İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI!?

Prof. Dr. Tolga Yarman

Prof. Dr. Tolga Yarman CHP Kurultay Onur Üyesi
8 Aralık 2022


“İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı etkinlik, 3 Aralık’ta, CHP Yönetimi’nin önderliğinde gerçekleşti.
Böyle zamanlarda, hem derinlemesine kavramak için, hem etraftaki değerlendirmelere kulak vermek için, duruyorum…
Denebilecek elbette çok şey var... Her zaman böyledir... Ancak böyle bir etkinliği, incir çekirdeği doldurmayacak eleştirilerle zemmederseniz, kendinizi küçültürsünüz... Hele tutup; anladığım, etkinliğe muhakkak katılmayı dileyen, ancak sağlık koşullarının zorlaması uzantısında, serum takviyesi edinerek, etkinliğe intikal eden, Selvi Kılıçdaroğlu’nun bir anlık dinlenme ihtiyacında olarak, gözlerini kapamasını, etkinliğin odağına koyarsanız, avam alaturkalığın ötesinde, artık “günaha” girersiniz...
Bunları onun için geçelim... O arada, Selvi Kılıçdaroğlu’na en kalbî geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum... Aynı bağlamda, Kemal Kılıçdaroğlu’na da, elbette...
Etkinliğe gelirsek, konuşmaların hemen hepsi, kendi bağlamlarında bence kusursuz duruyor... Genel Başkan’ın deyişiyle “siyaset ötesi”, bu konuşmalar, muhakkak dinlenmesi, unutulmaması ve irdelenmesi gereken bilgileri, belgeleri, düşünceleri, umutları, önerileri taşıyorlar, gündeme... Emeği geçen herkesi can-ı gönülden kutluyorum...
Feraset sahibi hemen herkes benzer değerlendirmeleri yapmış...
Dikkatime takılan nokatalar tabii var... Bir defa savunma ve güvenlik sorunları toplantının kapsamına alınmamış... Oysa ülkemiz yıllardır sıcak çatışmanın içinde yer alıyor... O kadar böyle ki, Suriye’nin Kuzeyi, ayrıca binlerce Tır’lık silahla zıkkımlanmış, kürtçü kantonlar birleştirilip, kürtçü kukla bir devletin tohumu atılsın diye, Dünya Tarihi’nin görmediği bir etnik temizliğe tâbi tutuldu ve milyonlarca Suriyeli’yi, tam da bu suretle kucağımızda bulduk... Hani Şam’da Emeviyye Camii’nde Cuma namazı kılacaktık ya... Şimdi kürtçü kantonların arasına, bunlar birleştirilmesinler diye elhak başarıyla giren, ancak, içim acıyarak söylüyorum, son toplamda kendi sebebiyet verdiği yangını söndürmekle övünen itfaiyiciye döndük...
Bu husus saklı olarak, 3 Aralık Toplantısı, toplumsal dayanışma, ekonomi ve ekonomik vizyon ağırlıklı ve konuşmacılar alanlarında, çok kalbur üstü uzmanlar; şu ki, benim için “asıl” sayılacak noktalara hafif resim fırçası darbeleriyle, o da ancak kenarından dokunulmuş.
Baş bir konu, Türkiye, “örtülü bir hilafete” memur olarak, dışarıda kıyamet kadar para saçıyor... Böyle bir “ağabeyliğin”, bize maliyetini, net rakamlarla görmek isterdim... Yok!.. Ya da ben tefrik edemedim.

