Halılar kışın yerin soğuğunu geçirmemek, ısınmayı kolaylaştırmak için olduğu kadar evleri süslemek için de yere serilir. Çeşitleri vardır ve bazıları gerçekten çok değerlidir. Sahipleri hafif sonrada görme ise onlar için gizli bir övünç kaynağı olabilirler.
Bir de daha çok taşrada rastlanan duvar halıları vardır. Evi, özellikle konuk ağırlanan odayı süslemek için duvara asılır ve yer halılarının çektiği meşakkati asla çekmezler.
“Biz yer halıları biraz kısmetsiziz, “ne alçak ol basıl, ne yüksek ol kasıl” sözü aslında “alçak ol basılma yüksek ol asıl” olmalıydı duvar halılarını düşünürsek…
“Benim bulunduğum evde koltuklar ve konuk odasının yükü daha çok sol tarafıma yüklenmektedir. Zavallı sol tarafım çok fazla ezilir; sağ tarafım ise ayrıcaklıdır doğuştan. Galiba solun kaderi bu Türkiye’deki evlerde.
“Bizim evde altın günleri yapılır. Aslında zorunlu tasarruf; hanımlar birbirlerine giderken altın götürürler sonra sıra kendilerine geldiğinde tüm konuklar da onlara altın getirir. Eskiden tam altın götürülürdü sonra yarım, çeyrek ve çeyrek yarısı gidiyor. Bu gidişle yakında bakır bir kuruşlar kıymete binecek.
“Konuklarını ağırladıktan sonra sahibem canımı çok yakmayan basit bir elektrik süpürgesi ile beni temizler. Bundan fazla rahatsız olmam. Ama haftada bir büyük süpürge çıkar ve sanki binlerce parmak tüylerimi kökünden koparırcasına üstümde dolaşır. Canım yanar yanmasına da bu aslında sıradan temizlenmemdir ama yaz sonunda beni katlayıp kaldırılacağım zaman başıma neler gelmez ki! Önce tersim, yüzüm iyice süpürülür. Tersim temizlenirken canım fazla yanmaz aslında, çünkü çekiştirilecek tüylerim sırtımda yoktur. Süpürme fazlı bitince bir leğenin içine sıcak su konur, içine dünya kadar beyaz sabun eklenir. Başlarlar beni bastıra, bastıra silmeye. Alerjim mi var, sabun bana dokunup astımı mı azdırıyor kimin umurunda. Derken saçlarımı yıkarlar; sanmayın şampuan, saç kremi falan kullandıklarını. Dolaşan saçlarımı gaddarca tararlar. Çilem doldu diye sevinmem kursağımda kalır. Bu kez aynı kabın içine soğuk su ve sirke koyarlar. Nasıl kötü kokar anlatamam. O suyla silinirim ki daha çok parlayayım.
“Yan dairede oturan arkadaşım benden daha da şanssız. Hanımlar konuşurken duydum. Zavallıcığı normal süpürge ile temizliyorlarmış; şu bildiğimiz yer süpürgesi. İlk duyduğumda tüyleri çekiştirilmiyor diye imrenmiştim ama yanılmışım. Süpürme fazlı bittikten sonra evde çoluk çocuk kim varsa onu ters çeviriyorlarmış. Sonra her biri eline bir tas alıp tersiyle sırtına masaj yapıyorlarmış ama masajın dozu giderek arttığı için zavallının canı çok yanıyormuş. Taslarla yapılan işkence bitince yetmiyor gibi balkon demirine serip sopalarla dövüyorlarmış. İyice sopa yedikten sonra bana yaptıkları gibi onu da silip daha da temizliyorlarmış. Bir de benim gibi yaz uykusuna da yatırılmıyormuş, her mevsim görev başında.
“Gençlik yıllarım bitiyor. Tabii, o kadar hırpalanırsam illâki yaşlanacağım, tüylerimin bir kısmı dökülecek… Arka odalardan birine serdiler, güneş gelip de solmayayım diye çaba göstermekten de vazgeçtiler. Hâlâ gaddarca temizleniyorum ve itibarımı yitirdim. Sağ yanım sol yanımın üstünden geçinmeyi sürdüre duruyor. Hata sol yanımda; doğru dürüst sesini bir türlü duyuramadı; garibim duyurmağa çalıştıkça da ezilip durdu ya neyse.