Barış Terkoğlu, bugünkü, “Hakan Atilla, kara kutuyu açtı” başlıklı köşe yazısında, bir dönem ABD tarafından yargılanan Hakan Atilla ile gerçekleştirdiği röportajına yer verdi.
Son dönemlerde rüşvet iddialarında adı geçen Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun kendisi hapisteyken Bank Asya’nın başında olduğunu söyleyen Hakan Atilla, yargı sürecinde bankanın konuya dahil olmadığını ve kendisini yalnız bıraktığını söyledi.
Terkoğlu'nun yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Türkiye Sedat Peker’in iddialarını konuşurken benim aklımda o vardı. Bir zamanlar “kahraman” ilan edilerek uçak kapısında karşılanan Mehmet Hakan Atilla’dan söz ediyorum. Halkbank’ın genel müdür yardımcısı iken ABD tarafından haksız bir şekilde yargılanmış, cezalandırılmış, iki yıldan fazla hapiste kalmış, nihayetinde Türkiye’ye sınırdışı edilmişti. Aynı yıl, 21 Ekim 2019’da, Borsa İstanbul’un genel müdürü oldu. Gelgelelim, burada da uzun durmadı. 8 Mart 2021’de istifa etti.
Şimdi nereden aklına geldi diyeceksiniz...
Hakan Atilla, Rıza Sarraf davasında uğradığı haksızlığı, ABD hapishanelerinde geçen günlerini anlatan bir kitap yazdı. Kitabı kâh gülerek kâh hüzünlenerek okudum. Açıkça yazmıyordu ama kitabın içeriğinde Atilla’nın kırgınlığını hissettim. Sanki Halkbank, kendi yöneticisini yalnız bırakmıştı.
Dönemin Halkbank genel müdür yardımcısı Atilla’nın, ABD’ye yaptığı ve tutuklandığı iş seyahatinde, genel müdürü Ali Fuat Taşkesenlioğlu olunca, yıllardır susan Atilla’ya “Konuşmak ister misiniz” dedim. O da kabul etti. İşte o an, madalyonun öbür yüzü göründü.
Atilla bugün Çeşme’de sakin bir hayat yaşıyor. ABD’de “İtirafçı ol” baskılarına, “Ben suç işlemedim” diyerek direnen Atilla, sanki yaşadığı çileli günlerin acısını çıkarır gibi toprak ve denizle ilgileniyor. Gelgelelim, beton ve demirin ardında geçen o günler, aklının içinde bir yerlerde duruyor.
"TAŞKESENLİOĞLU ÜSTÜNE DÜŞENİ YAPMADI"
“ABD’ye gönderilişinizin bir kumpas olduğu muhasebesini yaptınız mı” diye açıkça sordum. Cevabı ilginçti:
“Elbette yaptım. İki mesele var. Bir, benim oraya gidişim bono ihracı ile ilgili olduğu için bu süreci piyasa belirliyordu. Bankanın süregelen işiydi. Gidişim de olağandı. Haliyle, bunun ince bir şekilde planlanacağını düşünmüyorum. Ama ikincisi, benim ABD’de olduğumu, birilerinin oradaki irtibatlarına iletmiş olma ihtimali var. Elinizde belge, bilgi var mı derseniz, yok. Ama düşündünüz mü derseniz, evet düşündüm”
Atilla, ABD’ye girerken değil, dönüşte tutuklanmıştı. Haliyle bu süreç, belki de o ABD’ye girdikten sonra hazırlanmıştı. O da bu düşüncedeydi: “Eğer önceden hazırlık olsa ABD’ye indiğim gibi tutuklanırdım. Orada olduğum öğrenildikten sonra harekete geçildi. Dönüşüme yetiştirdiler. Bana ait olmayan bir ses kaydını gerekçe gösterip tutukladılar. Beni tutukladıktan sonra da gerisini hazırladılar”
“AVUKAT BİLE TUTMADILAR”
Peki, Hakan Atilla, hapisteyken Halkbank yönetimiyle fikir ayrılığı yaşadı mı? Bankanın o dönemki genel müdürü, Bank Asya’dan transfer edilen Ali Fuat Taşkesenlioğlu olunca, bu soru kritik hale geliyordu:
“Evet yaşadım. ABD’de hukuki süreçler Türkiye’den farklı işliyor. Bankanın, savcılık aşamasında, henüz iddianameye dönüşmeden adım atmasını ve bu işi kapatmasını istedim. Davaya dönüştükten sonra mahkemede savunma yapmak kolay değil. Benimle aynı fikirde değillerdi. Kendisine avukat bile tutmadı banka. Ben Hakan Atilla olduğum için tutuklanmadım. Halkbank yöneticisi olduğumdan tutuklandım. Şunu beklerdim; banka öne çıkıp, ‘Muhatap biziz, o değil’ demeliydi. Banka bunu yapmadı. Eğer yapsaydı, biz bu noktaya gelmezdik. Dedim ya, kendisine avukat bile tutmadı banka”
"DELİL VE TANIK DESTEĞİ YOK"
Atilla’nın sözleri şaşırtıcıydı. Anlattığına göre banka yönetimi, sanki kendisi değil, bir çalışanı ilgisiz bir suçtan yargılanıyormuş gibi davranıyordu. “Ya sizin avukatınız?” dedim Atilla’ya. Meğer o da karışıkmış: “Benimle ilgilenen iki avukat oldu. Biri ABD’de beni savunan avukat. Onu banka planlamadı. Tesadüfen, tutuklandığım gün elçiliğin gönderdiği avukattı. Öteki de beni tanıyan, Türkiye ile irtibatımı sağlayan Türk avukattı. Banka onların sadece ücretini ödedi. Ama bu Halkbank’ın işini yaptığı anlamına gelmiyor. Süreci sahiplenen bir hukuk mücadelesiyle bu iş iddianameye bile dönmeyebilirdi. Kurumsal olarak sahiplenilmemenin kırgınlığını yaşıyorum.” Üstelik daha da beteri varmış: “Halkbank’ın tutumu yüzünden savunma da yapamadım. Bankadan savunmamı destekleyecek tanıklar istedim. Müsaade etmediler. Savunmam için deliller talep ettim. Kullanmama izin vermediler. Bu nedenle düzgün savunma bile yapamadım. Tabii ki kırgınım”
"NE SIFATI VARDI DA GELDİ?"
Atilla, Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun kararları ve süreç yönetimi için “basiretli olmadığı kesin, en hafifinden vizyonsuzluk” tespitinde bulunuyor. İşin ilginci, Taşkesenlioğlu’nun sonrasında Halkbank’taki görevinden alınmasını da kendi yaşadıklarına bağlıyor. Haliyle sordum, nasıl oldu da Taşkesenlioğlu, Bank Asya’dan, bir günde Halkbank’ın başına geldi? Atilla tanıklığını anlattı: “Hangi vasfı değerlendirildi de bu göreve getirildi ben de merak ediyorum. Beraber çalıştık. Bankaya katkı sağlayacak tek bir şey yaptığını görmedim. Ne sıfatı vardı da genel müdür oldu anlayamadım. Belki kendisini atayan imzayı atan Ali Babacan biliyordur. Mesele hep Sarraf’a indirgendi. Oysa Halkbank, o günlerde yurtdışı operasyonları başarıyla yönetiyordu. Uluslararası firmalara da hizmet ediyordu. Bu durum birilerinin işine gelmemiş olabilir. Atanacak kişinin bazı özellikleri karşılaması gerekirdi”