'İnsan onuru, insan onuru ve insan onuru diyeceğiz…' Ahmet Davutoğlu Bolu kampında konuştu

Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, partisinin 24-25 ve 26 Şubat Bolu Kampı açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Partinin ilk kurumsallaşmış istişare kurulu olduğunu belirten Davutoğlu'nun açılış konuşmasından önemli başlıklar şu şekild

"Beni partimize ilişkin en çok sevindiren şeylerden biri doğallık… Tarihe ağırlık koyması beklenen toplulukların belki de faaliyetlerindeki öncelikle aranması gereken husus, doğallık. Sunilikten uzak olmak… Kendi içlerinden gelen enerji ile birlikte olma kararı.

Öyle günlerden geçiyoruz ki insanlar düşündüklerini saklıyor, muhabbetlerini de saklıyorlar duydukları endişeyi de saklıyor.

Çok farklı kesimlerden, çok nitelikli insanları bir araya toplamışsınız, nitelik güzel ama bu kadar farklı kanaat sahibi insanlar, acaba nasıl bir siyasi topluluk oluşturacak? Kaygınız yok mu?" diyorlar bana.

Hayır kaygı duymuyorum aynı çevreden gelip birbirine güvenemeyen insanlarla beraber olmaktansa, farklı geçmişlerden gelip birbirine samimiyetle güvenen ve gerektiğinde birbirini samimiyetle eleştiren insanlar arasında olmak çok daha gurur vericidir.

Kararlı ve hızlı bir süreç yaşadık ve 12.12.2019’da partimiz hukuken kuruldu. Neydi bizi bir araya getiren şeyler bunları konuşacağız ve ne kadar mesafe aldık bunları konuşacağız.

Politika İzleme Kurulu (PİK) Türkiyede daha önce yapılmamış, denenmemiş bir uygulama idi sanki bir hükümet ve bakanlar kuruluymuş gibi muadili kurullar oluşturup olayları takip etmek… Parti İzleme Kurulumuz daha oluşum sürecinde ama ciddi mesafe aldı. Raporlar yayınlandı kamuoyunu aydınlatan, Filistin, Kanal İstanbul, deprem ve ekonomi grubumuzun açıklamaları ve niceleri… Aile Sosyal Politikalar Kurulumuzun erken evlilik gibi raporları da var.

Yine bunun hemen yanında teşkilat çalışmalarına hız verdik. Partiler organik yapılardır bunların işleyişi bazı organların oluşmasına bağlı. Parti toplumun tüm kılcal damarlarına nüfuz etmiş Anadoluda örgütlenebilmişse partidir.

2 ay içinde 36 il başkanımız atandı. Kısa sürede bu atamalar dışında, İstanbul, Ankara İl Başkanlıkları açtık. 7 Mart’ta da Konya’yı açacağız inşallah, 20’ye yakın ilimizde de il binaları tutuldu teşkilat yapılanmaları bitmek üzere.

Zorlu bir süreç olacak. Sesi kısılmak istenen, önü kesilmek istenen bir partiyiz. Ama meclis partilerine denk bir tempoda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Neden bir araya geldik?

Bizler, ülkemizin geleceğini şekillendirecek ilkelerimiz ve ülkemize ilişkin kaygılarımız üzerinde bir araya geldik.Onun için partimizin adını Gelecek koyduk, gelecek burada…

Kaygılarımızın başında güven ortamının olmamamsı ve korku ikliminin olmasıydı.

Yaygınlaştırılmak istenen öyle bir korku ortamı var ki, başta şöyle zannedildi, bunlar konuşurlar ama bir parti kuracak kurucular kurulunu oluşturamazlar ama elhamdülillah şunu bilmiyorlardı; bu toplum ne zaman zora girmişse içinden bir grup yiğit, cesur, kararlı ilkeli insan çıkar ve ülkenin geleceğine mührünü vurur. Siz o mührü vuracak olanlarsınız Allah’ın izni ile…

Önce korku iklimini kırmak gerekir. Korku iklimini kırmak için yüreğindekini sansüre uğratmadan dile dökmek gerekir. Ben her zaman, yürek, beyin ve  dil arasında irtibat görürüm. Yüreği olmayan beyniyle konuşmaya başlarsa insanları tehdit edebilir vicdan dışı hareket edebilir ama vicdanı varsa yüreğinin sesiyle konuşuyorsa muhabbet diliyle konuşur. Akıl ile beyin ile dil ile arasında bağ kopmuşsa vahim tablolar ortaya çıkar.

