Karar Gazetesi yazarı İbrahim Kahveci, darbenin yaşandığı 1980 yılında 15 yaş üstü işsizliğin yüzde 5.2, 2019 yılında ise bu rakamın 7.3 olduğunu belirterek, "Türkiye son 40 yılda böyle kötü bir ekonomi görmedi. Tarihi bir işsizlik yaşanıyor. İşsizlik demek fakirlik demektir; yoksulluk, açlık, sefalet demektir. İşsizlik yüzünden ülke nüfusu gerilemeye başlayacak. Mülteciler olmasa zaten düşüşe başlanmıştı bile." diye yazdı.
Türkiye'nin tarihi işsizlik ve fakirlik yaşadığına işaret eden Kahveci, "Millet aç kalmayı tercih ediyor. Kendisinin cebine para gireceğine 3-5 büyük müteahhittin cebine para girmesini daha çok istiyor. Millet yemiyor ama yediriyor. Millet içmiyor ama içiriyor. Göz nuru gibi, evladı gibi Hazine Garantili Müteahhitlerine bakıyor. Geçmediği yolun parasını ödüyor, kullanmadığı limanın kirasını ödüyor, gitmediği hastanenin masrafını karşılıyor. Hiç itiraz etmiyor. " ifadelerini kullandı.
İşte o yazı
Muhalefetin beklentisi
1980 sonrasının verilerine bakabiliyoruz.
Buna göre;
Darbe yılı 1980’de bile 15+ yaş işsizlik oranı 5,2 olmuş. Bugün ise (2019) bu oran 7,3.
Türkiye son 40 yılda böyle kötü bir ekonomi görmedi.
Tarihi bir işsizlik yaşanıyor.
İşsizlik demek fakirlik demektir; yoksulluk, açlık, sefalet demektir.
İşsizlik yüzünden ülke nüfusu gerilemeye başlayacak. Mülteciler olmasa zaten düşüşe başlanmıştı bile.
***
15+ yaş nüfusun işsizlik oranı yüzde 5,0’e geldiğinde, hatta 5,1’e vardığında seçmen yönetimi cezalandırıyordu.
Şimdi bu oran 7,3 ama seçmen hala iktidar olan AK Parti ve ittifak ortağı MHP’ye yüzde 50 oy verdi. Hatta yüzde 51.0...
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener “Tencere affetmez” diyor ama olmuyor.
Tenceresi kaynamayan kesim daha çok oy veriyor.
Ülke tarihi işsizlik ve fakirlik içinde ama sandığa yansıyan bir şey yok. “Aç kalırız yedirmeyiz” söylemi gerçekten işliyor.
Millet aç kalmayı tercih ediyor.
Kendisinin cebine para gireceğine 3-5 büyük müteahhittin cebine para girmesini daha çok istiyor.
Millet yemiyor ama yediriyor.
Millet içmiyor ama içiriyor.
Göz nuru gibi, evladı gibi Hazine Garantili Müteahhitlerine bakıyor.
Geçmediği yolun parasını ödüyor, kullanmadığı limanın kirasını ödüyor, gitmediği hastanenin masrafını karşılıyor.
Hiç itiraz etmiyor.
Cebinde ne varsa ne yoksa çıkartıp siyasi liderliğine veriyor.
Gerçi 25 kuruşluk poşet parasında biraz ses ettiler ama, neyse.
***
Mesela Millet o kadar milliyetçi ki, gurbettekiler bile reislerine bayılıyor.
Çifte vatandaşlık seçiyorlar ama reisçiliği de çok güzel oynuyorlar.
Mesela dün KARAR Gazetesinin manşet haberinde vardı: AK Partili gençler bile Türkiye’den gitmek istiyorlar.
“Ülkeden de gideriz ama yedirmeyiz.”
Çok ilginç bir durum var yani. Tencere ne kadar boş kalırsa sandık o kadar doluyor bu ülkede. Açlık sefalet ne kadar çok olursa, iktidar o kadar sağlam oluyor bu ülkede.
Aslında bildiğimiz, yabancı olmadığımız bir davranış bu. Venezuela benzer süreç yaşadı. Şimdi aç ve yoksulluk içinde ülke olarak zayıflıyorlar ama Maduro bütün seçimleri nerede ise kazanıyor. Zaten kazanamadığı seçimleri de iptal edip yeniden kazanana kadar yaptırıyor.
***
Bakınız toplum değişti bu ülkede.
Eskiden dünyevi unsurlar ile seçimler yapılabiliyordu; ama artık uhrevi unsurlar seçimleri belirliyor. O nedenle ülkede realite değil, inançlar daha etkili hale geliyor.
Burada ne anlatmaya çalışıyorum?
Toplumun ayarları ile epey oynanmış durumda. Din ve milliyetçiliğin aşırı tozu toplumda bazı sorunlar ortaya çıkarttı.
Muhalefetin bu ortamda ‘tencere çöker sandıkta giderler’ düşüncesi işlemeyebilir. Hatta işlemiyor da...
Artık toplumu yeni baştan ele alıp değerlendirmek gerekiyor.
Bir taraftan benliğin kazanılması gerekiyor;
Diğer yandan da giden umutların yeniden yeşertilmesi.
Genç ve dinamik bir ülkeyiz. Aynı zamanda yüksek girişimcilik kabiliyeti olan ülkeyiz. Ama aynı zamanda yokluğu benimsemiş ve yüksek işsizlik ile ülkeyi kurtardığımızı zannediyoruz.
Aslında ülkeyi batıran bir düşünce yapısının ülkeyi kurtardığını sanması her şeyi açıklamıyor mu?
O nedenle Muhalefetin yeniden söylemlerini ve bekleyişlerini düşünmesi gerekiyor.
İşimizin oldukça zor olduğunu bir kez daha söyleyip bırakalım.