İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya hesabında, Tunceli’de 5 Ocak 2020’den bu yana haber alınamayan, üniversite öğrencisi Gülistan Doku’nun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine gelmesi ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in grup toplantılarında yaptığı konuşmalara ilişkin paylaşımla açıklama yaptı.
Bakan Soylu paylaşımında, üniversite öğrencisi Gülistan Doku'nun 5 Ocak 2020'ten beri kaybolmasının ardından milletçe büyük bir üzüntü yaşandığını ve hem ailesinin acısını paylaşmak hem de sorumluluklarının gereğini yerine getirmek üzere devletin tüm imkanlarıyla ciddi bir gayret ortaya koyulduğunu belirterek, “Bu samimi çabaya rağmen; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Meral Akşener'in ve terör örgütünün siyasi uzantılarının da dün ve bugünkü grup toplantılarında yaptıkları gerçeklikten ve hakkaniyetten uzak değerlendirmeler, ölüm üzerinden yaptıkları istismar, siyasi rant adına siyaset sorumluluğundan ve insani değerlerden ne denli uzaklaşıldığının; ilgili tüm birimleriyle yapılması gereken ne varsa yapan devletimize karşı bitmeyen bir öç alma duygusunun, açık bir tezahürüdür” ifadelerini kullandı.
“EN SON SARI SALTUK VİYADÜĞÜ ÜZERİNDE GÖRÜLDÜ”
Gülistan Doku'nun kaybolması olayı ile ilgili olarak ilk andan itibaren Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bir tane ve İstihbarat Şube Müdürlüğü başkanlığında, KOM, İstihbarat ve Siber Suçlar birimlerinin uzmanlarından oluşan ortak bir ekip oluşturulduğu bilgisini veren Soylu, şu ifadeleri kullandı:
* Bu ekip Tunceli'ye gönderilmiş ve eldeki tüm delil ve bulgular, İl Emniyet Müdürlüğü ekipleriyle koordineli şekilde sahada titizlikle takip edilmiştir. Kayıp ihbarının alındığı ilk andan itibaren, 5 Ocak 2020 tarihinde Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü tarafından arama çalışmalarına başlanmış, Tunceli ilindeki tüm giriş çıkış noktalarındaki MOBESE kameraları ve 863 araç geçişine ait PTS kayıtları taranmıştır.
* Soruşturma boyunca bilgi sahibi 219 kişi, 2 müşteki ve 1 şüpheli ile görüşme yapılmış, araç kameraları ve HTS kayıtları dahil eldeki bütün alternatifler titizlikle incelenmiştir. 5 Ocak 2020 tarihinden itibaren yürütülen kapsamlı çalışmalar neticesinde; Gülistan Doku'nun en son olarak Uzunçayır Baraj Gölü üzerinde bulunan Sarı Saltuk Viyadüğü üzerinde görüldüğü, görgü tanıklarının beyanı ve araç kamerası görüntüsü ile tespit edilmiştir.
* Telefon sinyalinin köprü üzerinde kesildiğinin tespit edilmesi üzerine, su altı ve su üstü arama çalışmaları, Tunceli İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğümüz koordinesinde hızlıca başlatılmıştır. Arama çalışmaları kapsamında Uzunçayır Baraj Gölü birisi yarım, birisi tam seviye olmak üzere iki kez boşaltılmış, su seviyesinin teknik olarak mümkün olan minimum seviyesine kadar indirilmesi sağlanmıştır.
ARAMA ÇALIŞMALARINA KATILAN EKİPLER
Tüm bu çalışmaların toplamda 261 gün sürdüğünü ifade eden Soylu, “Bütün bunların yanı sıra; Sarı Saltuk Viyadüğü civarı ile 1 kilometre üstü ve 1 kilometre baraj bendine doğru su altı ve su üstü arama faaliyetleri icra edilmiş, baraj gölü botlarla günlük olarak taranmıştır. 15 Ekim 2020 tarihinde Uzunçayır Baraj Gölü'nden başlatılan ikinci tarama; Öğretmenevi'nden Uzunçayır Baraj bendine kadar row ve dalgıçlarla su altı araması şeklinde yapılmıştır. Gülistan Doku'nun 261 gün süren söz konusu arama çalışmalarına; 97 su altı ve su üstü kurtarma ekibi, 545 personel, 101 araç, 45 bot, 14 row, 6 drone, 7 sonar, 3 köpekli arama ekibi katılmıştır” değerlendirmesini yaptı.