Parti kurulmadan kısa bir süre önce, benimle ve hepimizle ilgili şeyler söylendi. Benimle ilgili dolandırcı ifadesi kullanılmaya bile cüret edildi. Vicdan kalmadığını bazen biliyoruz ama akıl da mı kalmadı?

Çıktık, herkese, biraz da o korku iklimini dağıtmak için, Türkiye’de söylenen söz, yapışıp kalıyor denmesin diye, itham karşısında susup kenara çekildiğinde emniyet içinde olacağınız farz edilmesin diye, bu ülkeye hizmet etmiş bir başbakanı hakkında böyle bir iddia varsa bütün Başbakanlar, Cumhurbaşkanları, bütün bakanlar meclis önünde gereken hesabı versin diye çağrı yapmak zorunda kaldım.  O çağrıyı yaparken hem yüreğimde derin bir hüzün ama aynı zamanda bu ülkenin ihtiyacı olan cesaret ortamını sağlamak için yaptık.

Bugünlerde çok fazla haber alıyorum arkadaşlarımdan, iş adamı ise, işiyle, memursa eşi veya yakını baskılarla maruz kalıyor görevi varsa o görevle baskıya maruz kalıyor.

En son Konya’da açılış yapacağız diye konvoya bile yasak getirmeye kalktılar, sanki kış ortasında düğün konvoyu olacakmış gibi konvoy yasağı getiriyorlar.   Yasaklar Yoksulluk ve Yolsuzluk idi hani karşı çıkacağınız?

Zannediyorlar ki konvoya ihtiyacımız var hayır bizim konvoyumuz da bizim açılışımız da önce gönülleri fethetmekle olur.

İnsan temel hak ve özgürlükleri konusunda kaygılarımız vardı. Bizler şu etnik köken, bu dini grup veya mezhebi gruba mensup olabiliriz.  Şu coğrafyadan veya bu coğrafyadan gelebiliriz ama her şeyden önce insanız ve her şeyden önce insana saygı göstermeyi en temel vazife kabul ederiz.

Şuanda sorunların iki tane temel nedeni var. Biri ilkesizlik, Temel hak ve özgürlükler alanına baktığımızda tam bir ilkesizlik var. Hak ve özgürlü kendileriyle ilgili olduğunda savunuluyor ama başkasıyla ilgili olduğunda savunulmuyorsa oradan hak ve özgürlükleri savunulmuyorsa oradan hak ve özgürlük çıkmaz, oradan bir grubun hak ve özgürlükleri çıkar. Biz herkese aynı hakları geçerli görmezsek bu kaygıları ortadan kaldıramayız. İşte bu kaygılarla bir araya geldik. Bu kaygılar yeni de değil.

İlk bir araya geldiğimizde oluşturduğumuz topluluğu Türkiye Büyük Meclisi’nin birinci meclisi ile karşılaştırmıştım. Bu sene 100. Yaşında inşallah TBMM’nin yüzüncü yılıyla ilgili de çok yoğun faaliyetler yapacağız. O meclis bu milletin vicdanını temsil ediyordu, bu ülkenin her yerinden temsilciler vardı o mecliste de.

Şu salonda suanda Türkiye’nin her köşesinden her ilinden, dini etnik mezhebi kökeninden sınır ötesinden gönül bağı olan arkadaşlar var. Farklı dil geçmişleri olan ama gönül dili konuşan insanlar var birinci meclis de böyleydi.

Bizim ilkemiz çok açıktır:  İnsan hak ve özgürlüklerinde hiçbir ayrıcalık tanımayan yeni bir sürdürülebilir özgürlük ilkesidir.

