Bugün TBMM’nin en kıdemli isimlerinden biri olan CHP İstanbul milletvekili İlhan Kesici, 1948 yılında Sivas’ın Zara ilçesinde dünyaya geldi. Kesici, “250 yıllık Zaralıyız!” diye başlıyor anlatmaya: “Geriye doğru dokuz, on dede sayabiliyoruz. Ondan önce babamın baba tarafı Malatya Battalgazi’den, babaannemgil Adıyaman Kahta-Ankara Haymana Rışvan Aşireti’nden geliyor. Annemin anne tarafı Gümüşhane ve Bayburt’tan göç etmiş. Baba dedem Hacı Molla Hüseyin, 1949’da açılan ilk toplu Hac kafilesiyle Türkiye’nin ilk hacılarındandır. 15 yaşıma kadarki bütün okul tatillerim Zara’ya 10-15 kilometre uzaklıktaki Kösedağ yaylalarında geçti. Hayvanlarla birlikte çok keyifli, filmlerdeki gibi bir göçebe yolculuğu olurdu; atlar, hayvanlar, kuzular, koyunlar… Yaylalarda çocukların ilk görevi çobanlık yapmaktır. Dağların başında yapayalnızsındır, bütün dağlar senindir. İtten, kurttan, yılandan çıyandan korkmak gibi bir duygu gelmez. Yayladan inmeye yakın yağ ve peynir yapılır. Köyde ne kadar iş yapılırsa onların içinde büyüdük…”
Zeynep Bilgehan, İlhan Kesici’yle eski albümleri karıştırdı.
NESİLLERDİR SÜREN GELENEK
Kesici, çocukluğunun şehirdeki kısmını da çalışarak geçirdiğini anlatarak devam ediyor: “Bir diğer adet de evlerin çocuklarının bir, iki sene bir yerde çıraklık yapmasıydı. Ben de bir terzinin yanında iki sene çıraklık yaptım. Oradan hem haftalık alınırdı (meğer o haftalıkları da bizimkiler ödermiş!) hem de zanaat öğrenilirdi. Bu tecrübe sayesinde tüm küçük terzilik işlerimi kendim yaparım; ilik gözü açmak, düğme dikmek, ütü… Orta sınıf bir aileydik. Beş kardeşiz, ben ortanca çocuğum. Ağabeyim de çarıkçı çırağıydı. Ona heveslenirdim çünkü deri önlükleri olurdu. Çarşıdan eve doğru deri önlüğüyle gelince büyük adam olurlardı… Evdeki adet ilk kazanılan ticari parayla çocukların eve bir ekmek, bir paket şeker ve bir paket tuz almasıydı. Bu evin tadı, tuzu, bereketi anlamına gelir. İlk kazancım 7-8 yaşındayken, o zamanlar ‘100 para’ diye tabir edilen iki buçuk kuruştu. Eve ekmek, şeker, tuz getirip büyük adam psikolojisine girmiştim! İkinci defa ODTÜ’de mühendislik stajı yaparken ve sonra TCDD’de çalışmaya başladığımda yine eve bu üçlüyü getirdim. Seneler sonra kızım Aslıhan Amerika’da psikoloji eğitimi aldı. Dönüşte, burada bir psikoloji kliniğinde staja başladı. O da stajyerliğinden aldığı ilk parayla evimize getirerek geleneği devam ettirdi!”
‘NASIL MUHAFAZAKÂR OLDUM’
Aile, Kesici ilkokul üçüncü sınıftayken ‘Can Zara’ dedikleri ilçeden şehre, Sivas’a taşındı. Bu kararda, Türkiye’de değişen siyasi iklimin etkisi vardı. Çok partili hayata geçilmişti. Kesici’nin ailesi de Demokrat Partiliydi. Kesici anlatıyor: “Babam 1950’de il genel meclisi üyesi oldu. Daha sonra 1954’te ‘daimi encümen azalığı’ pozisyonuna seçildi. Bu görev sebebiyle Sivas’a taşındık. Önce otel işletmeciliği yaptık. Aynı zamanda zücaciye dükkanımız vardı. Sivas da Zara gibi tam bir Anadolu mozaiğiydi; Türk, Ermeni, Kürt, Alevi, Çerkezler, muhacirler… Bütün dokuları tanıyarak, arkadaşlık kültürüyle büyüdüm. Yalnız Sivas kültürü Zara’ya göre biraz daha sert muhafazakardı. Ben de milliyetçi, muhafazakar, dindar çizgideydim.”
