İRFAN FİDAN OLAYI/5

Cüneyt Şaşmaz
İçinden geçmekte olduğumuz süreç "hayal politik" değil, her yanı "real politik"
Her şey siyasallaşmış ise bu kadar kolpacı'yı, bu kadar besleme'yi "sistem" taşımaz. 
Hasılı: 
"Biz o 'Herkes' tanımı içinde değiliz" diyenler çıkabilir. 
Kastedilen, "toksik oy hesabı" üzerinden sistem'in içine iliştirilenler. 
Bulaş'tan mülhem ilişik'ler. 
Seçim takvim'i kapsamında çekilen fotoğraf ortada. 
Ne var ki, medya işin kolayına kaçıyor, muhalefet de. 
Erdoğan'ı övmek ya da Erdoğan'ı eleştirmek üzerine kurulu düzen'de, nüans'lar hayat memat mesele. 
Küçük ama "genel" hakkında fikir veren o kadar çok "nüans" var ki, yazmakla bitmez. 
Cüret ettirmemek esas ise "Son Cüret" kapsamında, Atatürk Türkiye'sini ters ayak'a almaya çalışan baş'lar A'dan Z'ye ortada. 
Tablo çok net! 
Sistem kirlenmiş olsa da, o kire bulaşmamış birçok liyakat sahibi isim var. 
Aramak, bulmak, o isimleri vitrin'e çıkartmak; siyaset'in, makam sahibi seçilmiş'lerin görev'i. 
Hal böyleyken... 
Akıl akıldan üstündür. 
Nacizane düşüncem, düşünen beyin kir tutmaz, bir şey'i seven gönül'den vatan'a da millet'e de kötülük çıkmaz! 
Sorgulayan beyin olmadan ufuk'un ötesini görmek mümkün değil, tecrübe işin tuzu biberi. 
Türkiye'nin "sorgulayan beyinler"inden biri olan Profesör Dr Kemal Gözler'in, sayın Başsavcı İrfan Fidan'ın Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçimi üzerine aktardığım gözlemleri büyük ilgi gördü. 
Nüans?! 
Yaşanması gereken bir süreç var ise yaşanır
Yargı'ya  yeni düzenleme, bir şeylerin habercisi... 
Demem o ki: 
"Leb" demeden leblebi! 
Arif'e tarif gerekmez! 
Kamuoyunu yönlendirenleri yönlendiren arazide yazıp çiziyoruz! 
Lafın tamamı ancak Gülen'cilere söylenir! 
Demem şu ki: 
Her şey o kadar açık ki. 
Şeffaf ihanet?! 
İhanet eden ne adına ihanet ettiğini biliyor. 
Kimin eli kimin cebinde sorusu kapsamında "iyot" gibi açıkta kalınan zamanlar! 
Nitekim... 
Prof. Dr. Kemal Gözler'in Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçimle ilgili bilimsel makalesi son derece önemli. 
Çok iyi bir inceleme'dir. 
Bu bir gazete köşe yazısı değil, ciddi bir değerlendirmedir. 
Demem o ki: 
Aşağıdaki hususların da dikkate alınması halinde, Hukuk Fakülteleri'nde ders olarak işlenebilir?! 
Anayasa Mahkemesi'nin, geçmişte verdiği tartışmalı kararlar ve tartışmalı atamalar açısından değerlendirilmesinin titizlikle yapılması elzem. 
Çünkü, genelde, siyasi bir organ gibi görülüp, mahkeme niteliği gözden uzak tutulmaktadır?! 
Demem şu ki: 
Sayın Başsavcı İrfan Fidan’ın, uzun zamandır yüksek yargı mensubu olması nedeniyle, yargı camiasında bilinirliği, hakkında kanaat oluşturacak kadar tanınırlığı hususlarını da ele alarak değerlendirme yapılır ise, daha etkileyici olur?! 
Hülasa: 
Sezar'sanız kimseye sırtınızı dönemezsiniz! 
1 şey değişir her şey değişir ve/veya sen de mi Brütüs!? 
Nüans?! 
Başsavcılar, Yargıtay, Danıştay üyeleri (vb) birbirlerini tanırlar, Valiler'in birbirlerini tanıdıkları gibi... 
Geçmiş birliktelikleri çok fazladır ve verdikleri kararlardan dolayı hepsinin birbirleri hakkında oluşmuş genel bir kanaati var'dır?! 
Bu hususlar da ele alınarak, bir değerlendirme yapılmalıdır. 
Mesele, sadece teori ve gelenekten ibaret olmayıp, bürokratik işleyiş açısından da ele alınmalıdır?! 
Yani?! 
Bu argümanlara da değinilmesi halinde, bir bilim adamı olan Prof. Dr. Kemal Gözler'in yazacağı yazı, ülke gündemine oturur. 