Hukuk alanına geldiğimde; son dönemde öyle büyük savrulmalar ilkesizlikler yaşıyoruz ki. En temel ilke olan masumiyet ilkesi yok edilebiliyor. Uzun yıllar süren tutuklu yargılamalar sürüyor. Benim asla kabul etmeyeceğim şey tutuklu yargılamaktır. Bugün neredeyse tutuklu yargılama istisna olmaktan çıkıp esas haline geldi.

Bugün tutuklu yargılanma üzerinden özgürlüklerin kısıtlanması üzerinden doğan kul hakkının hesabını veremezsiniz. Hem hukuki bir sapma var hem de bu kul hakkıdır. Bir kişiyi ailesinden, özgürlüğünden gerekli ve gerekçesiz şekilde ayırmak dahi kul hakkına girer. Kimin hakkıdır babayı anneyi çocuklarından ayırmak. Ceza varsa vereceksiniz ama adaleti hızlı işleteceksiniz. FETÖ’nün yaptığına benzer uygulamalar bunlar.

Ergenekon, Balyoz davalarında yıllar sonra insanların mağdur edildiği ortaya çıktı. PKK, FETÖ, Pelikan ve DEAŞ yapılarına karşı tavrımız mücadelemiz ilkesel olarak açık ve nettir bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ama bunu yaparken özellikle FETÖ davalarında, FETÖ’yle yakın irtibatlı olanları devletin en üst kademelerine getirip sonra, sıradan memurların uzak akrabalıkları nedeniyle işinden, eşinden, aşından ayırırsanız buna adalet denmez. Kimse böyle bir adalete saygı da duymaz. Önce masumiyet ilkesini uygulayacaksınız sonra bunun bir karşılığı olacak.

Doğrudan yada dolaylı hangi makam olursa olsa, kimsenin adalete talimat veririz üslubu ile konuşmaması lazım o zaman devlete hukuka adalete güven kalmaz.

Brunson davası, Deniz Yücel vakalarını gördük. Sonra bir takım pazarlıklar, baskılar oldu. Tehdit mesajları sonrası bunlar serbest bırakıldı. Önce tutuluyor kişiler, sonra takas vs ediliyor. Hukuk bir takas meselesi değildir, hukuk ilkelerin uygulandığı kutsal bir alandır!

Gezi tavrınız o yada bu olabilir. Osman Kavala meselesinde önce beraat etti, sonra hiç başlamamış bir başka dava üzerinden iki üç saat sonra tekrar gözaltına alırsanız bu kim olursa olsun kabul edilemezdir.  İşte bu ilkesizlik ve savrulmadır.

Yine siyasi ahlak konusu… Nasıl bir savrulmadır?

Türkiye’de yolsuzluklarla mücadele konusunda en iddialı şekilde iktidara gelenlerin, bugün, yolsuzluğun neredeyse kurumsallaştığı bir dönemde sessiz ve tedbirsiz kalmaları Kızılay mevzusunda olduğu gibi insanların güveninin sarsılması nasıl kabul edilir?

Bu Türkiye’nin yeni hastalığı değil her zaman vardı. Büyük zaferlerin üzerinden çıkarcı çevrelerin nasıl kar ve rant elde ettiğini görürsünüz, Kemal Tahir romanlarını bi okusanız…

1980’lerde hayali ihracatlar yaşadık.

28 Şubat’ta hortumlama diye bir tabir girdi türkiye literatürüne.

15 Temmuz’un tertemiz şehitlerimizin üzerinden, darbe olsaydı ne yönde olacağı belli olmayan çevreler bugün rant üzerine rant devşiriyorlarsa birilerinin çıkıp bir dakika durun demesi lazım. FETÖ ile paslaşanların nasıl dönüp rant peşinde koştuğunu görmek hatırlamak gerekiyor. Bir savrulma ve ilkesizlik var siyasal ahlakta. İmar yasasını çıkarmak isteme sebebimiz hep bundandı. Engelleme sebepleri de bundandı.-

Başbakanlıktan ayrılma hususundaki en temel mesele bu rant çevrelerinin 90’lı yıllar siyasetini Türk siyasetine hakim kılmak isteyenlerin getirdiği engellerdi. Akraba kayırmacığına karşı çıkmamızdı temel neden. İlkesizliktir. Nepotizm yani akraba kayırmacılığının bu kadar yaygınlaştığı bir dönem olmadı. Bizim sesimiz buna karşı.

