İzmir’de sanat eğitimi alan biri olarak, öğrencilik yıllarımda sık sık Ankara’ya sanat etkinliklerini izlemeye giderdim. O yıllarda sanatın, özellikle tiyatronun merkezi Ankara’ydı. Ve bizler (İzmir’de sanat eğitimi alan öğrenciler), hep Ankaralı öğrencileri kıskanırdık….Çünkü o yıllarda Ankara, sanatın da başkentiydi…
Aradan yıllar geçti…Sanat eğitiminden sonra gazetecilik mesleğini seçip siyaset yazmaya başladım. Bunun merkezi de Ankara olunca, başkentin yollarını tuttum.
Ve aradan 19 yıl geçti. Yıllar çabuk geçiyor. Şimdi geriye dönüp baktığımda ; Ankara’nın ne kadar değiştiğini görüyorum. Gökdelenler, kafeler, restoranlar, AVM’ler…
Hıza yetişmek ne mümkün!
Elbette bu durumda yapılabilecek ilk teşhis ‘şehir gelişiyor ve büyüyor’ olabilir. Ama kentin dokusunu değiştiren bu hız, kentin kültürel ve sanatsal yapısında ne yazık ki gerileyerek gelişti. Artık Ankara’da günlerce konuşulan tiyatrolar, operalar, sergiler yok. Sanat galerileri ise bir bir kapandı…Eskiden cumhurbaşkanı ve başbakanların, bakanların katılımıyla ses veren sanatsal etkinlikler de artık yok! Tıpkı siyasetin çok sesliliği gibi sanat etkinlikleri de sessiz sedasız gittiler…
Bu haftayı İstanbul’da geçirdim. Her ne kadar son yıllarda başta trafik ve büyük göç alması nedeniyle ‘büyük köy’ teşhisi de konulan İstanbul’da hala sanat etkinliklerinin olabildiğini gördüm. Bu elbette sevinilecek bir durum.
Yıllarca, ‘ taşı toprağı altın ‘olarak adlandırılan İstanbul’da, Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda Rock Müzikaller, 11 yıl sonra yeniden seyirci karşısındaydı. Ve her şeyden önemlisi hafta içi olmasına rağmen İstanbullular Harbiye açık Hava Tiyatrosu doldurmuştu…Etkinliğin sürprizi elbette Zuhal Olcay’dı. Gecenin yıldızı ise kuşkusuz sahnedeki performansı ile Ayça Varlıer.
Ve iki gün sonra 28 Eylül akşam saatlerinde Kuruçeşme’de İstanbul’da yeni bir sanat galerisi açıldı:
HAH: Hamam Arts Hub…
Tanıtım kitapçığında , ‘Birleşik sanatsal oluşum, sanat galerisi ve tasarım dükkanı, kreatif çalışma alanları, artcafe ile birlikte çağdaş, güncel ve dijital performans yapan sanatçıların eserlerine yer verecektir. HAH oluşumun içerisinde yer alan Galeri Bin Yıl, İstanbul Design Factory tarafından mimari düzenlenmesi yapılan 17. Yüzyıl dönemine ait bir hamamı mekan olarak seçmiştir.’ Deniliyor.
Kuruçeşme’nin kömür deposu olduğu dönemde (17. Yüzyılda) çalışanların temizlenmesi, arınması, dinlenmesi, sosyalliği ve konforu için inşaa edilen hamamın aynı zamanda külliyesi ile eğitim ve araştırmanın yapıldığı bir merkez olduğu da biliniyor.
Kapılarını 21 Türk ve 4 Yunanlı sanatçı ile IKSV 4. Tasarım Bienali kapsamında, ‘Su Okulu’ temalı Paralel Galeri Bin Yıl Sergisi ile açan mekanın tarihsel varlığına paralel konumlandırma da yapılmış. Ve Hamam Arts Hub, klasik bir sunum mekanı olmanın ötesinde çok çeşitli sanat ve etkinliklerini de kapsayan bir mekan olmayı amaçlamış. Bu nedenle de, adına kısaca sanat dükkanı demek de yanlış olmaz. Tüm bunları okuyunca bu devirde buraya hayat veren kim diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Merak etmeyin bu kişi bildik bir isim: Ersin Pamuksüzer. Bir zamanlar, ‘ Ferrarisi’ni satan Ceo’ olarak efsaneleşen Pamuksüzer şimdi yeni mekan ile ‘HAH’ diyor…
Acaba Ersin Pamuksüzer niye ‘HAH’ diyor?
Ne gördü?
Neyi amaçlıyor?
Bu konuda ilerleyen günlerde kendisi ile yaptığım röportajı yayınlayacağım ama şimdiden söyleyebilirim ki bu galeride sanat , bilim ve teknolojinin nasıl bir araya gelip, geleceğin kültürünü oluşturduğunu görüyoruz. Teknoloji günümüzde yaşayan organizma olarak tanımladığımız kentlere nasıl akıllı evlerle girmişse, geleceğin sanatında neler olabileceğini de burada görmek mümkün.
Milenyum ve teknoloji çağında ; sizi görünce mermerin üzerinde zıplayan balıklar, kinetik enerji ile sürekli hareket eden dikenlerle çevrilmiş insan heykelleri galerideki en ilginç eserlerden sadece bir kaçı.. Yapay zekanın yaratıldığı bu çağa paralel oluşturulan geleceğin galerisi, geleceğin sanatının ipuçlarını veriyor. Geleceğin sanatını merak edenlere tavsiye edilir.