KESİCİ’Yİ SİYASETE TAŞIYAN BABA DUASI: FÜTUHATIN BOL OLSUN OĞUL
Peki Kesici’nin siyaset merakı ne zaman başlamış? Bu soruyu “1960 darbesiyle” diye yanıtlıyor: “İhtilal olduğunda 11-12 yaşlarındaydım. O dönem Demokrat Partili milletvekillerini Yassıada’da, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin önde gelen Demokrat Partili insanları olan ağalar, şeyh ve büyük ailelerini de ‘Sivas Kampı’ denen bir yerde topladılar. Babamı da oraya aldılar. Babam çok kalmadı ama bu beni çok etkiledi. Babam iyi bir insandı yahu, ne oluyordu kardeşim! Sonra da Demokrat Partililere karşı çok suçlayıcı bir kampanya yürüdü. Okulda ders kitaplarında rahmetli Menderes, Bayar ve Demokrat Parti’nin ileri gelenleri hakkında ‘hain’ suçlamaları yazılıyor. Buna bir itiraz etmek lazımdı! Babam ağabeyimin tüccar olmasını isteyip, ‘Türkiye’nin en çok vergi veren insanı olasın oğul!’ diye dua ederdi. Benimse dükkana olan ilgisizliğimi görüp ‘Fütuhatın bol olsun oğul!’ derdi, yani ‘fetihlerin bol olsun!’ Ben de kafamda herhalde başbakan olacağım diye düşünüyordum, halen de aklımızdan çıkmış değil! (gülüyor)”
ADALET PARTİSİ’NİN İMAR VE İNŞA HAMLELERİ
İlhan Kesici’nin gençliğinde, bölgenin gözde mesleği mühendislikmiş. Hal böyle olunca Ankara’daki ilk durağı ODTÜ Endüstri Mühendisliği olmuş. İlhan Kesici, bunda Adalet Partisi’nin o dönemki büyük imar ve inşa hamlelerinin etkisinin olduğunu söylüyor: “Bütün büyük yatırımcı kuruluşların Anadolu’da bölge müdürlükleri vardı. Bu bölge müdürlükleri kampüsler halindeydi ve en makbul meslek yüksek mühendisliktir. İngilizce tedrisat veren bir okul olarak ODTÜ adını lise son sınıfta, son ay öğrendim. Sivas’ta Atatürk Ortaokulu ve sonra meşhur Sivas Lisesi’nde okudum. 1965’te ODTÜ’ye girdim. Endüstri mühendisliği çok hoşuma gitti. Yarı mühendislik, yarı iktisat öğreniyorsunuz; hem hedefime uygun hem de çok rasyonel düşünmeyi beraberinde getiriyor.”
‘ÇİKOLATA ÇOCUKLAR’LA SİVAS HALAYI
Kesici mühendisliği hemen sevmiş ama sınıf arkadaşlarıyla kaynaşması zaman almış… Buzları kıransa üniversitenin folklör kulübü olmuş. Kesici’den dinleyelim: “O dönem ODTÜ’ye gelenler daha çok Robert, Tarsus Amerikan, TED Ankara gibi kolejli çocuklardı. Önce anlaşamaz gibiydik. Sonra ODTÜ’deki ‘Folklor Kulübü’ne üye oldum. Anadolu’daki liselerde o dönem folklor kulüpleri yoktu ama şehirdeki kolejlerde varmış. Bizim kulübün de yüzde 90’ı kolejli arkadaşlardı. Onları önce ‘çikolata çocuğu’ gibi gördük ama kaynaştıktan sonra gördük ki hepimiz aynıyız…”
İNGİLTERE DÖNÜŞÜ DPT YILLARI
Kesici, yüksek lisansını da ODTÜ’de devam ettirirken bir yandan TCDD’ye çalışmaya başlamış. Anlatmaya devam ediyor: “Ankara’da o dönemler şöyle bir laf vardı; gece üçte bir bodrum katında bir ışık yanıyorsa bilin ki orada ODTÜ’lü öğrenciler vardır. Parası ancak bodrum katına yeter, geceleri de ders çalışırlar! Tez aşamasında TCDD’ye girdim. O zamanki hedef Kamu İktisadi İşletmeleri’nden (KİT) birinde genel müdürlüktü. Bunlar büyük makamlardı. ODTÜ’den sonra ileri eğitim için 1974’te İngiltere’ye gittim. Orada Vahit Erdem’le tanıştık. Kendisi Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) çalışıyordu. Bana ülke yönetimi için en önemli yerin orası olduğunu söyledi. 1977’de uzman olarak DPT’ye girdim. Sonra daire başkanı, genel müdür, başkan, müsteşar ömrümün o bölümü hakiki anlamda devlet yöneticiliğine uygun raya girmiş oldu...”