Mezhebî aidiyetinden dolayı, yanımızda tuttuğumuz ve Nusayri (Arap Alevisi) Şam rejimine düşman, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) yuvarlak yüzbin kişiden oluşuyor. Bize her neferin maliyeti ayda yuvarlak beş bin dolar olsa, ayda yarım miyar dolar oradan gidiyor, bir defa... Yılda yuvarlak demek ki beş milyar dolar ediyor... On yılda elli milyar dolar ediyor... Suriye’den ülkemize kovalanan Sığınmacılar’ın bize yıktığı fatura, değil, bu!.. ÖSO’nun, üstümüze aldığımız, faturası... Yani Sığınmacılar’ın faturası da yok, yukarıda dikkate taşıdığım, hesapta... Ya da ben tefrik edemedim...
Söz konusu son fatura yıllar önce kırk milyar dolar olarak açıklanmıştı... Iyi bir mühendis, gün itibariyle bu sayıyı en az üçle çarpar... Mertebe olarak yüz milyar doları aştık, yani...
1 milyon Afgan sığınmacı var... Onlar’ın maliyeti yine milyarlarca dolara baliğ olur, bize... Nüfus dağılım yapımızın alarm verici mahiyette bozulduğundan mâdâ, işsizlerimizin iki katı kadar sığınmacıyı, kucağımızda bulmuşuz...
Yani Türkiye’nin ekonomisine bir defa “kara delikler” açılıyor... Bunları dikkate almazsak, ne kadar pırıltılı olursa olsun, akademik ekonomik reçetelerle, çok fazla uzağa gidemeyeceğimizden endişe ediyorum... Dışarıda; hibe, hediye, “ağabey cemilesi” olarak dağıttıklarımızla beraber, sayageldiğim kalemler, beşyüz milyar dolar merebesini buluyor...
Gerçekten parlak konuşmalarda, böylesi “devasa sünger soğurmasıyla” yok olan kaynaklarımızı; gayet yerinde olarak, bilinen çeşitli usullerle, yandaşlara aktarıldığı zikredilen 418 milyar doların içinde, nedir ki, göremiyorum... Ya da, hani işte hafifçe hissettirilmiş... O da evet yandaşa, yüksek rayiçlerle dağıtılan ihaleler çerçevesinde olarak ki, yukarıda saydıklarımın arasında bu kalem hiç yok!..
Şu hususu da göremedim: Nas (Islamî buyruk) diye faiz bastırılıyor, güya enflasyon düşürülmek isteniyor ya... Bu bence, inanilmaz bir kurgu... Bizimkileri zihninden çıkacak bir kurguya hiç benzemiyor... Ayrıca, bir olmadı, iki yine olmadı, üç yine olmadı... Faiz bastırılıyor, enflasyon patlıyor... Ama enflasyon düşmüyor, dolar yükseliyor, giderek kur korumalı mevduat icat ediliyor... Süreç içinde bire beş kâr eyleyen kurumlar biliniyor... Şu da var ki, Nas dendi faize basıldı, dolar yükseldi... Nas dendi, faize bir daha basıldı, dolar yine yükseldi... Bir daha bir daha, Nas dendi, faize basıldı, dolar bir daha bir daha yükseldi... Sonra, huuuurrrraaa, bir gece aynı bir odaktan komut almışcasına, ucuza dolar kapatanlar, ellerindeki dolarları, yüksek kur üzerinden Türk parasına çevirdiler, bu sefer dolar, yarı yarıya düştü... Düşen dolar yine ucuza kapatıldı!.. Trajikomik...
Bu tür oyunları akademisyen ekonomistler, valla bilmiyor dahi olabilirler... “Şeytan’ın Metematiği” okutulmaz ki, üniversitelerde... Yazıldığına bile rast gelmedim... Böyle bir matematik, onun için, 3 Aralık 2022 etkinliğinin gündemine yer bulmamış... Ya da ben tefrik edemedim... Ya da üstü kapalı olarak ifade edilen sorunlardan biri olarak geldi, geçti... Oysa sorun geçmiş değil... Böyle böyle el değiştiren para, yüzmilyarlarca dolardan az olmamalı!..
N’oldu yani, “kara delikler”, yüzmilyarlarca doları işte, çoktan buldu bile... Trilyon yani bin milyar dolar mertebesine tırmandı... Bu ülke, inanın iyi dayanıyor...
Her şey bir tarafa birbirinden değerli ekonomistlerden, şu dediklerimin bir dökümünü duymayı çok isterdim... Duyamadım... Çalışmalarını salık veriyorum...