Ekonomi.. öyle bir ilkesizlik öyle bir konformizm var ki, sıradan vatandaşların dertlerini anlamaktan aciz insanlar bu ekonomiyi yönetirse sadece rakamlar üzerinden tablo çizmeye çalır.

Birkaç istatistik paylaşacağım. İşsizlik meselesi… Türkiye’de tarım dışı işsizlik yüzde 15 buçuk,  genç işsizlik ise 24 buçuk.  5 milyona yakın genç işsiz var. Bu genç insaların hayat dolu genç insanların geleceğe dair güven dolu bakışları ne olur?

Ben Başkanlığı bıraktıktan bugüne yani 4 yılda istihdam artışı sadece 200 bin. Ama iş gücüne katılım, milyonlar… 1 buçuk yıl içinde iş kaybı yaşayanlar 1 milyon 200 bin. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile Türkiye uçacaktı refaha kavuşacaktı ama kavuşmadı. Çünkü ekonomiyi yönetenlerin dertleri milletin işi aşı değil bir sonraki dönem kim yönetecek kaygısı.

Tahmin ile hedef arasındaki farkı bilmeyen bir ekonomi anlayışından söz ediyoruz.

Enflasyon hedefin neresi tahmin neresi. Enflasyon dünyada düşüyor ama bizde tüm rakamlarla oynadıktan sonra 11 buçuk.

Yüzde 32 doğalgaza zam yapıldı eğer gerçekten enflasyon 11 ise doğalgaza yapılan bu zam zulümdür.

Ortalama ücret 2500 Türkiye'nin yarısı bunun altında yaşıyor.

Devlette maaşları olan belli isimler dört ve beş yerden maaş alıyor bu siyasi ekonomik ahlaksızlıktır yolsuzluktur.

Devlet sömürülmesi gereken bir kaynak olarak görülmeye başlanıyor. Hayır milletin namusudur devletin malı.

2016 Ocak ayı ile Nisan ayı arasında hazinenin iç dış borçlara ödediği faiz miktarı 19 milyar civarıydı bu. Bu sene ise Hazine iç ve dış borçlara  48 milyar 700 milyon faiz ödeyecek. Nerede faizle mücadele? Ayet okuyarak, slogan atarak birilerini suçlayarak yürütülmez faizle mücadelenin esasi rasyonel ekonomi uygulamalarıdır.

Rakamlarla oynayarak millete güven veremezsiniz milletin içi kan ağlarken bir takım sebepsiz intiharlar artarken eve ekmek götüremezken millet eve, siz lüks ve şatafat içinde yaşayamazsınız.

Türkiyenin dünyadaki imajı istatistiklerle oynayan ülke imajıdır. Demokrasi ve ekonomik kalkınma birbirine bağlıdır. Çin ölçeğinde kalkınma, Avrupa ölçeğinde demokrasi diyoruz.

Dış politikada, öyle bir savrulma var ki… Bu savrulma hiçbir ülkeye itibar kazandırmaz. Rasyonel bir softpower gerektirir Türkiye konumundaki bir ülkenin dış politikası.

Türkiye ancak dengeli dış politika takip ettiği zaman başarılı olur. Bir ayak Avrupa Birliği, ikincisi ABD ve NATO bağlamındaki ilişkilerdir, üçüncüsü başta Rusya olmak üzere Asya ile kurulan ilişkilerdir.

Geldiğimiz noktada kurumsal değil kişisel ilişkilere bağlı hale gelmiş, ülkenin değil sayın Cumhurbaşkanının Trump’la Putin’le girdiği ilişkilerin seyrine bağlı.

Sayın Trump ile girilen ilişkilerin dozunu düşünün. Brunson vakası yaşandı ekonomik kriz sebebi gösterildi. Onun öncesinde pelikan medyası Trump’ REİS diye hitap ediyordu. Bir gün reis, bir gün Türkiye’yi devirmek isteyen biri, daha sonra rahip söz konusu olunca tehditler başlıyor, yetmiyor s400 krizleri vs.. bugünler geçer ama devlet arşivi unutmaz.

