Siyer Vakfı bünyesinde kurulan akademinin, 2015'te başlattığı eğitimlerden bugüne kadar İstanbul'un yanı sıra Türkiye'nin birçok ilinden çok sayıda genç yararlandı.
Sinemanın heyecan ve sevgisini Türkiye'nin tüm illerine taşıma hedefiyle çalışmalarına devan eden sinema akademisi, bu yıl 7 farklı şehirde verilen eğitimlerle 250 sinemacı adayına ulaştı.
İstanbul, Gaziantep, Antalya, İzmir, Sakarya, Rize ve Erzurum'daki genç katılımcılar, eğitim kapsamında, senaryo yazarlığı, yönetmenlik, görüntü yönetmenliği, genel sinematografi, sinema tarihi, kurgu-montaj teknikleri, sinemada anlam arayışı, film okumaları, atölyeler, uygulama, film yapım ve çekimlere yönelik ders aldı.
Genç sinemacıların eğitimlerde çektiği filmlerin gösterimi, 18 Ekim'de Beyoğlu Atlas Sineması'nda yapılacak.
"İstanbul'da yaklaşık 3 ayda verdiğimiz eğitimi, burada 60 saate sığdırmaya çalışıyoruz"
Hassan Bin Sabit Sinema Akademisi Direktörü Cemil Nazlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İstanbul'da sinema akademisi eğitimlerinin ilk başladığı günden itibaren Anadolu'dan, özellikle doğu illerinden sürekli talep aldıklarını söyledi.
Salgının olumsuz etkilerini bir kenara bırakıp şartları zorladıklarını dile getiren Nazlı, "mobil sinema akademisi" adı altında önceki yıldan bu yana gençlerle bir araya geldiklerini aktardı.
Türkiye'nin birçok bölgesinde sinemaya hevesli, ilgili ve yetenekli gençler olduğunu vurgulayan Nazlı, son 2 yılda, 12 şehirde sinema eğitimleri verdiklerini kaydederek, "Geçtiğimiz yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğünün katkılarıyla Bursa, Konya, Kastamonu, Trabzon ve Batman'daydık. Bu yıl ise yine Sinema Genel Müdürlüğünün katkıları ve Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün ev sahipliğinde Gaziantep, Antalya, İzmir, Sakarya, Rize ve Erzurum'daydık. Gençlik Merkezi'nde, gençlerimizle birlikte bu sinema yolculuğunda güzel hatıralar biriktirmeye, heybemizdekileri de kardeşlerimize aktarmaya çalışıyoruz." dedi.
Cemil Nazlı, Anadolu'daki eğitimlerde gençlerden çok, kendilerinin motive olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"İstanbul'da sinema alanına ilgi duyan gençlerin birçok alternatifi var ama Anadolu'daki gençlerimizin bu imkanı daha sınırlı ve az. Anadolu'daki gençlerimizin bize yaklaşımı, hassasiyetleri, eğitimlere yoğunlaşmaları, devamlılıkları, inanın sanki ömürlerinde bir defa bu fırsatı elde edebilecekler gibiydi. Güzel bir şekilde karşılığını vererek, icra ederek eğitimlere katıldılar. Tabii ki bu gençlerimizle eğitimlerimizi burada bırakmıyoruz. Her gittiğimiz ilde biraz daha öne çıkan, bu alana ilgi duyan 5-6 kardeşimizi, kademe grubu diye adlandırdığımız ve online olarak bir yıl eğitimlere devam edeceğimiz bir üst sınıfa alıyoruz. Bu arkadaşlarımıza, biraz daha derin, geniş ve kapsamlı bir eğitim veriyoruz. Bu yıl, farklı illerde kademe grubuna kalan öğrencilerimizi, yaz döneminde İstanbul'da misafir edeceğiz. Online olarak aldıkları eğitim sonunda, olgunlaştırdıkları senaryoları bir film haline getirip, onların bu gayretlerini inşallah taçlandıracağız."
Eğitimlerde önemli dostlukların kurulduğuna da dikkati çeken Nazlı, "Sinema eğitimi için buradayız. İstanbul'da yaklaşık 2 buçuk, 3 ayda verdiğimiz eğitimi, burada bir haftada 60 saate sığdırmaya çalışıyoruz. Ama bunun ötesinde, akademimizin isminden ve bereketinden hareketle burada aslında gönüllere de değmeye, güzel kardeşliklerin, dostlukların kurulmasına da vesile olmaya çalışıyoruz. Buna imkan sağlayan, katkı sunan herkese çok teşekkür ediyoruz." ifadelerini kullandı.
"Destekçi kuruluşların desteklerini arttırması gerekiyor"
Akademi eğitmenlerinden yönetmen ve senarist Abdulhamit Güler ise bu yıl eğitimlere Gaziantep'ten başladıklarını ve hiç ara vermeden devam ettiklerini söyleyerek, "Aslında İstanbul dışında, genel itibariyle Türkiye'nin her yerinde bu çalışmayı hedefliyoruz. Anadolu'da sinemayla irtibat kurmak isteyen, sinemanın ne olduğuna dair temel de olsa fikir sahibi olmak isteyen gençlerin bir boşlukta olduğunu fark ettik ve bu yoğunlaştırılmış eğitimin Anadolu'nun her köşesine götürülmesi gerektiği düşündük. İnşallah hedefimize göre, 6, 7 yıl sonra Türkiye'nin bütün şehirlerinde atölye yapılmış olacak, toplam tahminen 2 bin kişiye ulaşılacak." diye konuştu.
