Bizim köyün çayırına gelip kalay yapan poşalardan birinin çocuğu, “Ana, canım yoğurt çekti.” demiş. Anası, elini sallamış:
“Teeeh! Ayran da değil de yoğirt!”
Haddimizi aşan bir şey istedik mi annem, hep bu sözü söylerdi. Çünkü kolay elde edilen mürüvvetler, hazımsızlık yapar. Daha fazlasını istetir. Nereden nereye gelindiğini unutturur.
Bugün bir haber dikkatimi çekti.
AK Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, 2018’de Fâtih’te Sultan 1. Mahmud Çeşmesi’ni restore ettirip açılışını yapmış. Ne güzel, Allah râzı olsun!Ecdâdmîrasına saygı, işte budur!
Fakat Çamlı, kitâbeye, Sultan 1. Mahmud’dansonra babasının adını ekletmiş.
Osmanlı fermanlarında bir gelenek vardır. Tuğrakeşler,imzâ atmazlar. İmzâ atmayı, adlarını yazmayı mı bilmiyorlar acaba? Adamlarda, devlet terbiyesi var. Tuğra,pâdişâhınimzâsıdır. Pâdişâhtuğrasınabaşka isim eklemek, kimin haddine?
Sultanın yaptırdığı çeşmenin kitâbesine, restore ettirenin adını eklemenin hukûkî bir tarafı var mı bilemem ama edep tarafı kesinlikle var. Düpedüz, “Hünkârım hele bir bak, senin çeşmeni kim tâmir ettirdi?” demektir.
Hacca gitmek için köyünden ilk defa çıkan ve otomatik açılıp kapanan kapılar başını döndürünce erdiğini zanneden Bayburtlu, Ravza’ya varınca, “YâResulallah, hele bir bak kim geldi!” demiş ya işte o misâl.
Ayrandan evvel yoğurt bulunca böyle oluyor demek ki.
Annem, ne kadar haklıymış!