Aksi halde, bu açılardan yapılacak yerli yersiz tenkitler, konunun arada kaybolmasına sulandıracak malzeme üretimine, ciddiye alınmamasına yol açacak?! 
Yazılan ciddi bir makalede bu sorulara da yanıt verilirse, hukuk camiasında gündeme oturur, yoksa "taraflı" bir yazı denir, geçilir. 
Bu da emeğe yazık edilmiş denecek bir husus'tur. 
Hasılı: 
AYM Üyesi Sayın Başsavcı İrfan Fidan’ın FETÖ ile olan mücadelesi takdire şayan olup, o hususu gözden kaçırmamak da şart!? 
Demem o ki: 
Muhtemelen, bu özelliği nedeniyle belirtilen hızlı süreçler işlemiş'tir?! 
Bunun da, "makul olduğu iddiası" yersiz sayılmaz. 
Netice: 
"İdare Hukuku"nda asıl görevi yapmak için değil, bir başka amaçla yapılan atamalara "düzmece atamalar" denir!? 
(Bkz. Kemal Gözler, İdare Hukuku, Bursa, Ekin, 3. Baskı, 2019, c.I, s.1136-1137) 
Anayasa'nın yasakladığı bir sonuca, Anayasa'nın başka bir amaçla verdiği imkandan yararlanılarak ulaşılmasına "Anayasa'ya karşı hile" denir!? 
Bugün, Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinden 8’i, yani çoğunluğu hukuk fakültesi mezunu değil?! 
Yani?! 
Üyelerinin çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme ortaya çıkmış?! 
Anayasamızın 146’ncı maddesi böyle bir şey arzu eder mi?! 
Kasıtlı olarak, çarpıtma, söz sanatları üzerinden ifade edecek olursak, "tecahül-ü arifane" yapılmakta, yani "bildiğini bilmezden gelme" sanatı. 
Sözün özü: 
"Dolanma kültürü"yle ilgili tek sorun Anayasa Mahkemesi'nde değil?! 
Danıştay'ın üyelerinin çoğunluğu da hukukçu değil!? 
Türkiye’de "Anayasa'yı dolanma yöntemi"ni AKP keşfetmiş değil. 
Osmanlı’dan beri bilinen ve çok kullanılan bir yöntem. 
Siyasi iktidarı sınırlandıramayan, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini koruyamayan bir Anayasa Mahkemesi'nin, ülkemize sağlayacağı bir yarar yoktur. 
Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi'nin fiilen bittiği'ni söylüyor Kemal Gözler. 
(Bkz.: Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi, Bursa, Ekin, 2. Baskı, 2020, c.I, s.48, 150) 
Şimdiye kadar Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesi'ne güvenmenin büyük ölçüde bir yanılgı olduğunu gördük. 
Önümüzdeki günlerde ise Anayasa Mahkemesi'ne güvenmenin muazzam bir yanılgı olacağını göreceğiz?!
Demem şu ki: 
Bir ülkede kuvvetler ayrılığına "elveda" dedikten sonra, daha pek çok şeye "elveda" demek gerekiyor!? 
Ki, bütün anayasal sistem, bu ilke üzerine kuruludur. 
Bir ülkede kuvvetler ayrılığı olmadan bir anayasal sistemin işlemesi mümkün değildir. 
Türkiye’de kendi yetkilerine sahip çıkacak, kendi yetkilerini ne olursa olsun savunacak kişi sayısının pek az olduğunu, gün geçtikçe bu sayının daha da azaldığı görülüyor. 
Hal böyleyken... 
Türkiye’nin asıl sorunu, anayasa yapmak ve değiştirmek, yöneticileri değiştirmek değildir. 
Türkiye’de pek çok anayasa yapıldı. 
Bu Anayasa'nın yerine de yenisi yapılır. 
Türkiye’de pek çok siyasi iktidar değişti. 
Bu iktidar da değişir. 
Ama Türkiye’nin anayasa sorunu değişmez. 
Demem o ki: 
Türkiye’nin asıl sorunu, anayasayı ve iktidarı değiştirmek değil, Türkiye’deki devlet ve hukuk zihniyetini değiştirmek!? 
Nüans?! 
"Yeni Anayasa" dedikleri çalışma da, seçim, sandık, baraj'la ilgili ise "Dünya düz değil yuvarlak" ve "sandık"ın kapağı yeniden gözüktü. 
Demokrasi'yi araç olarak kullananlar, gitmemek için her şeyle oynuyor ise ayna'ya bakmak elzem. 
Ezcümle: 
Kanmak istemeyeni hiçbir mantık kandıramaz ise gönüllü raydan çıkmış kadro ortada!
Cüneyt Şaşmaz

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.