‘ADIMIN ‘MİLLİ DAMAT’A ÇIKMASINI İSTEMEDİM’
“1985’te Turgut Bey (Özal) Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) yurtdışı teşkilatını kurdu. Üç yıl Brüksel’de büyükelçi yardımcılığı yaptım. 1987’de DPT’ye döndüm. 1991’deki DYP-SHP koalisyonunda DPT Müsteşarı oldum. Sonrası için önümde iki yol vardı; biri büyük holdinglerde yönetim kurulu üyeliği. Özel sektörde çalışmayı hiç düşünmediğimden ikinci yola saptım; parlamenterlik. Aslında atadan, dededen Demokrat Parti ve Adalet Partiliyiz ve normali DYP’den yürümekti ama Süleyman Bey (Demirel) Cumhurbaşkanı, Tansu Hanım (Çiller) Başbakan olunca müsteşarlıktan ayrıldım. Yıl 1993’tü. Süleyman Bey’in yeğeni Binhan Hanım ile sözleneceğimiz belli oldu. O dönem Süleyman Bey’in yanına Köşk’e çıksaydım adım ‘Milli Damat’a çıkar diye endişelendim ama siyaset yapmam da lazım… O arada Mesut Yılmaz ANAP’a davet etti. Önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı oldum. 1995’ten itibaren milletvekilliği başladı. Üç dönemdir de CHP’deyim. İtiraz adetim devam ediyor! İlkokuldayken gördüğüm Demokrat Parti-CHP kamplaşmasının bedeli ağır oldu. Türkiye bu kamplaşmadan bir türlü vazgeçemedi. Toplumun her parçasıyla bir ve beraber olmak lazım.”
BUZLU KOVALARIN SIRRI!
“Çocukken Sivas’ta eksi 20 derecede ilkokullar tatil edilirdi. Buz gibi havada, çantaları eve attığımız gibi kızak kaymaya giderdik. Akşam babalar gelinceye kadar biz kızaklardan inmezdik. Her tarafımız donardı. Eve gelince hemen sobaya yaklaştırılmazdık çünkü bir anda sıcağa yaklaşmak felaket acı verir. Annem içi buz dolu kovalar hazırlardı. El ve ayaklarımız yaklaşık yarım saat buz kovasında dururdu! Yazın da ‘cıncık’ denen bilyelerle oynardık. Ayrıca atletizme meraklıydım, halter ve güreş çalıştım. Futbolda sağ açıktaydım! Daha sonraki süreçte tenis oynadım.”
TABU KONU: VARLIK VERGİSİ
“Biz İsmet Paşa’ya muhalif bir aileydik. Yalnız eleştirmemiz yasak olan bir konu vardı; Varlık Vergisi. Varlık Vergisi sadece gayrimüslimlere uygulandı gibi yanlış bir kanaat var. Oysa Türkiye’nin her ilçesinde vardı. Dedem, ‘Devletimiz dünya savaşı şartları içinde milyonluk ordu besliyordu. Normalden fazla bütçeye ihtiyaç olmuştu. Çok şükür ödeyecek gücümüz varmış, ödedik’ der, İsmet Paşa’ya o noktada hiçbir kusur ve kabahat atfedilmezdi.”
Kesici’nin ne kadar iyi bir okur olduğunu evindeki devasa kütüphanesi gösteriyor. Kesici, “İstanbul’daki evimde kütüphanede yaklaşık 15 bin kitabım var. Ankara’da da 5 bin...” diyor.