Hak “hukuk tarafından tanınan ve korunmasını isteme hususunda ferdin yetkili sayıldığı menfaattir”. Diğer bir tanımla; hak, hukuk düzeni tarafından kişilere tanınmış olan yetkilerdir. Hukuk düzeninin tanımadığı bir yetki, korumadığı bir menfaat hak olarak nitelendirilemez. Her hak bir hukuk kuralından doğduğu gibi, her hakkın da bir sahibi vardır; Sahipsiz hak olmaz. Hukukta hak sahibi olan varlıklara kişi denir. Adalet ise, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir.
Kısaca haklılık ve hakka uygunluktur. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Bazen insanlar haksızlığa uğrarlar ya da uğradıklarını zannederler. Haksızlığa uğrayanların bir kısmı yapılan haksızlığı sinesine çekerken bazıları da haklarını aramaya çalışırlar. Hak aramanın birçok yolu vardır.
Kişiler haklarını ya kendi ya da başkalarının uğraşmasıyla almaya çalışırlar. Hak aramanın en etkili yolu kuşkusuz adaletin sağlandığı yer olan yargıdır. Ama bazen yargı da yanlış karar vererek hakkaniyeti sağlayamadığı durumlar oluyor. Ya yeterli delil olmadığından ya da kendi vicdanlarının sesinden olacak ki bazen adalet yerini bulmuyor. Hakkaniyet sağlanamıyor. O zamanda insanlar takdiri ilahînin adaletine sığınıyorlar. Takdiri ilahinin adaleti er geç tecelli ediyor ve haksızlığına neden olanlar bu adaletin sonucuna katlanmak zorunda kalıyorlar.
Haksızlığa uğrayanların birçoğu hakkını hangi yolu takip etmeleri gerektiğini bilmediğinden, haklarını arayamazlar. Bunun yanında bazıları da vardır ki; her durumda kendilerinin haksızlığa uğradıklarını zannederek ilgili makamları sürekli meşgul ederler. Yani hak arama makamlarında sadece haksızlığa uğrayanları değil kendince haksızlığa uğradığına inananları da görmek mümkündür. Haksızlık, insanlığın var olduğu andan itibaren her zaman yapılmıştır. Zira yapılmamış olsaydı hukuk denen adalet sistemi bugün olmazdı…
En etkili hak arama yerleri mahkemeler olup adaleti sağlayacak olanlar da yargıçlardır… Kefeleri eşit olan terazi adaleti temsil eden sembollerden birisidir. Verilen kararlar hakkaniyetli olmalıdır ki bu kefeler eşit olsun. Bazen yanlış verilen bir karar bu kefelerin birisini daha ağır yaparak terazinin dengesini bozabiliyor. Buna da delil yetersizliği, vicdanın sesi gibi şeyler sebep oluyor. Her hak da yargıda aranmaz. Öyle haksızlıklar yapılıyor ki bu kişilerin iki dudağının arasındadır… Hakkaniyetli davranmazlar. Hakkı olana hakkını vermezler, adam kayırırlar, fırsat eşitliğini uygulamazlar, bu kadındır şu erkektir bu görevi kendi adamıma vereyim gibi saymakla bitmeyecek birçok haksızlığın yapıldığı bilinen bir gerçektir.
Yargı yolu olmayan haksızlıklarda kişi kendi hakkını aramaya çalışır ya da takdiri aleyhinin adaletine sığınır… Hak arama herkesin hakkıdır… Bunu kimse sorgulayamaz. Haksız olduğunu bildiği durumlarda bile olmayan hakkını aramak için kişi istediği makama başvurulabilir. Kimse ona nedenini sormadan müracaatını alır. Yetkililer durumunu inceler haksızlığa uğrayanın hakkını verir ya da vermez. Yargıya da başvurabilir… Yargıda gerekli incelemeyi yaparak haklı ya da haksız olma durumuna göre karar verir… Hak arama yollarını, sürelerini bilmek gerekir. Ne zaman, nereye, nasıl müracaat edilmesi gerektiği araştırılıp somut delillerle ilgili makamlara müracaat edilmelidir. Bunlar yapılmadan bırakın hak aramayı hak arayayım derken zor duruma bile düşerler… Haklarında olumsuz kararlar verilir. Mesela geçmiş de olan bir hakkını zamanında talep etmediğinden, hak arama süresini geçirdikten sonra ya da olmayan bir hakkı için yargıya müracaat etmesi durumunda, hak alamadığı gibi mahkeme masraflarını da ödemek mecburiyetinde kalırlar…
Sonuç olarak; Hiç haksızlığa uğramadığını sananlar da gün gelir haksızlığa uğrayabilirler. Haklıyken haksız duruma düşmemek için zamanında ve somut delillerle hak aranmalıdır… Asıl olan hakkaniyettir. İnsanlar hakkaniyetli davranıp hak ihlali yapmasalar daha iyi olur. Fakat her şey düzgün olsa o zaman da hukuk olmazdı… Bence haksızlığa uğrayanlar usulüne uygun haklarını aramalılar… Hukuk düzeni de haksızlığa uğrayanın hakkını gözetmelidir…“Hakkını aramayan hakkıyla beraber şerefini de kaybeder. Hz. Ali”