“Ekonomide Şeytan’ın Matematiği”, ne görkemli bir konu, ne muhteşem makalelerin teması, ne albenili bir kitap, iki kitap, beş kitap, yüz kitap, ne hatta büyüleyici olduğu kadar gerçekçi, bir “ekonomi anabilim dalı” oluşturur...
“Ekonomide Şeytan’in Matematiği”, demokrasiyi bir “keriz kekleme rejimine” dönüştürüyor... Bir dakika... Bu sözümle seçmeni zemmediyor katiyen değilim... Seçmeni katur kutur yolunacak tavuk, giderek keriz kere keriz yerine koyanları teşhir etmeyi, geçiriyorum gönlümden...
Genel Merkez’in yabancı danışmanı, hafife kaçan çevre teknolojilerine giriş dersi ile birlikte yeşil enerjiden ve yeşil sanayileşmeden ve bunları batı sermayesi ile finansal olarak fonlamaktan bahsetti... Haaarika... Iyi de...Bu konuyu ilk defa kamuoyunun gündemine taşıma ayrıcalığına sahip bir hocayım (Türkiye’de Güneş Enerjisi, 4-7 Kasım 1984, Cumhuriyet)... Yer tutmamasını istediğim için, yenilenebilir enerjiler alanındaki ambar dolusu çalışmamdan bahsetmiyorum bile... Türkiye’nin Avrupa’ya Güneş enerjisi ihraç edebileceğini savladığımdan bu yana neredeyse kırk yıl geçmiş... Ne mutlu ki, halen Konya Karapınar’da, 1000 MW elektrik gücünde, bir güneş santralı kuruluyor, güneş panel fabrikasıyla, birlikte... Bunların, pıtırak gibi çoğalmasını isterim...
Yalnız şu var: Sıfır karbon ayak izi teşviki gerekçesi, Rusya ve İran’la geliştiregittiğimiz olumlu ilişkiler yumağından, uzaklaşmamalıyız, ki, benim anladığım, Türkiye bu odaklardan kopartılmak isteniyor... Tıpkı, “Avrupa enerji pazarıdan”, Rusya’nın, atılmak istenmesi gibi... Buradaki dengelere, bilhassa da “ayak oyunlarına” karşı çok duyarlı olmamız gerekiyor... Çin’in ve Hindistan’ın, küresel mamul pazarlarından, “yeşil enerjiden ve sanayiden uzaklar” behanesiyle uzaklaştırılmak istenmesini, ayrıca farklı görmüyorum...
Batı’nın en bıçkın eğitim tornalarından yetişmiş bir hocayım... Bu anlamda, Batı’da, hocalarımdan başlayarak, giderek meslekdaşlarıma, arkadaşlarıma, öğrencilerime varıncaya değin, ebedî dostluklarım var... Batı insanıyla ayrıca alabildiğine dostlukta, hiç bir sorunumuz yok... Bu olgu, yalnız, Cumhuriyetimiz’in Kuruluş yıllarında olduğu gibi Doğu ve Batı arasında, saygın, kişilikli, dengeli bir ilişkiler yumağı geliştiremeyeceğimiz ve sürdüremeyeceğimiz, anlamına gelmez... Gelmemeli!..
Bir de “denk bütçe” konusu, var... Aynı bağlamda Devlet Planlama Deneyimlerimiz’den uzaklaştırıldık... Bunların önemi ve zorunluluğu neden yeterince vurgulanmıyor, anlayamıyorum... Bu yılki bütçe bir trilyon TL açık veriyor... 50 milyar dolar ediyor, bu, yuvarlak... Nereye gidiyoruz?
Keyfinizi kaçırmayayım diye, şu aşamaya kadar değinmedim: Toplantıya aslında katılmadım... Çünkü davetli değildim... İnanılır gibi değil, ama öyle... Toplanti’da, 2006’dan bu yana beyin göçünü ve onu tetikliyen siyasi yanlışları sayılarla ortaya koyan, bir güzelim sunum olmasa, bu kadar rahatsız olmazdım... Bizimkilerin, onbin kilometre masafedeki Sevgili Okulum’a (Massachusetts Institute of Technology / MIT), bilim ve teknoloji brifingi alamaya giderlerken, buradaki MIT’lilere, bize, sırtlarını dönmeleri, insanın kanını donduruyor... Toplantıya, dünyanın bildiği ve saygı duyduğu bir bilim adamı olarak, “konuşmacı” sıfatıyla davet etmiyorsun, bari dinleyici olarak çağırsana... O da yok ) ... Sevgili Kardeşim Faruk, çağrılmış; toplantının ayrıntılarını bilhassa O’ndan dinledim... Benim üstelik Kurulaty Onur Üyesi olarak davet edilmemiş olduğumu öğrenince, açıyor telefonu, genel merkeze... Onun üzerine, demek ki toplantıdan yarım gün önce, bir davet çıkıyor, ama benim yine haberim yok...

Yapılan ayıp ötesi... Gönül koydum, toplantıya gitmedim... Şu ki, Toplantı’da yapılan birbirinden güzel konuşmalarla ilgili hissimi, bu gaflet, değiştirmez!..
Yine de CHP Yönetimi’nin ve herkesin, bizler gibi, yurdunu, insanı ve insanlığı canı gibi seven, mücadelenin hep içinde olmuş, bilge insanlarını dinlemeye ihtiyacı var... Dinlerlerse kendileri kazanırlar... Dinlemezlerse, bunu hassaten düşünmelerini, öneririm!..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.