2012 yılında 4+4+4 sistemine geçildiğinde bir düşünce enstitüsünün başında olan düşünür(!) işadamına, tamâmen pedagojik bir kaygıyla, “Beşinci sınıflara yazık oldu. Ergenlerin arasında harcanacaklar.” demiştim. “Siz kimlerle oturup kalkıyorsunuz? Hâfızlık yok olmasın diye yapılan bir şeye nasıl karşı çıkarsınız?” diyerek kaşlarını çatmış; arkasından elini yumruk yapıp hafifçe masaya vurarak, “Bundan böyle devletin gücünü herkes görecek!” diye haddimi bildirmişti. Münevverlikten badigardlığa bu kadar hızlı geçişe çok şaşırmıştım. Bir sonraki karşılaşmamızda yeniden münevverlik rolüne soyunup iktidarın pek de âdil olmadığından şikâyet etmişti. Meğerse bir ihâleyi alamayınca aklı başına gelmiş. Hâfızlık şöyle dursun, imam-hatibe bile gitmeyen çocuklarının kolej masrafları ve Maldivler tâtili risk altındaydı.
Hâfızlığın gerekli olmadığını, hâfızlık için ara veren çocukların okul başarısını yakalayamadığını ve hayâtın gerisinde kaldığını, böyle insanlar elbette biliyorlar. Biliyorlar ki çocuklarını göndermiyorlar. Peki o zaman hâfızlık, kimlerin çocukları için? Zâten kalburüstü hayâtın gerisinde olan ve oradan başını uzatması istenmeyen yurdum insanı için mi?
Geçtiğimiz 21 Ağustos’ta İdris Günaydın’ın, “Hâfızlık Eğitimi ve Arapça” başlıklı bir yazısı Yeni Akit gazetesinde yayınlandı. Muhâlif bir gazetede yayınlansa kıyâmet kopacak yazının bir kısmı şöyle:
“Türkiye’de Diyânet İşleri Başkanlığı’nın organizesiyle yılda sekiz bin öğrencimiz hâfız oluyor. Bu yıl baktım, o hâfız olan çocuklarımızın LGS başarıları düşük. Demek, akademik yönden o kadar başarılı değiller. Ayrıca Kur’an’ı ezbere bildikleri hâlde mânâsından bî-haberler. Bu konuda çalışma yapılmamış. Bir de hâfız öğrencilerimiz, gerçek hayatta tahsil yoluyla varamadıkları hedeflerine başka alanlarda çalışarak, daha çok ticâret, hamallık, ayak işleri yaparak varmaya çalışıyorlar. Bu da o çocukları hayattan küstürüyor.
Bunun yerine Kur’an’dan yüz veya iki yüz seçme âyet anlamı kendilerine ezberletilse ve akademik başarılarına yönelinse daha güzel olmaz mı? Çünkü Kur’an’ın kaybolma tehlikesi yok. Böyle bir tehlike olmayınca çocuklarımızı topyekûn bilimin hâfızları yapmamız gerekiyor. Çünkü İsrâil terörü ile baş etmenin yolu ticârette, bilimde ve siyâsette başa baş, dişe diş mücâdeleyi kazanmamızla mümkün.
Öte yandan, bir cemaat de var ki, çocukları küçük yaştan itibâren hâfızlığın yanında emsile, binâ, maksut, avâmil okutmaya, yâni eski usûl Arapça öğretmeye çalışıyorlar. Arabın işine yaramayan dilbilimi, Türk çocuğuna küçük yaştan itibâren öğretip, buna da dînî bir rûh katıp çocuğun akademik başarısını örselemeye gerek var mı?” (İdris Günaydın, Yeni Akit-21 Ağustos 2024)
Hâfızlık böyle de imam-hatip meselesi farklı mı? Doksanlı yılların başında imam-hatip dâvâsıyla tanınan bir âilenin, çocuğunu imam-hatibe veren bir anneye çıkışması, imam-hatiplere bakışımı değiştirmişti. “Bunu nasıl yaparsın?” diye kızdıkları anne, “Yok yok vazgeçtik” diyerek rahatlatmıştı, imam-hatipçi âileyi. Biraz hak da vermiştim. Bu yaklaşımı, 28 Şubat döneminin ayak seslerinin geldiği bir zamanda, çocuğun geleceğini yakmak olarak görüyorlardı muhtemelen. Nerden bileceklerdi birgün imam-hatipli Cumhurbaşkanımızın olacağını ve çocuklarının özgeçmişinde imam-hatip olmadığı için afilli liseleri yazmayıp noksan özgeçmişle kamuoyunun karşısına çıkacaklarını.
Geçen sene Kocaeli’de “Türkiye Yüzyılı Kariyer Zirvesi”nde gençlerle buluşan Âile Bakanı Mâhinur Ö. Göktaş, bu anlamlı buluşmayı daha da anlamlı kılmak için Müzehhibe Fatma Aydın İmam-Hatip Ortaokulu'nu ziyâret etmişti. Orada bulunanlar, Göktaş’a çocuklarının nerede okuduğunu sormadılar. Geçen ay Âile Bakanımızın çocuklarının Ankara'daki Charles de Gaulle Fransız okulunda okudukları ortaya çıktı.
Kabinedeki bakan ve bakan yardımcılarının çocuklarının nerede okuduklarının dökümü yapılsa çok şaşıracağımıza eminim.
İmam-hatip dâvâsının yılmaz savunucusu imam-hatipli Sâdık Albayrak, 2019 yılında Merkez Efendi Anadolu İmam-Hatip Lisesi öğrencilerine, "Bayrağı sizler devraldınız. Koruyun, kollayın ve zamanı gelince ehline devredin!" diye seslendiğinde, “Sizin çocuklar niye bayrağı devralmadı? Niye cemaat kolejinde okuttunuz?“ diye ses veren imam-hatipli genç olmadı. Geçtiğimiz haziran ayında Sâdık Albayrak, imam-hatipli dünürü Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yine imam-hatipli ilâhiyatçı Hayrettin Karaman, bir mezûniyet töreninde biraraya geldiler. Nedense fazla dikkat çekmeyen bu tören, bir imam-hatip okulunda değildi. Berat Albayrak’ın sâhibi olduğu “İslâmcı sosyetenin özel okulu” Nun Okulları’ndaydı. Mezun olan öğrenciler arasında Erdoğan ve Albayrak âilesinin ortak torunu da vardı.
Cumhurbaşkanına, Sâdık Albayrak’a ve törenin onur konuğu Hayrettin Karaman’a, “İyi de imam-hatipler kimlerin çocukları için?” diye soran olmadı.