Koronavirüs moralimizi bozdu. Ekonomik sıkıntılar derken bir virüs yüzünden iki ayı aşkın süredir eve kapandık. Bu güzel havalarda deniz kenarında oturup bir çay içmeye hasret kaldık.
Ve daha kötüsü sıkıntılar bitecek gibi değil.
Korona virüs için aşı üretimi yıllar alacak; 2020 başındaki normal hale dönmemiz de öyle. Amerika’da 30 milyon kişi işini kaybetti. Başka ülkelerde de durum aynı. Dünya çapında büyük şirket iflasları bekleniyor.
Bugün itibariyle tüm iş yerlerini açsak da eskisi gibi olamayacağız. Restoranlar eskisi gibi dolamayacak, kafelerde eski kalabalıklar görmeyeceğiz.
Otele gitmek, plajlara gitmek cesaret isteyecek. Beach-clubların şezlonglarında bitişik minderlere yan yana uzanmak ise uzun yıllar hayal.
Dijital alışveriş zaten büyüyordu ve daha da büyüyecekti, ama Koronavirüs nedeniyle patlama yaptı. Artık internetten alışverişten korkanlar da buna alıştılar. Geçenlerde gittiğim markette müşteriden çok çalışanların doldurduğu sipariş sepetleri vardı. Böyle giderse mağazadan alışveriş yapmayı düşünen kalmayacak. Bunun sonucu mağazalar kapanacak. Plazalar boşalacak, mağaza çalışanları işsiz kalacak.
Büyük gazeteler bile aylardır evde çalışarak çıkarılıyor. Bu da demektir ki, büyük ofis kiraları ve işletme giderlerini karşılayarak ofislerde kalmak anlamsızlaştı. İşverenler bunu fırsat bilip, evden çalışmayı teşvik edecekler, çünkü evden çalışanın daha ucuza geldiğini gördüler. Kira yok, ısınma derdi yok, servis yok, öğlen yemeği yok. Artık kimse plazalarda yüzlerce çalışanı dev bir açık ofiste çalıştırmayı düşünmeyecek. Böylece ticari işletmeler boşalacak.
Giyim, kuşam, ayakkabı alışverişi iyice gerilediği için bu tür ürünleri üretenler bile maske ve benzeri sağlık ürünleri üretmeye başladılar.
Sadece evlere servis yapan şirketler büyüyecek gibi gözüküyor. Zaten korona virüsün ilk çıktığı Çin’in Wuhan kentinde araç sahipleri bu işe geçmişlerdi. Başka yerlerde de aynı şey yaşanacak.
Bir de tüm bunlara Türkiye’nin Koronavirüs dışında yaşadığı ekonomik güçlükleri ve TL’nin değer kaybını ekleyin. Zaten büyük orandaki işsizlik daha da büyüyecek, iş bulmak pek mümkün olmayacak.
Bozuk olan moralinizi biraz daha bozduğumun farkındayım.
***
Şimdi sıra geldi biraz moral bulmaya.
Atatürk’le birlikte Türkiye’yi kuranlardan İsmet İnönü’yle ilgili ilginç bir anıyı anlatmak istiyorum. 19 Mayıs’ın 101’nci yılını kutladığımız bugünlerde belki böyle moral veren tarihi gerçekleri hatırlamaya ihtiyaç var.
İstanbul’un işgal yılları. Boğaz’da İngiliz ve Fransız gemileri demirli. Galata Kulesi’nde İngiliz bayrağı dalgalanıyor. 28 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Kazım Karabekir, o zaman Genelkurmay Başkanlığı Müsteşarı olan Albay İsmet İnönü ile buluşur. İsmet İnönü çok karamsardır, Karabekir’e şöyle der:
“Gördün mü Kazım? Her şey mahvoldu. Vaktiyle gördüğün gibi bizi sürüklediler ve bitirdiler. Benim hiç ümidim kalmadı. Ben kararımı sana söyleyeyim mi Kazım? Köylü olmak. Köylü olalım.”
Depresyonda olduğu gayet açık olan İnönü’nün, toprak alıp köylü-çiftçi olmak istemesi ne kadar gerçekçidir derseniz, aslında imkansızdır. Çünkü parası da yoktur. Şevket Süreyya Aydemir, bu konuşmanın olduğu dönemde İnönü’nün 20, Karabekir’in 30 lirası olduğunu yazmıştı. (*)
İnönü böyle karamsarken Atatürk’ün de tam tersine kararlı olduğunu ve İnönü’ye zaferlere bizzat teşvik ettiğini de unutmamak lazım. Aynı bozgun döneminde Atatürk büyük bir soğukkanlılıkla cepheye geldi ve “Yapamıyorum” diyen İnönü’yü “Yaparsın, yapacaksın” diyerek yetkilendirdi ve savaşa sürdü.
Sonuçlarını biliyoruz. Yeni bir Türkiye kuruldu, işgalciler Atatürk’ün deyimiyle “Geldikleri gibi” gittiler.
Karamsar İsmet İnönü’ye de hayat hiç de sandığı gibi bir kader biçmedi. İnönü köye gitmedi, bu konuşmadan sonra neredeyse 50 yıl boyunca rahat yaşadı, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptı, ‘İkinci Adam’ oldu, 90’lı yıllara kadar parti başkanı ve milletvekiliydi, para sıkıntısı çekmedi, Türkiye’nin kaderinde söz sahibiydi.
***
Benim asıl ilgimi çeken şey, İnönü gibi genel olarak insanların karamsar olduğu dönemlerde “Tarla alma, köye taşınma, köylü, çiftçi olma” hayali kurmaları.
Bugünlerde de sıkıntılı ortam nedeniyle çok kişinin kafasında böyle fikirler var. Sebze-meyveye olması gerekenden yüksek fiyatlar ödeyenler, “Keşke bunları biz ekseydik” diye geçiriyor kafasından. Sarımsağın kilosunun 100 lira olduğunu duyan, niye sarımsak ekmediğine üzülüyor. Evinin önündeki halı kadar tarlaya çilek eken, mis gibi kokan çilekleriyle sosyal medyada poz veriyor, imrendiriyor.
Ama şarkıcı John Lennon ne demişti:
‘Hayat siz planlar yaparken başınıza gelendir.’
(*)Komplo Teorileri, Erol Mütercimler, Alfa Yayınları, İstanbul, 2005