Güler, HBS'nin Türkiye'deki yolculuğunu tamamlandığında en az 15- 20 filmin yapılacağına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Bu bile başlı başına önemli bir şey. Başka şehirlerde atölyeler yapılıyor ama bitiyor. Fakat biz 2 yılda, 12 şehirde düzenli bir şekilde atölye yapıyoruz. Tabii ki çok zor oluyor. Katılımcı arkadaşlar için de zor. Her gün sabahtan akşama kadar 8 saat ders. Set günü en az 10 saat. Yolla beraber 12, 13 saat. Kolay değil elbette. Ama hedeflenen şey için fedakarlık gerekiyor. Biz de bu fedakarlık sürecine, arkadaşların hedeflerine katkı sunmaya çalışıyoruz. Destekçi kuruluşların desteklerini arttırması gerekiyor. Katılımcılardan aldığımız en iyi şikayet, '7 gün bize yetmiyor. Çok verimli geçiyor ama bize yetmiyor.' diyorlar. Eğitimler 10 gün olsa daha verimli olabilir."
Gittikleri bölgelerde sinema kulübü kurulmasına öncülük etmeye çalıştıklarının da altını çizen Güler, "İstanbul'un doygunluğunun yanında Anadolu'da bir beklenti var. Yerel yönetimlerin, merkezi yönetimin uzantılarının her birinin, burada sinema organizasyonları ve film çekim faaliyetlerinin devam etmesini sağlaması, gençleri cesaretlendirmesi gerekiyor. Biz buralara geldiğimiz için gerçekten gençler cesaretleniyor. Bunu şehirlerde gözlemledim." değerlendirmesinde bulundu.
"Sinemayı gerçekten hayatın içine almalı sinemacı olmak isteyen kişiler"
Abdulhamit Güler, sinema alanında küresel bir beğeni olduğuna dikkati çekerek, "Hakkari'nin en ücra köşesinde yaşayan genç bile İstanbul'daki gencin sinema beğenisine ya da görsel algısına sahip. Bununla oynamak gerekiyor. Anadolu gencinin, bu coğrafya insanının kendine dair bir şeyler anlatabilmesi için bir farkındalığa ulaşması gerekiyor. Ben umutluyum. Bizim yaptığımız şey okyanusta bir su damlası ama fidana can suyu meselesi vardır ya, yaptığımız inşallah böyle bir şey olur." dedi.
Sanatta ve özelde sinemada üretmenin bir formülü olmadığını söyleyen Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üreten kişi sayısı kadar yöntem olabilir. Bu yüzden kendi yönteminizi oluşturmanız gerekiyor. Bambaşka bir şey yapmak zorunda değilsiniz ama yönteminizi en azından aramanız gerekiyor. Bunun peşinde olacaksınız ve bu yöntemi ararken de beslenmek gerekiyor. Beslenmek için de okumak, film izlemek bunlar çok önemli. Özellikle okumakta olduğu gibi, film izlemede de izlediğiniz şeyleri, sorgulanamaz şeyler olarak görmeyeceksiniz. Sadece yöntemine bakacaksınız. 'Ben olsam nasıl yapardım' diye bakacak gençler ve böyle özgünlük ortaya çıkacak. Bundan sonrası zaten geliyor."
Güler, "sinema hayattır" kavramının boş bir slogan olarak kalmaması gerektiğini vurgulayarak, "Sinemayı gerçekten hayatın içine almalı, sinemacı olmak isteyenler. Her gün bir film izleyeceksiniz. Bir süre, günde 2, 3 film izleyeceksiniz. Gözlem de çok önemli. İnsanlarla bir araya geleceksiniz. Farklı coğrafyalara giderek, ortamlara girecekler. Yöntemi insan çeşitlendirecek. İnsandan uzak olan, masada, salonda hayata geçmiş hiçbir proje benim nazarımda sahici ve bu toprağa ait olmayacaktır. O yüzden mümkün olduğu kadar çok insana dokunmaları gerekiyor." ifadelerine yer verdi.
Sanatı ve sinemayı bir arayış olarak gördüğünü söyleyen Güler, şöyle devam etti:
"Hayat içerisinde hiçbir şey tamamlanmış değil, duygusal ve düşünsel olarak. Tamamlanmaması da gerekiyor. Bu tamamlanmamışlığın, arayışı beslediğini düşünüyorum. Ben de bu arayışın peşinde kendimi sinemada buldum. Tabii şunu da fark ettim. Sinema bir lisan, insanlarla konuşabilmenin bir yolu aslında. Belki daha çok kişiye ulaşabilmenin yolu. Ben bir dil, üslup olarak da sinemayı kendime yakın gördüm. İnsanlığa, kendime, kulluğa, yaşanmışlığa dair bir faydanın peşinde olacaksam, kendi açımdan bunun sinemayla olacağını düşünüyorum ve sinemayla da kendimi iyi hissediyorum. İnsanlara da faydalı olduğumu görüyorum.