 

Bir mektup var. Bu dönemin yüz karası. Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanı’na yazdığı hakaret mektubudur. Ben Dışişleri Bakanı iken, bu mektubu bir büyükelçi bana getirseydi ilk olarak onu acilen görevden alırdım. Sen bunu nasıl getirirsin diye…

Aylar geçti sayın Cumhurbaşkanı Washington’a gitti ve "Trump’a mektubu takdim ettim" dedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti o mektubu takdim etmez acilen cevap verir ve o cevabın akisleri tüm dünyada duyulur. 

Rus uçağı düşmesi olayını anlattım. O kriz yönetilebilirdi o krizin yönetilmemesinin sebebi Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaydı. O açıklama ile kriz tırmandı. O gün sınarlarımızı korumak için kim olursa karşınızdaki o sorumluluğu yerine getirdik.

Ama ardından gelişen süreçte aşırı suçluluk duygusu ile Rusya’nın söylediği her şey ama her şey yapıldı. Ruslara onbinlerce dolarlık vergi muafiyeti sağlandı vs. Bir dediği iki edilmedi.

Bir küresel güç ile aşırı dostluk ve sonra aşırı nefrete girdiğiniz zaman çok dikkat etmeniz gerekir dış politika iki kişi arasında oynanan bir oyun değildir.

Avrupa Birliği ilişkilerine bakınız 2016 Mart’ında AB ile yapılan anlaşmanın ardından 4 yıl geçti vize muafiyeti neden sağlanamadı. Çünkü Avrupa ile rasyonel bir ilişki yürütmüyoruz. Bugün buradan tekrar ilgili tüm mercilere söylüyorum Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kritik coğrafyada tüm ilişkileri dengeli yürütürse etkili olur. İşler kişiselleştiğinde bu kaybolur.

Her alanda ilkesizliğin ve savrulmanın görüldüğü bu zamanda Gelecek Partisi olarak dinamik ve hareketli olacağız ama asla savrulmayacağız ne ilkelerimizden ne çıktığımız yoldan.  Kurumsallaşmamız önemli o yüzden. İlke olarak dikkat edeceğimiz hususlar;

Güvensizlik ortamına karşı güven ortamı diyeceğiz,

Korku iklimine karşı temel insan hakları ve özgürlükleri savunmak diyeceğiz,

Hukuk herkes için, adalet herkes için diyeceğiz

Mutlak liyakat diyeceğiz,

Siyasette açıklık şeffaflık diyeceğiz,

Ekonomide dünya ile bütünleşen rol model diyeceğiz,

Dış politika onurlu ama dengeli bir politika diyeceğiz

İnsan onuru insan onuru ve insan onuru diyeceğiz…

Çok ciddi mesafe aldık benim bile düşündüğümden fazla.

Aramızdaki dostluğun pekişmesi anlamında.

Şimdi kendi aramızdaki kurumsal yapımızı, muhabbet derinliğimizi güçlendirecek ve destekleyeceğiz. Görüş ayrılıklarımız olacak korkmayalım bundan arkadaşlar. Kriz de olur insanları farklı kılan kriz olması değil bunu nasıl yönettiğiniz. Şuanki siyasi iktidarın en önemli sorunu bu, farkılıkları yönetememesi tehdit görmesi ve farklılıklarda tehdit görmesi.

Süratla teşkilatlanacağız ama süratle. Erken seçimin olması  zor. Cumhurbaşkanının istemesi vs lazım ama Türk siyasi tarihine baktığınızda erken seçimin olacağını gösteren onlarca örnek var. Gelecek Partisi hazır olmalı, hiçbir başka partinin desteği olmadan seçime girmeli. Haziran’da inşallah büyük kongremizi yapacağız.

Bundan böyle Parti İzleme Kurulundaki her bir arkadaşlarla eylem planlarını oluşturup, her hafta bir eylem planı ve basın toplantısı tertip edeceğiz her konuda.

Genel merkezimiz en geç Mart ayı sonunda açılmış olacak. Bir taraftan Ankara Genel Merkezini bir taraftan 81 ildeki teşkilatımızı tamamlayacağız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri