının kapıları ardına kadar açılmalıdır.
İnsanlara tepeden bakıp buyruklar dağıtarak beleş yaşamaya, torunlarını bile aynı şekilde yaşatmaya alışkın olanlar bundan rahatsız olsalar da değişim kapıya dayanmıştır.
Merkezi yönetim ayağının altında hızla kayan toprağın yerinde durmasını istiyorsa, yerel yönetimlere köstek olmayı bir yana bırakıp geçmişteki büyük açığı kapatmalıdır.
Burada yazmak istediğim yerel yönetimlerin siyasi özerkliği değildir.
Bu bölünmeye açılan kapı olur.
Günümüzde belediyeler ile merkezi yönetim rakip hatta hasımdır.
Bu durum belediyeleri tutsak etmekte ve kentlerin gelişmesi engellenmektedir.
Avrupa’ya giden yöneticiler market gezeceklerine yerel yönetimlerin işleyişini incelesinler.
Beyinlerinin süs olmadığına inananlar bunu mutlaka yapmalıdır.