Kamu bankalarının yönetim kurullarında yapılan son atamalar Türkiye'nin ve ekonomi dünyasının gündemine oturdu. Alınan kararlar doğrultusunda, güreş dalında pek çok madalyası bulunan ve Spor Bakanı Yardımcısı da olan Hamza Yerlikaya Vakıfbank Yönetim Kurulu'na, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'nden mezun Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Ebubekir Şahin de Halk Bankası yönetimine atandı.
Eski Başbakan Yardımcısı olan ve bir dönem avukatlık yapan Veysi Kaynak Ziraat Bankası yönetimine, bir önceki dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Mevlüt Uysal da 2019 Mayıs ayında Halk Bankası yönetimine girmişti.
HİSSELERİ BORSADA
Kararlar, özellikle bankacılık gibi bir sektörde ekonomi dünyasından gelmeyen isimlerin yer alması nedeniyle liyakat tartışmasını başlatırken, bu atamaların hem bankaların hem de ülkenin itibarına zarar verebileceğine dikkat çekiliyor. Kamu bankalarına yapılan ve büyük tepki çeken son atamaları sorduğumuz Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez, Vakıfbank ve Halk Bankası'nın yüzde 25 civarında hissesinin borsada işlem gördüğüne dikkat çekti.
Söylemez, “Dolayısıyla iktidarın bu bankaları kârlılık ve verimlilik ilkelerine aykırı partizanca ehliyetsiz ve liyakatsiz kişilere yönettirmesi söz konusu hissedarların da ülkenin de zararına sonuçlar doğurur ve bu hissedarların dava hakkı doğar. Özelde kamusal sermayeli bankalarımızı genelde de bankacılık sektörünü bu tür spekülasyonların dışında tutmaya ve itibarlarını korumaya özen göstermeliyiz” değerlendirmesini yaptı.
ÇOK KRİTİK BİR SEKTÖR
Bilindiği üzere geçmişte Halk Bankası Genel Müdürlüğü ve Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği de yapan Söylemez, kamusal sermayeli bankaların 233 sayılı KİT kanuna tabi olmadığına dikkat çekerek, yapılan değişiklikle “özel hukuk hükümlerine” tabi tutulduklarını yöneticilerin örneğin ceza kanunu açısından memur gibi cezalandırılamadığını belirtti.
Söylemez, bankalara yapılan atamalara ilişkin değerlendirmesinde “Çok açıktır ki; her türlü görev için aranması gereken öncelikle ehliyet ve liyakat olmalıdır. Ancak Türkiye'de ulufe dağıtır gibi çok kritik sektör olan bankalarda yönetim kurulu üyeliği dağıtılması büyük sakıncalar doğurur” ifadelerini kullandı.
BUNUN ADI NEPOTİZMDİR
Söylemez, şöyle devam etti:
*Kamusal sermayeli bankaların yönetim kurullarının ağırlıklı olarak ekonomi işletme ve finans konularında hem eğitim hem de deneyim sahibi uzman isimlerden oluşturulması gerekir. Hukuk ve idare alanlarından da sınırlı sayıda isim yer alabilir ihtiyaca göre.
*Dua edelim de milli güreşçi Hamza Yerlikaya'yı Sağlık Bilim Kurulu'na atamadılar, tabi bu işin şakası. Bunun adı ‘nepotizmdir' yani eş-dost-akraba kayırmacılığıdır. Nepotizm ahbap çavuş kapitalizminin ülke ekonomisi ve bürokrasisini çürüten ve yozlaştıran en kötü yönetim modelidir.
Yetki ve çıkar çatışması doğar
Ufuk Söylemez, RTÜK Başkanı'nın Halk Bankası'na atanmasının ehliyet ve liyakat konusu bir yana görevi nedeniyle, ekonomide ‘conflict of interets' yani yetki ve çıkar çatışmasını doğuracağına dikkat çekti.
Söylemez, bu noktada RTÜK Başkanı'nın Halk Bankası ve iştiraklerinin kredilerinde ve medya reklamlarında tarafsız ve adil olması noktasında soru işaretlerinin oluşacağını dile getirdi.
Söylemez, Hamza Yerlikaya'nın Vakıfbank'a atanmasının partizanlık için kötü bir örnek olduğunu belirterek, “Türkiye'ye yabancı sermaye girişi niye azaldı gibi sorular sormanın bir anlamı kalmaz” dedi.
Kamu bankaları iktidarın malı değildir
Genelde ekonomi yönetiminin özelde ise banka yönetimlerinin kredibilite ve güven sağlamak zorunda olduğuna işaret eden Ufuk Söylemez, “Son olarak kamusal sermayeli bankalar iktidarın özel malı ve sorumsuzca yöneteceği müesseseler değildir” dedi.
Söylemez şu bilgileri aktardı:
*Bankacılık sektöründe siyasi iktidarın talimatı ile 3 bankanın ortak hareket etmesi ve iktidarın talimatı ile siyasi yönlendirme ile zararına krediler dağıtılması ilk bakışta halkın yararına gibi zannedilse bile orta ve uzun vadede hem bankacılık sektörüne hem ekonomiye hem de uluslararası itibarımıza zarar verir.
*Kamusal sermayeli bankalar bir kartel şeklinde hareket ederek, rekabet hukukuna aykırı, hissedarlarının ve kamunun zararına iş ve işlem yapamazlar yapamamalıdırlar bu bakımdan Rekabet Kurulu'nun BDDK'nın ve SPK'nın dikkatli ve duyarlı olması gerekmektedir.
*Bankacılık sektörünün bu tür partizan ehliyetsiz ve liyakatsiz atamalar ile yurtdışı ve yurtiçinde tartışılıyor olmasından büyük üzüntü duyuyorum. Bu tür tayinler sektöre itibar ve güç kazandırmaz ve tersine sonuçlar doğurur.