Doku ailesinin yapılan çalışmalarla alakalı bilgilendirilmediğine dair yapılan açıklamaların tamamen yalan olduğunu belirten Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
* Bu elim hadise, ilk anından bugüne kadar her aşamasında bizzat Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın takibinde olmuştur. Kendileri aile ile hem telefonla hem de Elazığ ziyareti sırasında bizzat yüz yüze görüşmüştür. Ayrıca Sayın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız ve İçişleri Bakanı olarak bizzat kendim, Elazığ'da, Ankara'da ve Tunceli'de aile ile defalarca görüşme gerçekleştirdik ve her süreçte bilgilendirdik. Ayrıca; Valilerimiz, arama kurtarma birimlerimiz, arama çalışmalarının her safhasında; yine konuyla ilgili kurulan özel ekibimiz, yürütülen çalışmanın bir çok bölümünde, aileyi sık sık bilgilendirmiştir.
* Bizatihi aile üyeleri, arama kurtarma çalışmalarını ve tüm detayları, olay yerinde de takip etmiştir. İçişleri Bakanlığı olarak, arama ve kurtarma faaliyetleri için ayrı bir eğitim, ayrı bir yapılanma ve ayrı bir kapasite ayırmış bulunmaktayız. Burada herhangi bir zafiyet söz konusu değildir. Son yıllarda üst üste yaşadığımız afetlerde de benzer arama kurtarma çalışmaları gerçekleştirilmiştir.
Rize'deki sel afetinde kaybolan 2 vatandaşımız için 65 gün; Giresun'da 4 kayıp vatandaşımız için 76 gün; Kastamonu sel afetinde kayıp 8 vatandaşımız için 100 gün; Sinop-Ayancık sel afetinde kayıp 6 vatandaşımız için 100 gün; Balıkesir-Manyas Gölü'ndeki kayıp vatandaşımız için 34 gün süren arama kurtarma çalışmaları gerçekleştirilmiştir.
“SİYASİ SAHAYA ÇEKMEYE ÇALIŞMAK ‘İŞİNE GELEN ÖLÜMLERDEN’ BESLENMEKTİR”
Devlet olarak görev ve sorumluluklarının farkında olduklarını ve buna göre bir gayret ortaya koyduklarına dikkati çeken Soylu, şunları kaydetti:
* Ancak muhalefetin de bir görevi var. Bu görev, elbette ki sorumsuzca iftira atmak ve her meseleyi devlete, iktidara kara çalma vesilesi olarak görmek değildir. Bu açık bir haksızlıktır, vicdansızlıktır ve bu konuda gayret gösteren, günlerce suda arama yapan, sahada bu konuyu takip eden personelimizin hakkına girmektir.
* Bir kayıp olayını, tam da terör örgütünün ve uzantısı olan siyasi partinin stratejisine uygun şekilde siyasi sahaya çekmeye çalışmak, eli direğe bağlanıp öldürülen masumlara, bombalı eylemlerde şehit olan bebeklere bir çift kelamı olmayanların çukurluğudur, ‘işine gelen ölümlerden’ beslenmektir.
* İftirayı ve yalanı sistematik hale getirmiş, rahatça iftira atabilsin diye kendisi için ajanslar kurulmuş bir siyasiden ve yıllardır siyasi sahada terör örgütünün sözcülüğünü yapanlardan etik davranma ve hakkaniyet erdemlerini beklemenin gerçekçi olmadığını elbette ki biliyoruz.
* Ancak, Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi, Meral Akşener'in de İYİ Parti'yi, terörün örgütünün partisinin iftirasına payanda yapmaları, bulundukları kürsüleri de istismar ederek iftirayı ve yalanı kamusallaştırmaları, bunun için ayırt etmeksizin masum insanların acılarını istismar etmeleri, dekorasyonu terör örgütüne ait olan hafıza odalarında kaybolmaları, Türk siyaseti açısından kaygı verici bir görüntüdür.